Mutfakta otururken şöminenin bacasından bir gürültü geldi.
Kurum yağdı ve bir serçe ocağın önündeki kıvılcım siperinin kenarından fırlayarak kendini dışarı attı. Telaş içinde uçup camlara vurmaya başladı.
Camdan dışarısını gördüğü için çıkabileceğini sanıyor, neden dışarı çıkamadığını anlayamıyor, yeniden yeniden deniyordu.
Bir ara pencere koluna astığım sarımsak demetinin üzerine kondu ve başını çevirerek, ona bir kötülük yapar mıyım diye bana baktı.
Evin saçaklarında yaşayan serçelerden bir olmalıydı. Beni tanıdı mı acaba?
“Tamam,” dedim, kalkarak. “Yardım geliyor.”
Kapıyı açtım. Kuş birkaç defa daha camın içinden geçip dışarı çıkmayı denedikten sonra açık kapıyı gördü ve öterek – Yaşasın! Kurtuluş! – kendini dışarı attı.
Buraya tatillerde geldiğim günlerde bavulumu mutfağa bıraktıktan sonra odaları gezer, panjurları ve pencereleri açar, tanıdık manzaraları süzer, geldiğimi ilan ederdim.
Bir defasında üst kattaki kütüphane odasının panjurlarını açtığımda yazı masasının üstünde ölü bir serçe buldum. Epey zaman önce ölmüş olmalıydı; çünkü kuru idi, ama içeri nasıl girmişti?
Bacadan tabii. O odada da bir şömine var. Girebileceği başka bir yer yoktu. Girmiş, çıkacak yer bulamamış, dönmüş dolaşmış, takatten düşmüş, açlık ve susuzluktan ölmüştü.
Serçeler ortalama üç yıl yaşarlar ve yuvalarında ölürler. Baca kazasına kurban gittiğinde bu serçenin kim bilir yaşayacak ne kadar zamanı kalmıştı.
Acıyarak onu aldım ve babutsaların yanındaki, budanan ağaç dallarının meydana getirdiği kuru tepenin üzerine attım. Orasını bahçede ölen yaratıkların mezarlığı olarak kullanıyorum.
Bu olay belki de on sene önce oldu. Ama küçük serçenin acı sonu aklıma takılı kaldı.
Serçe birkaç gün çaresizlik içinde bir o yana bir bu yana uçtuktan sonra kaderine teslim olmuştu - göçüğün yeraltına hapsettiği bir madenci veya arızalandığı için denizin yüzeyine çıkamayan denizaltının mürettebatı gibi.
Neden ben?
Başlarına bir felaket geldiğinde sanırım bütün insanlar kendilerine bu soruyu sorarlar: Ne yaptım ki, milyarlarca insan arasında, bu bela beni buldu?
Serçenin de aklından buna benzer sorular geçti mi? Ötüşü baca tarafından yankılanıp dışarıdaki kuşlara ulaştı mı? O ötüş yaklaşan sonuna dair bir şarkı mı idi?
Gelecek belirsizdir. Herkes o kuş gibi hiç beklemediği bir anda, hayatın bir bacasından aşağı düşebilir. Bu, şuna veya buna bağlı değildir. Her şey, son kertede, şansa bağlıdır.
Başa geleni çekmekten başka çare yoktur.
Baca ve serçeler
- 07 Ağustos 2021, 09:48
- 2.1B
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Ömer faruk Memiş - 3 yıl Önce
Keşke sizinle bir kahve içimi sohbet edebilsek.
Ruh İkizi - 3 yıl Önce
Yazının, sonuç bölümü çok güzel olmuş.
Ömür dediğin şey; bir varmış, bir yokmuş.
Kazım Uluseri - 3 yıl Önce
Fotoğraf çok iyi olmuş. Tam yazılarınızı yansitır olmuş. Sizin en karamsar yazılarınızda bile olumlu bir yan var çünkü.
Levent @Kazım Uluseri
- 3 yıl Önce
Merhaba Kazım Bey, Metin Münir beni bir kere yazılarının karamsar değil gerçekçi olduğu konusunda düzeltmişti. Fotoğraf konusunda size katılıyorum. Selamlar.
Ali özdemir - 3 yıl Önce
Çaresizlik her durumda çok kötü her canlı az çok hayatının bir dönemindekarşılaşır
Sarp Ege - 3 yıl Önce
Bu sene yazlıkta bizimde başımıza geldi. Zavallı sercecik havalandırma bacasından içeri girip bir daha dışarı çıkamamış ; açlıktan, susuzluktan can vermiş.
M.M. yeni profil resmini beğendim. MaşAllah üstadımız dinç ve güleryüzlü.
ece aksoy - 3 yıl Önce
tut ki karnın acıktı annene küstün bir kedin bile yok gülümse
Lütfen bu fotoğrafınız kalsın Sn. Münir. Bu köşede gülen bir fotoğrafınızı görmek güzel. Türlü zorluklarıyla mücadele ettiğimiz şu hayatta, bazı yorumcuların asık suratlı fotoğraf görme isteğini son derece iç karartıcı buldum. Ve Nazım’a kulak verelim :”Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.”