Çok eskiden Ateş, Su, Gerçek ve Yalan büyük bir evde beraber yaşarlarmış.
Her ne kadar birbirlerine nazik davransalar da aralarına mümkün olduğu kadar çok mesafe koymaya çalışırlarmış.
Gerçek odanın bir yanında oturursa, Yalan diğer yanında otururmuş. Su, Ateş’in ayaklarının altında dolaşmamaya özen gösterirmiş.
Bir gün birlikte ava gitmişler. Büyük bir sığır sürüsüyle karşılaşmışlar ve elbirliğiyle hayvanları çevirip köylerine sürmeye başlamışlar.
Otlaklarda ilerlerken, Gerçek, “Hayvanları eşit paylaşalım. En hakça olanı bu” demiş. Yalan dışında herkes Gerçek’e katılmış. O, payının diğerlerinden fazla olmasını istiyormuş ama şimdilik ağzını açmamaya karar vermiş.
Köye doğru yollarına devam ederken Yalan gizlice Su’ya yaklaşmış ve fısıldamış. “Sen ateşten güçlüsün. Onu ortadan kaldır, geriye kalanların payına daha çok sığır düşsün.”
Su köpürerek, fokurdayarak ateşin üzerinden akmış ve onu söndürünceye kadar durmamış. Payına daha çok sığır düşeceğini düşünerek keyifle kıvrılıp dolanarak akmasına devam etmiş.
Bu arada Yalan, Gerçek’e şu şekilde fısıldıyormuş. “Bak, gördün mü? Su Ateş’i öldürdü! Sıcak yürekli arkadaşımızı gaddarca söndüren Su’yu arkada bırakalım. Sığırları dağın zirvesinde otlatmaya çıkaralım.”
Gerçek ve Yalan dağa tırmanmaya başlamışlar. Su onlara yetişmeye çalışmış. Ama dağ çok dikmiş ve Su yukarı doğru akamıyormuş.
Sıçraya kıvrıla, kendi kendinin üzerinden geçerek aşağıya doğru akmaya başlamış.
Bakın! Görüyor musunuz? Su hâlâ bugün bile kıvrılarak dağdan aşağı akmakta.
Gerçek ve Yalan dağın zirvesine varmışlar. Yalan, Gerçek’e dönerek, yüksek sesle, “Ben senden güçlüyüm! Sen benim hizmetkârım olacaksın! Ben de senin efendin! Sığırların hepsi benim!” demiş.
Gerçek ayağa kalkmış ve sesini yükseltmiş. “Senin hizmetkârın olmayacağım!”
Kavgaya tutuşmuşlar. Savaşmışlar, savaşmışlar, savaşmışlar… Sonunda Rüzgâr’ı çağırmışlar. “Hangimiz efendi, sen karar ver” demişler. Rüzgâr karar verememiş. Esip gürleyerek bütün dünyayı dolaşmış ve insanlara “Yalan mı güçlü, Gerçek mi?” diye sormuş. Kimisi “Yalan bir kelimeyle Gerçek’i yok eder,” demiş. Kimisi “Gerçek, karanlıkta yanan küçük bir mum gibi, her durumu değiştirir” demiş.
Sonunda Rüzgâr dağın zirvesine dönmüş. “Yalanın çok güçlü olduğunu gördüm. Ama hükmü sadece Gerçek’in duyulmaya çalışmaktan vazgeçtiği yerlerde geçer” demiş.
Ve o gün bu gündür bu hep böyledir.
* * *
Bu bir Afrika masalıdır. Türkçeye çevirdim. Türk masalı oldu. Artık yalanın hükmünün geçmemesi için ne yapılması gerektiğini bilmiyorum diyemezsiniz.
NOT: Bu eski yazımla size hoşça kalın diyorum ve kısa bir tatile çıkıyorum. Bütün tatiller kısadır derseniz, haklısınız. Bundan sonraki yazım 2 Kasım’da.
“Hoşça kalın” kelimesini görünce içimde bir sızı hissettim. Artık yazmayacaksınız, bıraktınız diye düşündüm. Neyse, 2 Kasım tarihini görünce sevindim :) iyi tatiller Sn.Münir, sizi tatil anılarınızla bekliyor olacağız...
@Ege’de Bir Sahil Kasabası evet :)
Ben de youtubeta her hafta hayata dair canlı porooğram yapacağını sandım, yanılmışım.
@Ahmet Sn.Münir içimize bir korku serperek tatile çıktı :)
Ben de çok korktum :)