Ülkemizde bazı kişi, kuruluş ve siyasi yetililer, barış sözcüğünü kendi çıkarlarına, ideolojik saplantılarına, fobilerine ve siyasi tercihlerine göre yorumlar. Bunlara göre barış, her koşulda Rum ile birleşmek, daha açıkçası Rum’un boyunduruğu altına girmeye razı olmaktır. Rum ve yandaşlarının dayattığı çözüm seçeneklerini uygun görmeyenleri de barış karşıtlığı ile yaftalayarak susturmaya çalışırlar.
Ancak Rum’un müzakerelerde dayattığı çözüm bizi barışa değil, bizi dönüşümsüz felakete götürecek. Bu nedenle, Rum’un gizlemek gereği bile duymadığı niyetlerine rağmen, barış diyerek halkımızı felakete sürüklemekten vazgeçilmeli.
Her koşulda Rum’un dayattığı çözümü savunanların, hayali kazanımlarla halkımızı yanılttıkları, barışı bozmak çabasında olduklarını ve halkımızın iyiliği için uğraşmadıkları görüşündeyim.
Aslında barış, tüm insanlar için çok önemli bir unsur olup kimse tarafından sahiplenemez. Çünkü aklı başında ve normal olan herkes, barıştan yanadır. Kıbrıs Türk halkının ezici çoğunluğu da barışseverdir.
Kıbrıs’ın, Osmanlı Türk yönetimi altında bulunduğu dönemde bile, Kıbrıs’ta yaşayan Türkler, farklı milletten ve dinden olanlara hiçbir zarar vermedi.
Halen hızlı nüfus hareketleri, ulaşımdaki ilerlemeler, teknolojik gelişmeler, kitle iletişim ağının yaygınlaşması ve halklar arası ilişkilerin geniş boyutlara ulaşması sonucu, giderek küçülen dünyamızda, barış ideali giderek yaygınlaşmaktadır.
Savaş insanlık için felaket ve yüz karasıdır. Çünkü insanların acı çekmesine sebep olur, derin yaralar açar. İnsanları, ekonomik ve siyasi anlamda çöküntüye sürükler. Bu nedenle 1974’den sonra oluşturulan barış, hayali beklentiler ve sapık ideolojik saplantılar uğruna bozulmamalı.
İnsanlar barış içinde mutlu olabilir. Bu nedenle yaşamının devamı için bütün ülkeler, dünya barışı için üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli.
Yurtta barış, cihanda barış ilkesi ömrünün büyük bir bölümünü savaşlarda geçiren Ulu önderimiz Atatürk’ün dış politikada temel taşını oluşturmuştur.
Yalnız Atamız, bu söylemine rağmen, halen KKTC’dekiler gibi ‘barış’ diyerek mandacılığı savunanların aksine, 1. Dünya Savaşı’nda ülkemizi işgale kalkışan düşmanlara karşı savaşmaktan çekinmedi. Çünkü düşmana teslim olmak, halka barış getirmez. Aksine baskı altında ve ötekileştirilerek aşağılanarak yaşamasına sebep olur.
Atatürk 1 Kasım 1938’de TBMM’nin 3. Dönem Toplanma Yılını açış konuşmasında şöyle demişti: ‘Efendiler dış işlerimizde dürüstlük ülkemizin güvenliğine ve inkişafının masuniyetine dikkat şiarı hareketiyle kılavuz olmaktadır. Esaslı ıslahat ve inkişaf içinde bulunan bir ülkenin hem kendinde hem çevresinde barış ve huzuru cidden arzu etmesinden daha kolay izah olunabilecek bir keyfiyet olamaz. Bu samimi arzudan mülhem olan harici siyasetimizde ülkenin masuniyetini(korunmasını) vatandaşların haklarını herhangi bir tecavüze karşı bizzat müdafaa edebilmek kudreti ile bilhassa gözde tuttuğumuz noktadır.’
Kıbrıs’ta kalıcı barışın çaresi, her koşulda Rum ile bileşmek değildir. Öncelikle iki halkı yaklaştırılmak, birbirlerini sevdirmek, karşılıklı maddi manevi gereksinimlerinin teminini sağlamakla mümkündür. Bunun TEK çaresi de kadife ayrılık ile iki bölgeliliğin kalıcılaştırılmasıdır.
Bu nedenle birleşmeyi tek çıkış yolu olarak dayatanlar, yamalanmayı sloganlarla şirin gösterenler, insafa gelmeli ve halkımızı geri dönüşümü olmayan felakete sürüklemek çabalarından vazgeçmeli. 1974’te sağlanan barışın bozulması adada yaşayan her iki halkın da zararına olacaktır.
Barış zalimlere teslim olmakla elde edilemez
- 16 Ağustos 2020, 02:06
- 88
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi