Adam “Mülkiyette öncelik mal sahibinin olacak” dedi, kabul ettik...

  Sadece bunun kabulü; on binlerce insanımızın yıllarca mahkeme kapısında bekletilmesi, malına ‘malım’ diyememesi, stres altında yaşaması demektir...

  Ama ‘sırf çözüm olsun, ayrılık bitsin’ diye 41 yıl süreyle reddettiğimiz bir teklife “evet” dedik...

  Adam 4 özgürlüğün eksiksiz uygulanmasını şart koştu...

  Yani ‘Mülkiyet, serbest dolaşım, serbest yerleşim ve serbest ticaret’ hakkı istedi...

  İki bölgeliliği ortadan kaldıracak bu teklife de “evet” dedik...

  Adam “Tek FIR hattı” dedi, uzun süren tartışmalardan sonra kabul ettik...

  Adam, kurucu devletlerin ‘uluslararası anlaşma’ hakkını ve adada kalacak Türk işçilerin çalışma izinlerini ‘Federal Devletin onayına’ bağladı, buna yönelik itirazımı da dikkate almadı...

  Adam, bir yandan müzakereleri yürütürken, diğer yandan İsrail, Yunanistan ve Mısır ile ‘Stratejik Anlaşmalar’ imzaladı, bizler sadece seyretmekle yetindik...

  Adam, doğal gaz konusunda ileri adımlar atmaya devam ederken, bizler Barbaros Hayreddin Paşa’yı geri çektik...

  Adam, müzakerelerin daha ilk gününden Güven Yaratıcı Önlemler çerçevesinde ‘GSM, sigorta ve elektrik’ gibi konularda ‘ortaklığı’ kabul ettiği halde, bugün oldu hiçbirini uygulamadı...

  Adam ‘İki Toplumlu Eğitim Komitesi’ kurdu ama Rum okullarında Türk düşmanlığına dayalı derslerin kaldırılmasına izin vermedi...

  Adam, aralarında Mehmet Ali Talat’ın da bulunduğu çok sayıda Kıbrıslı Türke saldıran ELAM’dan tek bir kişiyi dahi cezalandırmadı...

  Bizler açlıktan sürünen, evsiz, barksız, işsiz, güçsüz insanlar pozisyonunda, bugüne kadar önümüze konan şartların hemen hepsini kabul ettik...

  Neden?..

  Euro’lar geleceği için mi?..

  Hayır...

  Peki niçin?..

  Kimilerine göre ‘Uluslararası hukukun içine girmek’ için...

  Biliyorsunuz, Uluslararası hukukun içine girdiğiniz zaman, saçınızın rengi bile istediğiniz gibi değişebiliyor!..

  Kazancınız da artıyor, bedava ziyafetler de...

  İşsizlik diye bir şey kalmıyor!..

  Kalp ve kanser hastalıkları anında yok oluyor!..

  Öyleyse verdik gitti...

  Ama adam bu kadarla yetinmiyor...

  Baktı ki; bizde sürünenlerin (!) sayısı artıyor, o daha da azgınlaşıyor...

  “Çözümün ilk gününden Türk askeri (işgal kuvvetleri) adayı terk edecek” diyor...

  Ayrıca ‘işe yaramaz garantilerin’ kaldırılacağını söylüyor...

  Kıbrıs Türk halkının bu konudaki endişelerini dikkate almıyor...

  Yunanistan’ı da yanına alarak bu konudaki diplomatik atağı genişletiyor...

  AB üyelerinin tamamından destek alıyor...

  ABD Başkanı Obama’ya gider ayak Kıbrıs’ın ‘bir işgal ve istila sorunu’ olduğunu söyletiyor...

  Yunanistan Başbakanı “Türk askeri gitmeden ve garantiler tamamıyla kaldırılmadan” 5’li konferansın olmayacağını açıklıyor...

  Ve Türkiye’siz nefes alamayacağımız gerçeğine karşın bizde hiç kimsenin sesi çıkmıyor...

  Sözde halkçı olanlar, halkın geleceğini hiç düşünmeden, garantilerin kalkması halinde ELAM topuzlarının gençlerin başında patlayacağını hesaba katmadan “Hade şimdi... Barışın tam zamanı” sloganıyla sokaklara dökülüyor...

  Milliyetçi olduğunu iddia edenler ise akşam meyhane saatini bekleyerek gün dolduruyor...

  Bunun adına ‘kendi kendini yok etme’ denmezse ne denir?..