Bir Çin tapınak yazısı der ki;
“ Tanrım bana değiştirebileceklerim için güç, değiştiremeyeceklerim için sabır, ama en önemlisi, ikisinin asındaki farkı anlamak için akıl nasip et”
LYS sınavlarını bu hafta geride bıraktık. Sınava katılan her on öğrencinin ikisi üniversiteye girme hakkı kazanırken, her on öğrenciden sekizi bu hayalinden vazgeçecek, ya da bir sonraki seneye bırakacak.
Öğrencilerin, öğretmenlerin ve ailelerin değiştiremeyeceği bazı gerçekler vardır ve bunları kabullenmek gerekir. Çünkü kabullenmek enerjimizi artırmamızı ve enerjimizi daha verimli alanlara yönlendirmemizi sağlayacak.
Türkiye’deki üniversite sayısını ve sınavın yapılma olgusunu değiştiremezsiniz . Ailenin imkanlarını veya maddi durumunu değiştiremezsiniz.
“Avrupa’da olsaydı şöyle olurdu böyle olurdu” diyerek evde veya işyerinde mırıldanmanın kimseye bir yararı yoktur. Tam tersi sınava karşı olumsuz bir tutum geliştirerek öğrencilerin içlerinde direnç oluşturmasına neden olur ve çalışma kalitesini düşürür.
Velilerin düştüğü bir diğer yanılgı ise; ders çalışma süresi ne kadar uzun olursa başarı oranının o kadar yüksek olacağıdır. Çok çalışmak ve verimli çalışmak birbirinden farklıdır. Baskı öğrencinin verimli çalışmasını sağlamaz ve hatta aile ortamını cehenneme çeviren en önemli etkendir. İstemeden sırf baskıyla çalışan bir çocuk sadece “çalışıyormuş” gibi yapar.
Dünyaya bakışı, kişilik ve alışkanlıkları bir çocuğun doğumundan itibaren oluşur ve sırf “anne-baba” istedi diye hemen değişmez.
Ayni şekilde herkesin bir zihinsen yetenek türü (Multiple Intelligence) ve kapasitesi vardır. Bu yetenekleri (talent) değiştiremezsiniz. Fakat en verimli şekilde kullanabilmesine yardımcı olabilirsiniz .
Değiştiremeyeceğimiz durumları kabullenmek başarıya giden yolda birinci adımdır.
Bunları kabullenmemek olumsuz telkinlerle gençlerin hayatını izdıraba çevirmekten başka bir şeye yaramayacak.
Peki daha sonra ne yapmalı ?
Doğan Cüceloğlu
“Ona bir yaşam kurmayın; çocuğunuzun , kendi yaşamının mimari olmasına yardımcı olun.”
Ailelerin çocuklarına nasıl yardımcı olacağı konusunda geliştirmeleri gereken bir bilinç vardır. Bu da “başarı” kavramından ne anladıkları ile alakalıdır.
Niyet beklentiyi doğurur.
İki tür niyetten bahsedebiliriz biri sırf göstermelik yapılan niyet, diğeri ise gerçek niyet.
Göstermelik niyet sadece çevreye karşı toplumsal bir yüzdür fakat gerçek niyet kişinin iç dünyasını yansıtır. Çocuğunuz bazı şeyleri sırf siz istiyorsunuz veya izin vermeyeceksiniz diye yapıyorsa o zaten göstermelik niyettir.
“Bir genç aslında kendi yaşamının başarısı yönünde sağlıklı ilerlerken ve hayatını yavaş yavaş sağlam temeller üzerine kurarken onu başarısını farklı gözlüklerle görüp farklı beklentiler içinde değerlendirerek başarısız görüyor olabilir misiniz?”
Doğan Cüceloğlu’nun örneklemelerinden işte benim görüşüm dediğim:
“ Çocuğumun kendi yaşamının patronu olmasını isterim. Onun yaşamını anlamlı görmesi, coşkulu olması ve kendi güçlü hissetmesi her şeyden önemlisi. Benim çocuğum benim beklentilerimi gerçekleştirmek için değil, kendi hayallerini keşfedip onları gerçekleştirmek için yaşamalı. Bütün isteğim, çocuğumun, “Benim yaşamım” diyebileceği anlamlı, coşkulu ve güçlü, içi dopdolu bir yaşamı olması.”
Sizce ailelerin beklentisinin aynisini gerçekleştiren çocuk mudur başarılı çocuk ?
O zaten kendisinin değil, sizin beklentilerinizi yaşamış oluyor.
Gelişmiş ülkelerde önemli olan “self identitiy” yani kişinin kendi kimliği ve evrendeki varlığı.
Bu varlıkta sizler ailesi olarak onun yaşamını programlayan biri olarak mı yoksa onun hayallerini keşfederek gerçekleştirmesine destek olacak bir yetişkin olarak mı var olmayı arzularsınız?
( Doğan Cüceloğlu’nun Başarıya Götüren Aile kitabından esinlenilmiştir. Tüm anne-babalara önemle tavsiye ederim.)