banner564

Artık umudumuz gençlerde mi?

Siyasî iktidarın Ekrem İmamoğlu’nun şahsında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve dolaylı olarak ta CHP’ye karşı geçen 19 Mart’ta başlattığı yargısal görünümlü siyasî operasyona karşı organize edilen protestoların belki de en dikkat çeken ve pek çok kişiyi şaşırtan yanı gençlerin bu etkinliklerde öne çıkması oldu.

Gençlerin bu protestolara belki de en istikrarlı şekilde katılarak AKP otoriterizmine (ama işbirlikçi ortak MHP’ye değil) karşı rejimin ideolojik sembollerine sıkı sıkıya sarılmaları CHP’nin ve ulusalcı-Kemalist medyanın ‘’Atatürk gençliği’nin yükselen bilinç düzeyine övgüler yağdırmalarına ve ülkenin geleceğine daha bir umutla bakmalarına yol açtı. İdeolojik kimliği gereği CHP’lilerin bu heyecanı anlaşılabilir ve kendi içinde tutarlı olsa da, meseleye tarafsız gözle bakanların aynı heyecanı paylaşmaları zor görünüyor.

Şahsen benim protesto miting ve yürüyüşlerine hâkim olan söylem ile bu gösteriler esnasında seslendirilen kimi sloganlardan edindiğim izlenim, sırf AKP otoriterliğine karşı eylemlerde öne çıkmalarına bakarak bu gençlerin hür ve demokratik bir Türkiye ümidinin garantisi olduklarına hükmetmenin aceleci bir yargı olduğunu bana düşündürmektedir. Gençlerin AKP-MHP baskıcılığına karşı ortaya koydukları bu parlak performans kendi başına onların özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasinin heyecanlı taraftarı oldukları anlamına gelmez.

Protestocu gençlerin tepkisini hükümetin baskıcılığına karşı çıkma saikinin motive ettiğini inkâr etmeksizin, bana öyle geliyor ki, bu gençlerin önemlice bir kısmının bu gönüllü aktivizminin arkasında siyasî ideal ve prensiplerden daha çok AKP zihniyetinin tehdit ettiğini düşündükleri özel yaşama ilişkin tercihleri saklıdır. Başka bir deyişle, gençlerdeki protesto ruhunun ve görünüşteki otorite karşıtlığının kaynağı sadece siyasî baskıya karşı çıkma isteği ve özgürlükçü-demokratik siyasî ilkelere bağlılık değildir, bunda onların hazcı yaşam umutlarının önündeki ‘’gerici’ engellerin ortadan kaldırılması arayışı da önemli rol oynamış görünmektedir.

Açıkçası, gençlerin bir kısmını toplumda baskın olan ahlâkî yargılara ve davranış standartlarına uymayı reddeden bir tür libertinizm ve hedonist yaşam özleminin motive ettiğini tahmin ediyorum. (Bu arada, ‘’libertinizm’’i liberteryenizm ile karıştırmamak gerekiyor; libertinizm bireysel bir yaşam biçimi yönelimi veya tercihi iken, liberteryenizm bir siyasî felsefedir; bireysel yaşamların nasıl olması gerektiğiyle değil de toplumsal-siyasal organizasyonun hangi siyasî ilkelere dayandırılacağıyla ilgilidir. Onun için, libertin hayat tarzına sahip olan bir kişi zorunlu olarak liberteryen değildir.)

Öte yandan, gençlerle ilgili olarak yapılan bir kamuoyu yoklaması da gençlerin siyasî yönelimleri hakkında bizi aydınlatmaktadır. Dİ-EN Anket Araştırma Şirketi’nin 18-20 Nisan tarihlerinde yaptığı “19 Mart Protestoları Sonrası Gençlerin Eğilimi” başlıklı araştırmada gençlere yöneltilen “Bu Pazar milletvekilliği seçimleri olursa oyunuzu hangi partiye vermeyi düşünüyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplar oldukça anlamlıdır. Buna göre partilerin gençlerden aldıkları destek oranları yüzde olarak şöyledir (‘’kararsızlar’’ın oyları partilere orantılı olarak dağıtılmış olarak): CHP 41.6, AKP 17.9, Dem 12, MHP 9.4, Zafer Partisi 7.1, İYİ P. 4.3, TİP 2.5, YRP 1.5, diğerleri 3.1. Öte yandan, aynı partilerin en son (birkaç hafta önceki] kamuoyu yoklamalarında genel olarak seçmenlerden aldıkları destek oranları ise şöyleydi: CHP 34-36, AKP 29-32.5, DEM. 9, MHP 8, Zafer 4-5, İyi P. 4-5, YRP 3-3.5.

Bu tablo en başta şu üç şeyi gösteriyor: 1) Gençler arasında Türk milliyetçiliği yükseliştedir. Buna CHP’nin temsil ettiği ‘’Atatürkçülük ve çağdaş yaşam’’ isteği eşlik etmektedir. 2) Bununla tutarlı olarak, gençler en çok ana muhalefet partisi ile milliyetçi partileri tercih etmektedir; milliyetçi partilerin (MHP, Zafer Partisi ve İyi Parti) gençlerden aldıkları desteğin toplamı % 21 civarındadır, bu arada milliyetçiliğin CHP’nin ideolojisinin de esaslı bir bileşeni olduğunu da hatırlayalım.  3) Nispî olarak en az tercih etdileni AKP’nin gençlerden aldığı destek genel destek oranının 12-14 puan gerisinde görünmektedir. Gençlerin bu tepkisi AKP’nin hem ülkedeki yaygın siyasî baskının baş aktörü olmasından, hem de gençlerin nazarında ‘’gericiliği’’ temsil etmesinden ileri gelmektedir. Gençlerin ‘’dinci’’ Yeniden Refah Partisi’nden hazzetmemeleri de bununla tutarlıdır.

Gençlerin siyasî tercihlerini yaşam tarzı ile milliyetçiliğin belirlemesi (özellikle Ümit Özdağ’ın popülaritesinin yükselmesi), CHP’lilerin sandığının aksine, hiç te hayra alamet değildir. Siyasetin böyle bir eksende şekillenmeye başlaması Türkiye’nin özgürlükçü-çoğulcu bir demokrasi umudu açısından istenir bir durum değildir. Korkarım ki bu gelişme yakın gelecekte toplumun hem yaşam tarzı (ilerici-gerici, laik-antilaik, çağdaş-gerici veya tutucu vb.) hem de yurtsever-düşman işbirlikçisi, Atatürkçü-Atatürk düşmanı, Türk-Türk olmayan ayrımları temelinde bölünmesini artırma riski taşımaktadır. Bu ise siyasette ve toplum hayatında proto-faşist bir iklimin hâkim olması için elverişli bir zemindir.

Genel olarak toplumda liberal değerlerin zayıflığına eşlik eden artan liberalizm karşıtlığı (örneğin, neoliberalizm umacısı ve ‘’küreselci tehdit’’ söylemi) da bu yönelimi güçlendirme istidadı taşımaktadır. Vaktiyle F. A. Hayek’in Kölelik Yolu’nda (1944) işaret etmiş olduğu gibi, Almanya’da 1920’ler ve 30’larda hem sağ hem de solun fikrî ve siyasî olarak liberalizm karşıtlığında birleşmiş olması ülkenin Hitler faşizmine sürüklenmesi için elverişli bir zemin oluşturmuştu. 

Bugün de Türkiye’de, liberal değerlerin popülaritesini yitirmesine paralel olarak, sadece gençler arasında değil başta okumuş-yazmışlar arasında olmak üzere genel olarak toplumda liberal değer ve idealler karşısında en azından bir kayıtsızlık gözlenmektedir. Nitekim özgürlük, eşitlik, adalet, hoşgörü, çeşitlilik ve çoğulculuk, insaniyetçilik ve kozmopolitan tahayyül gibi değer ve idealler yerine milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, iktisadî ve siyasî otarşi eğilimi, şiddeti yüceltme, militarizm ve savaş taraftarlığı, otoriteyi yüceltme, devletçilik, lider kültü ve ‘’birlik-bütünlük’’çü toplumsal-siyasal tasavvur, toplumun kaderini ölümsüz ulusal lidere ve onun ideolojisine bağlama… gibi yönelimler toplumumuzda gitgide kök salmaktadır. (Bu iklimin Kürt sorununun barışçı çözümünü destekleyici bir etken olmayacağına da işaret edelim).

Eğer bu gözlemlerim doğruysa, önemlice bir kısmı kendisinin ‘’Mustafa Kemal’in askerleri’’ olarak gören gençlere bağlanan umutların önümüzdeki dönemde bizi hayal kırıklığına uğratacağından korkarım. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mehmet Davutoğlu
Mehmet Davutoğlu - 7 saat Önce

Şimdiki gençlerin, geçmişte Türkiye'nin kısmen iyi dönemlerini kavramasına çok engel var, ırkçılık, putataparlık, hedonistlik gibi hastalıklar... Halbuki siyasette mutlak hayır diye birşey yoktur.Mutlak şer ve ehvenüşşer vardır. Demokratlar ehvenüşşer dir(yani zararlıların en az zararlısı) haricindeki partiler külliyen insanlık düşmanıdır tek adam partileri dahil( kamalizm)

banner471

banner473