Kim ne derse desin; Rum lideri Nikos Anastasiadis ‘Helenlerin’ çıkarları doğrultusunda müthiş bir müzakere süreci yürüttü...
Muhalefet lideri olduğu 2004 yılında, garantilerin aynen devam etmesini öngören Annan Planı’na destek verdiği halde, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra kilisenin ve Atina’nın istekleri doğrultusunda farklı bir siyaset izledi...
Lefkoşa’daki müzakerelerde 4 temel özgürlük ve mülkiyet konusunda Türk tarafına tüm isteklerini kabul ettirdi...
Cenevre’de ise sadece garantilerin kaldırılması ve Türk askerinin tamamen adadan çekilmesini konuştu...
Akıncı’nın ‘Dönüşümlü Başkanlık’ önerisinin tartışılmasını dahi kabul etmedi...
“Bu konu en sona kalsın” diyerek, uzlaşıya yaklaşmadı...
Kıbrıs Türk liderliğinin herhangi bir kazanım elde etmesine izin vermedi...
Hatta Kıbrıs Türk tarafını ‘çözüme muhtaç’ bir toplum olarak gösterdi...
Son Cenevre görüşmesinde müzakere masasını terk eden taraf oldu...
Kıbrıs’a döndüğü zaman ise Enosis konusunu gündeme getirdi...
Kıbrıslı Türk liderin şahsında, tüm Türklere şu mesajı verdi:
“Enosis hedefinden vazgeçmedik...”
Tıpkı Makarios’un 1960’ta yaptığı gibi...
Bizim taraf bu kadar açık mesaja karşın ‘bir an önce çözüm’ ısrarından vazgeçmedi...
Anastasiadis, Enosis krizi yüzünden 2 aylık bir zaman daha kazandı...
Türkiye’nin, Anayasa referandumu yüzünden iç çatışmaya yöneleceği hesaplarıyla beklemeyi tercih etti...
Beklentisi yine boş çıkınca bu kez ikinci Cenevre zirvesi için ortaya kabul edilemeyecek şartlar koydu...
Peki ne istiyor?
Şimdi Anastasiadis’in ne istediğine bakalım:
-Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, Cenevre öncesinde ‘garantörlüğün belirli bir zaman dilimi içinde sona ermesini ve bugünden itibaren müdahale hakkını ortadan kalkmasını kabul etmeli...
-Türk askerinin adadan tamamen çekilmesini öngören bir takvimi uygulama konusunda taahhüt altına girmeli...
Gerekli taahhütler alındıktan sonra sadece ‘garantiler ve askerler’ konusunda imza için Cenevre’ye gidilmeli...
Kıbrıs Türk tarafının ‘Dönüşümlü Başkanlık’ ve ‘kararlara etkin katılım’ konusundaki talepleri, Lefkoşa’ya dönüldükten sonra müzakerelerde ele alınmalı...
Adam özetle şöyle diyor:
“Ben alacaklarımın tümünü alayım... Türkiye’nin garantörlüğünü ve müdahale hakkını yok edeyim... Türk askerini de buradan göndereyim... Gerisine bakarız...”
Bu kadar tavizi kopardıktan sonra adam hiç ‘Dönüşümlü Başkanlığı’ kabul eder mi?..
Niye etsin?..
Kıbrıs meselesini ‘istediği şekilde’ bitiren bir adam, dönüp de yönetimi sizinle paylaşır mı?..
Enayi mi?..
Aklını mı yitirdi?..
Sünnet mi oldu?..
Yapmayın Allah aşkına...
Hala çözüm konusunda bir umuttan söz edenler, Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri felakete sürüklemek isteyenler olabilir ancak...