Siyasi partiler; son günlerde daha da güven yitirici bir tavır izlemeye başladılar...
İktidarın büyük ortağı CTP, Anayasa Komitesi’nde görev alan milletvekillerinin hazırladığı değişiklik önerilerini kamuoyunda yeterince tartışmadan genel kurula gönderip, geçirmek istedi...
Küçük ortak DP buna karşı çıktı...
Halkı bilgilendirmek için sürenin uzatılmasını talep etti...
CTP kanadı ise; Anayasa’nın tartışmaya açıldığını, isteyenlerin görüş belirttiğini ileri sürdü...
UBP; başından beri bu değişikliklere katılmıyor...
TDP; komitedeki temsilcisi aracılığıyla değişiklikleri önce destekledi, daha sonra bazı maddelerin düşürülmesi nedeniyle ikiye bölündü...
TDP Parti Meclisi toplantısında 12 kişi değişiklik önerilerine destek verdi, 12 kişi karşı çıktı...
Parti Başkanı da karşı çıktığı için onun oyu 2 ile çarpıldı ve neticede TDP milletvekili Çakıcı’nın onayladığı değişiklik önerilerine bu partinin diğer üyeleri açık destek belirtemedi...
Sıkıntının temelinde oldu-bittiler var
Görüldüğü gibi; bir ülkenin geleceğini ilgilendiren kararlar genelde partilerin 5-10 temsilcisi tarafından alınıyor ve ondan sonra da ciddi sıkıntılar yaşanıyor...
Halbuki; bu değişikliklerin aylarca kamuoyunda tartışılması gerekmez miydi?..
Bir süre önce basın mensuplarına da Anayasa Komitesi tarafından bir davet yapılmıştı...
Ben o davete katılamadım...
Zaten sınırlı bir süre içinde Anayasa’da yapılmak istenen değişiklikleri öğrenmek ve bunlar üzerinde görüş belirtmek imkansızdır...
Öncelikle yapılmak istenenler konusunda halkın ne istediğini saptamak gerekir...
Meclis Başkanlığı veya hükümet geniş kapsamlı bir kamuoyu araştırması yaparak, halkın beklentilerini saptayabilirdi...
Örneğin ‘sistem değişikliği’ konusunda...
Ne var ki; siyasi partiler, halkın çok önemsediği bu konuyu gündemlerine ve değişiklik listesine almadılar...
Yani eski sitemin devamından yana bir tavır izlediler...
Halbuki bu küçük ülkenin en önemli sorunu yetki karmaşasıdır...
Eroğlu-Küçük dönemi unutulmasın
Daha kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile dönemin Başbakanı İrsen Küçük arasında yaşanan kıran kırana rekabetin nelere mal olduğunu unutmayalım...
Küçük; Başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra, Eroğlu’nun taleplerini yerine getirmemekle suçlandı...
Eroğlu,sorunun kişisel talep değil, deneyimlerden yararlanmama meselesi olduğunu söyledi...
Sıkıntı olduğunda ‘gelip fikir sormuyorlar’ diyerek, rahatsızlığını dile getirdi...
Sonuçta aynı partinin insanları Eroğlu-Küçük çatışmasından dolayı ikiye ayrıldı...
Bazı milletvekilleri UBP’den istifa etti...
Yüzlerce insan işe alındı, sonra çıkarıldı...
Ülkenin başbakanı ve bakanları günlerce mahkeme koridorlarında üzüntü verici bir görünüm oluşturdu...
Devlet hizmetleri durdu, delege hizmetleri ön plana çıkarıldı...
Müthiş bir trajedi yaşandı...
Benzeri olaylar merhum Denktaş ile Eroğlu arasında da yaşanmıştı...
Güneydeki sistem neden olmasın?
İşte bu tür sorunları ortadan kaldırmak için Anayasa’da yapılması gereken ilk değişiklik, sistemle ilgili olmalıdır...
Parlamenter sistem yerine Başkanlık sistemi...
Bakanların tamamen teknokratlardan oluşacağı, milletvekilliğinin profesyonel hizmet olarak yapılacağı bir sistem kaçınılmazdır...
Özellikle ‘iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon’ kurulması halinde, güneyle uyum açısından da bu sisteme mutlaka geçilmelidir...
Bunu yapmak yerine, ülkenin ihtiyaçlarını ve gerçeklerini dikkate almadan ‘Vicdani Ret’, ‘Kamu görevlilerine siyaset serbestliği’ gibi konular üzerinde Anayasa değişikliği talep etmenin ne kadar doğru olduğunu kamuoyunun vicdanına bırakıyorum...
Ateş-Kes’in hüküm sürdüğü bir ülkede yaşadığımızı unutuyoruz...
Maaşları Türkiye’nin yardımlarıyla ödediğimizi de unutuyoruz...
Artık gerçeklerle yüzleşme zamanıdır...
İleride gözyaşı dökmemek için yaşayabilir, adil ve demokratik bir sistem üzerinde çalışmalıyız...
Ve hiç olmazsa milli çıkarlarda halkı bütünleştirici bir yönetim şekli oluşturmalıyız...