Sayın Akıncı, dün Cumhuriyet Meclisi’nde ant içerek görevine başladı...
Bugün ülkemizde yeni bir sayfa açılıyor...
Yeni bir Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yeni umutlar var...
ABD Dışişleri Bakanı Kerry dahi, adanın kuzeyindeki bu değişime destek verdi...
Akıncı’yı telefonla arayıp, görevinde başarı diledi...
Rumları kızdıracak bir gelişme mi?..
Evet öyle...
Onlar; kuzeydeki statünün yükselmesine her fırsaatta karşı çıkıyor...
Ne var ki; adanın kuzeyinde ayrı bir varlığın olduğunu, ayrı bir demokrasinin hüküm sürdüğünü herkes kabul ediyor...
Rumlar da bunu kabul etmek zorundadır...
Eğer bu adanın yeniden bütünleşmesini, herkesin refah ve mutluluk içinde yaşamasını istiyorlarsa, Kıbrıs Türk varlığını kabul etmekten başka çareleri yoktur...
Bu noktada onlara Sayın Akıncı’nın dünkü yeminini de hatırlatmakta fayda görüyorum:
“Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ile özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa ve yasalara bağlılıktan ayrılmayacağıma; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Mesaj açıktır
Burada mesaj gayet net ve anlaşılırdır...
Devletin varlığını, halkın kayıtsız, şartsız egemenliğini koruma yemini vardır...
Aynı şekilde KKTC’yi yüceltme vardır...
Dolayısıyla bulunacak bir çözümde Rum tarafı kuzeydeki varlığı kabul etmek zorundadır...
Kıbrıslı Türkler ‘güven duymaları halinde’, adanın yeniden bütünleşmesi adına ‘tek egemenliğe’ onay verme hakkına sahiptir...
Bunun için de Rum tarafının ‘kalıcı bir anlaşmaya’ ikna olması gerekir...
ENOSİS’in tarihe gömüldüğünü ve bir daha canlanmayacağını, oluşacak devletin ilk maddesi olarak kayıtlara geçirmelidirler...
Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden vazgeçilmeyeceğini kabul etmelidirler...
Bu taleplerimiz, çözüm umutlarını berataraf etmeye yönelik değildir...
Tam tersi kalıcı barış için gerekli olanlardır...
Barışa giderken, her iki toplumun da ‘özel hassasiyetlerine’ saygı gösterilmelidir...
Bizler nasıl ki; 2004 yılında 110 bin Rum göçmenin evlerine dönebileceği bir toprak düzenlemesine “evet” dedik...
Nasıl ki; 400 yıllık Türk köylerini dahi ‘sınır ayarlamaları’ çerçevesinde onlara teslim etmeyi reddetmedik...
Onlar da, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğüne itiraz etmemeli...
Ayrıca; 1974 sonrasında yaratılan koşullardan kaynaklanan mülkiyet sorununun ‘takas, tazminat ve iade’ yöntemiyle çözülmesini kabul etmelidirler...
Tartışmalar son bulmalı
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında gündeme dahil edilen ‘Ana-Yavru’ tartışmalarının da artık sonlanması gerekir...
Türkiye olmadan, Kıbrıs Türkünün de olamayacağını herkes biliyor...
Önemli olan Türkiye’nin desteğini alarak, Kuzey Kıbrıs’ı kendi ayakları üzerinde durabilecek bir ekonomik yapıya kavuşturmaktır...
Deneyimli siyasetçi Kadri Fellahoğlu’nun dün Diyalog TV’de söylediği gibi Kıbrıs siyaseti 50 yılı aşkın bir süredir Türkiye’ye danışılarak yürütüldü...
Bundan sonra da öyle olacak...
Etin, tırnaktan ayrılması mümkün değildir...
O nedenle kimse, kimseyi kırmasın...
Komşular, arkadaşlar, aileler böylesi tartışmalarla parçalanmasın...
Kıbrıs’ta yeni bir dönemin başındayız...
Hepimiz, sağlam ve kalıcı bir barış için Sayın Akıncı’ya yardımcı olmalıyız...
Başarabilirse, tüm Kıbrıs kazanır...
Başaramazsa dünyanın sonu gelmez...
Kuzey Kıbrıs izolasyonlardan kurtularak, daha güçlü bir şekilde yoluna devam eder...