Seçmen sayısı 200 binin altında olan küçücük bir yerde ‘Toplum Lideri’ seçilecek diye
6 aydan fazla bir süre halkın zamanı çalındı...
Siyasiler; köy ve kentlerde sürekli artan sorunları çözmek yerine, bu kadar uzun süreyi propaganda yaparak geçirdiler...
Tam bir komedi tiyatrosu...
Türkiye’den başka hiçbir ülkenin tanımadığı küçücük bir ülke sadece son 6 ayını değil, son 6 yılını seçimlerle geçirdi...
Geriye doğru gidelim ve nelerin yaşandığına bir bakalım:
2009 yılında genel seçimler yapıldı...
2010’da Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler...
2011’den itibaren Lefkoşa Belediyesi’nde yaşanan olaylar, başkentin çöplüğe dönüşmesi, aylarca süren eylemler; sonrasında belediye başkanının istifası ve erken ara seçim...
2013’te genel seçimler...
2014’te yerel seçimler...
2015’te Cumhurbaşkanlığı seçimi...
Bundan sonra ne olacak?..
Yarın hayırlısıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu yapılacak...
İki adaydan biri halk tarafından seçilecek...
Pazartesi akşamı CTP’de ‘kıyamet toplantısı’ var...
Başbakan Özkan Yorgancıoğlu ile yönetimde yer alan diğer kişilerin istifaları bekleniyor...
Yorgancıoğlu’nun istifası ne demek?..
Hükümetin sona ermesi...
Yeni Cumhurbaşkanı, yeni hükümetin oluşması için birine görev verecek...
Bu arada CTP’de erken kurultay çalışmaları başlayacak ve yeni genel başkan seçilecek...
Talat uzunca bir süre sabırla bugünü bekledi...
Yeniden genel başkan olursa, partiyi toparlayıp, olası bir erken genel seçime hazırlayacak...
Yarınki seçimi Eroğlu kazanırsa, UBP açısından korkulacak bir şey yok...
Tam tersi Hüseyin Özgürgün’ün pozisyonu daha da güçlenecek, UBP’ye destek daha da artacak...
Eroğlu kazanamazsa, CTP’den sonra UBP içinde bazı gelişmelerin yaşanacağını tahmin etmek zor değil...
Peki tüm bunlar ne anlama geliyor?..
KKTC’de iç sorunların artması...
Hükümet krizleri...
Yeni seçimler ve harcamalar...
Bunun yarattığı psikolojik travmanın artarak sürmesi...
Kıbrıs sorununda zaafiyet...
Anastasiadis fena umutlandı
Kuzey Kıbrıs’taki komedi tiyatrosunu izleyen Rum lideri Nikos Anastasiadis ise ulusal davada tüm siyasi partiler ve Yunanistan’la birlikte hareket ederek, yeni senaryolar üzerinde çalışıyor...
Bunların en önemlisi Maraş’la ilgilidir...
Akıncı’nın, “Kazanırsam Maraş’ı BM denetiminde eski yasal sahiplerine veririm” demesi, Anastasiadis’e müthiş bir moral verdi...
Rum lideri “Eğer Maraş verilirse Güven Yaratıcı Önlemleri görüşebiliriz” dedi...
Güven Yaratıcı Önlem derken, bizde bazı çevreler bunu farklı şekilde yorumlayarak Ercan’a doğrudan uçuşların başlayacağı şeklinde yorumlamış olabilir...
Ancak Anastasiadis’in sözünü ettiği önlem Ercan’a doğrudan uçuşlara izin verilmesi değildir...
Halen bizim denetimimizde olan Gazimağusa Limanı’nı AB’nin yönetimine vermemizi ve iki toplumun burada işbirliği yaparak limanın çalıştırılmasını öngörüyor...
Yani bizimle dalga geçiyor...
Halen kullanmakta olduğum liman benim yönetimimden çıkacak ve AB’nin yönetimine geçecek!!!
Ne müthiş!!!
Rum tarafı AB üyesi...
Ve otomatikman yönetimi ele alacak...
Ben de bundan ‘yararlanmış’ olacağım!!!
Ne güzel önlem değil mi?..
Böylesi bir tuzağa düşürüleceğimizi sanıyor...
İnşallah düşmeyiz...
Doğrudan uçuşları konuşalım
Ama karşımıza çıkıp, Ercan’a yönelik doğrudan uçuşların serbet bırakılacağını açıklarsa, o zaman buyursun Maraş’ı alsın...
Çünkü Ercan’a uçuş demek, kuzeyde turizmin patlaması demektir...
Turizm patladığı zaman, KKTC çok kısa sürede ekonomik açıdan şaha kalkar...
İthalatçıların ve yerli üreticilerin yaşadığı sıkıntıların büyük bir kısmı da ortadan kalkar...
Maraş’ın, Rumlara iade edilebilmesi için, onların da bizlere bir şeyler vermesi gerekiyor...
Bu aşamada mal, mülk veya tazminat istemiyoruz...
İngiliz Hava Yolu şirketi BA Ercan’a indiği gün, Maraş’ı alsınlar ve güle güle kullansınlar...
Aksi halde Güven Yaratıcı Önlemler adı altında elimizdeki Gazimağusa Limanı’nı da alma kurnazlığına gelmeyiz...
Kim seçilirse seçilsin...
Kıbrıs Türk halkı; gözü kapalı Maraş’ın iadesine izin vermez...
Aksi halde bugün Maraş, yarın Güzelyurt diyerek eldeki her şey gidince...
Rum tarafı federasyondan da vazgeçer...
AKEL’in onursal başkanı Hristofyas’ın bile, her fırsatta “Federasyon bizim için en acı çözüm” dediğini unutmayalım ve unutturmayalım...
İşin gerçeği, Rum siyasileri ve kilise kesinlikle federasyon istemiyor...
Öyleyse; doğruları konuşalım...
Türkiye’nin adadan çekilmesini sağlayabilmek için ilk adımda federasyonu kabul ettiklerini söylüyorlar...
‘Büyük hedefe ulaşmayı’ ileriki yıllara bırakıyorlar...
Bunları biliyoruz...
Asla değişmediklerini de görüyoruz...
Bizler; iyi niyetli, saf ve dürüst insanlarız...
Adamızın birleşmesini ve herkesin mutlu bir şekilde yaşamasını istiyoruz...
Bunun gerçekleşmesi için de oturduğumuz evi bile terk edebileceğimizi söylüyoruz...
Referandumda bunu kanıtladık...
Ama onlar bizim gibi düşünmüyorlar...
Ne yazık ki; adayı bizimle eşit bir şekilde paylaşmak istemiyorlar...
Bu zihniyet ne savaşla değişti, ne de ekonomik iflasla...
Değişmesini bekleyenler hayal âleminde yüzenlerdir...
Ve onlar her zaman kaybetmeye mahkûmdur...
barış sadece rumlarin isteklerine boyun eğildiğinde gelecektir.
ki̇brıs türkü barış hayalleri ile uyumaya devam etsin.......