Güney Kıbrıs’ta ‘devlet mekanizması’ kuzeyden çok daha iyi çalışıyor...
Bu gerçeği hiç kimse inkâr edemez...
Onlarda, üst kademe yönetimi ‘belirli kriterlere göre’ seçilir...
Sadece yüksek eğitimine değil, yapacağı iş konusundaki deneyimlerine bakılır...
Hizmet verirken öncelik devletin çıkarlarıdır...
Devlet çıkarlarının aleyhinde icraat yapmak, vatan hainliği olarak kabul edilir...
Ancak; devlet sırrı olmayan icraatların detaylarını internet ortamında bulabilirsiniz...
Turizm ve tarım alanındaki veriler...
İşsizlik oranları...
Gelirler, giderler, ithalat ve ihracat detayları...
Barajlardaki doluluk...
Bunların tümü, ilgili birimlerin internet sayfalarında vardır...
Tapu kayıtlarında dünya üçüncüsüdürler...
Böbrek naklinde dünyanın ilk 5’i arasındadırlar...
Denizcilikte çok başarılı olduklarını bilmeyen yoktur...
Üst kademeye atama yaparken, kişinin siyasi kimliğine göre hareket etmezler...
Ticarette ‘rekabete dayalı’ bir sistemleri vardır...
Tarımda üreticiyi korumakla birlikte, ithalatta herhangi bir sınırlama yoktur...
Dünyanın birçok ükesinden et ve et ürünleri ithal ederler...
Fransa ve İngiltere gibi AB ülkelerinin yanı sıra Avustralya ve Yeni Zelanda’dan günlük et ithalatları vardır...
Hellimi AB nezdinde tescil etmeye çalışırken, onlarca çeşit peynir ithal ediyorlar...
Avrupa’dan ithal edilen ürünlerde gümrük vergisi, ya da fon yoktur...
Özelleştirme ve rekabet
Larnaka ve Baf Havaalanları’nın yanı sıra Limasol limanı özelleştirildi...
Şimdi bu iki hava alanında güvenlik hizmetleri de özelleştiriliyor...
Telekominikasyon Daireleri (CYTA), teknolojik açıdan KKTC’den çok ileri düzeydedir...
Birçok Avrupa ülkesi ile yarışabilecek durumdadır...
Fiyatları, KKTC’deki fiyatlardan çok daha ucuzdur...
Ve kar eden bir devlet kuruluşudur...
Buna rağmen, AB kurallarına uyum çerçevesinde özelleştirilmesi kararlaştırıldı...
Rum Elektrik Kurumu (AIK) de karlı bir işletmedir...
Yaşanan cephanelik patlaması sonrasında en önemli tesisleri çalışamaz hale gelmişti...
Ancak; bu büyük felaketi aylar içinde atlatabilme başarısını gösterdiler...
Yeni tesislerle, yüksek kapasitede üretime geçebilme başarısı gösterdiler...
Santralleri, bizdeki gibi etrafı zehirlemiyor...
AB’nin baskıları sonucunda bu kurumu da ‘yarı özelleştirme’ konusunda adım attılar...
Bütün bunlar, Avrupa’daki ‘rekabetçi’ anlayışın bir sonucudur...
Daha çok üretim, daha uygun fiyat politikası, istikrar ve başarı...
Biz çok uzaklardayız
KKTC’nin devlet hizmetleri, güneyden çok farklıdır...
Bizde, herkesin anlayabileceği bir sistem yoktur...
İşte o nedenle, Dünya Bankası, IMF ve Avrupa Merkez Bankası’ndan gelen üst düzeydeki yetkililer, KKTC ekonomisinin içinden çıkamadılar...
Olası bir çözüm durumunda, kuzeydeki ekonominin, güney ile nasıl bütünleşeceği ve AB ile nasıl uyum sağlayacağı konusunda herhangi bir karar alamadılar...
Bütçesinin yüzde 85’ini maaşlara harcayan bir devlet veya toplum bütçesi olabilir mi?..
Kesinlikle olamaz...
IMF ve Dünya Bankası yetkililerinin aklını en fazla karıştıran da şu bütçe rakamları oldu...
Yeterince üretim ve ihracat yapamayan...
Altyapı sorunlarının tümünü Türkiye’nin mali yardımlarıyla çözmeye çalışan...
Çari bütçesindeki açıkları kapatabilmek için Türkiye’den ayda 50 milyon TL dolayında katkı alan bir yapının sonsuza dek sürdürülmesi elbette mümkün değildir...
Ve gelinen noktada yapılması gereken; bu çarpıklığı ortadan kaldıracak önlemleri ivedilikle almaktır...
Her geçen gün, çocuklarımızın geleceğinden daha çok çalmak demektir...
Avrupa üyeliği için çırpınırken, kendimize göre iflas politikaları belirleyemeyiz...
Devletin süratle küçülmesinden başka bir çare de yoktur...
Bunu başarabilmek için, Maliye Bakanı Birikim Özgür’e ‘reform yasaları’ konusunda herkes yardımcı olmalıdır...
En başta kendi partisi...