“Şuraya uzanıp beş dakika uyusam mı acaba?” diyor, Espasito.
Badem ağacının altındaki salıncak koltukta sallanmadan oturuyorduk. Çaylarımızı bitirmiş ve fincanlarımızı cam masanın üzerine koymuştuk. Masadaki saksıda artık solmuş mavi bir sümbül vardı. Maymun Tırmanmaz Ağacı’nın yapraksız bir dalından sarkan yemliğe kuşlar inip kalkıyordu. Mızrağa benzeyen Krokozmiyalardan birinin tepesine bir kuş kondu ve turuncu çiçeğini gagalamaya başladı. Ne güzel. Karnını çiçeklerle doyuran bir yaratık.
“Peki sen uyu ben biraz bahçede dolaşayım,” dedim, kalkıp. Çay fincanlarını saplarından parmağıma geçirip birkaç gün önce açan kardelenlerin ve arpa çiçeklerinin bulunduğu yere doğru yürüdüm.
Çiçeğin yerden çıkmasını, sap ve yaprak vermesini, çiçek açmasını günbegün izlemek bahçede çalışmanın en büyük zevklerinden biridir. O zevki hissediyorum.
Çiçekler yerlerine tohum keselerini bırakıp solacak. Kardelen tohumu iğne ucu kadardır. Pamuksu bir maddeye sarılıdır. Onları toplayıp bir şişeye koyuyorum. Ekim veya Kasım ayında ekeceğim.
Kardelen tohumu o kadar hafiftir ki parmaklarınızla tutamazsınız. Ekmeden önce onları kumla harmanlamak gerekir. Tohum-kum karışımı, yemeğe tuz konur gibi yere serpilir ve az miktarda toprakla örtülür. Toprak, süzgeçli sulama bidonu ile ıslatılır.
Arpa çiçeğinin tohumu kibrit ucu kadar veya ondan biraz daha küçük olduğu için toplanması da ekilmesi de daha kolaydır.
“Allah’ım cennette miyim!” diye bağırıyor Espasito. Güneş ve yeşillik ve kuş cıvıltıları onu coşturmuş olmalı.
Donduran, alışılmadık soğuklardan sonra bugün ilk sıcak gün.
Güneş bu sabah ilk defa yatak odasının doğuya bakan penceresinden içeri girdi ve uzak bir diyardan dönen yorgun bir yolcu gibi boydan boya halıya uzandı.
Dünya güneşin etrafında döndükçe ışınları pencerelerden değişik açılardan vuruyor. Bugün güneşle pencere tam karşı karşıya geldi. Güneşin pencereden içeri giriş açısı dünya döndükçe değişecek. Kış olunca kaybolacak.
Fincanları mutfağa bırakıp bahçeye dönüyorum ve aşağıya, yıllardır gide gele açtığım patikadan kuyuya kadar yürüyorum. Oradan “V” yapıp bahçenin alt kısmından yukarı yürüyorum. O bölgede bir yerde, bir sürü kendiliğinden çıkmış, başparmağım uzunluğunda servi var. Bahçe servilerden meydana gelen bir hudut içinde ve bahçenin içinde de bir sürü servi var. Ama sadece burada bir küçük servi kolonisi var. Saysam yan yana otuz tane olur en az.
Ormandaki en eski ağaçlara bazı orman bilimcileri “ana ağaç” diyor. Bunlar körpe ağaççıklara yetişmeleri için ihtiyaç duydukları gıdayı sağlayarak büyümelerinde anahtar bir rol oynuyor. Ağaçların yeraltında kökleri aracılığıyla gıda alışverişi yaptığı artık bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir.
Körpe servicikler biri harnıp diğeri zeytin olan iki yaşlı ağacın kök sistemi üzerindedirler. Yaşamlarını bu köklerden aldıkları gıdaya borçlu olabilirler.
Espasito’yu badem ağacının altında durmuş çağla yerken buldum.
“Cennette değilsin,” dedim ona. “Cennette badem ağacı yokmuş!”
Çok güzel bir yazı, tasvirler bal tadında, ellerinize yüreğinize sağlık... İnsanın sevdiği yanında ise, sağlığı huzuru yerinde ise, bir de doğal bahçe varsa, cennet bu dünyadadır...:))