Dışişleri Bakanı Sayın Özersay, Bangladeş'in başkenti Dakka’da düzenlenen İİT toplantısına Kıbrıs Türk Devleti adına katıldı ve konuştu. Bu gerçekten olması gereken olgulardan biri…
Ancak burada bir nefes alıp düşünmek gerekir. Bu statü ve konum nedir? Bu, KKTC'yi sonsuza kadar yaşatacağını söyleyenlerin kesinlikle karşı çıkması gereken bir konum değil mi?
Ama kazın ayağı öyle değil. Çünkü 2009'dan sonra işbaşına gelen tüm hükümetler ve Cumhurbaşkanları bu konuma itiraz etmedikleri gibi aksine bunun önemine de vurgu yapmışlardır.
Görevde olan tüm Dışişleri Bakanları buraya katılmış ve Başbakanlar, Cumhurbaşkanları da bu katılıma itiraz etmeyi bir yere bırakın, bu katılımla övünmüşlerdir de.
Peki bunun Annan Planı referandumundan sonra elde edilen bir konum olduğu unutulabilir mi?
Bunu ne için yazdım? Bakın Sayın Özersay katıldığı konferansla ilgili olarak şunu ifade etti:
“Tanınmamış bir devlet olsa da KKTC bu platformlarda yer alarak uluslararası toplumun tartıştığı konularla ilgili olarak görüşlerini ifade etmelidir” dedi. Bu doğrudur.
Esas değerlendirmemiz gereken nokta, Sayın Özersay’ın ifade ettiği bu husustur.
İsrail, Mısır, Yunanistan, Fransa...
Bakın önümüzdeki günlerde İsrail Başbakanı Sayın Netanyahu Lefkoşa’yı ziyaret ediyor. Burada “Kıbrıs Cumhuriyeti”, İsrail ve Yunanistan'ın katılacağı üçlü bir zirve yapılacak.
Zirvenin konusu Afrodit yatağındaki sorunların çözümü ile ilgilidir.
Sayın Netanyahu’nun Afrodit yatağındaki hidrokarbon meselesini görüşeceği zirve toplantısına katılacağı belli olduktan sonra bir şey daha eş zamanlı gerçekleşiyor.
Güneyde hidrokarbonlarla ilgili işlerin sorumlu Bakanı olan Sayın Lakkotripis ise Kahire'ye gidiyor. Mısır’la, Afrodit yatağındaki hidrokarbonların nakli ve pazara ulaşımı meselelerini görüşecek.
Yani bu önemli konuda, esasında oyun kuruculuğunu bölge devletleri ile Güney gerçekleştiriyor.
Sayın Özersay, tanınmamış KKTC’nin, Kıbrıs Türk Devleti ismi ile İİT toplantısına katılımının, uluslararası toplumun tartıştığı konularda görüşlerini ifade etmek için yararlı olduğunu söylüyor.
Ancak tanınan ve BM ile AB üyesi olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” görüş ifade etmekle kalmıyor. Bölgesel sorunda çok uluslu ilişkiler içinde oyun kurucu olarak aktif olarak yer alıyor.
İşte esas burasıdır. Kıbrıs Türk Devleti konumu evrensel alanda bize, bir kapı açmışsa, bunun ana nedeni Birleşik Federal Kıbrıs’a dönük açık niyet beyanı olan 24 Nisan 2004 referandumudur.
Bu yüzden Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı'nın BM Genel Sekreteri Sayın Guterres’in göstergelerini bir stratejik antlaşmaya döndürme önerisi tam da bugünlerde son derece önemlidir.
Bu öneri ile ilgili olarak kopartılan vaveyla, kimin işine yarıyor?
Sayın Anastasiadis'in federal çözüm görüşmelerini öteleme niyetine yarıyor. Çünkü çözüm olmadan, tek başına oyun kuruculuğunu devam ettiriyor.
Güneyin hidrokarbonlarla ile ilgili son girişimlerinin Akıncı’nın önerisinden sonra hız kazandığını göz ardı edemeyiz.
Üstelik İsrail ve Mısır’la ilgili bu yeni girişimden evvel, güneyin Dışişleri Bakanı Sayın Hristodulidis Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Orada Suudi Arabistan, İsrail merkezli bir eksenden söz etti. Bunun diğer ucunun Mısır olduğu nettir.
Bu yüzden Federal Kıbrıs görüşmelerinin başlaması çok önemlidir. Her şey bittikten sonra bağırsan ne yazar? Bu bakımdan Sayın Akıncı’nın önerisini göz ardı etmek sakıncalıdır.
Bakın, bu hidrokarbon girişimleri ile ilgili eş zamanlı olarak, Güney Kıbrıs Savunma Bakanının dediklerine: “Fransa ile yapılan askeri antlaşmaya göre deniz üssü Fransa'nın değil, kendilerininmiş, ama Fransa’nın askeri ihtiyaçları için olacakmış” dedi. Fransa’yı da askeri olarak Kıbrıs’la ilişkilendirdi.
Yani üs verdik demeden,”Gavro gibi yan yan gitmenin” tipik bir örneği.
Peki Sayın Akıncı'nın önerisi ile ilgili olarak “Garantörlük elden gidiyor” diye haykıran kesimlerin Fransa’ya verilen bu deniz üssü ile ilgili tek kelam ettiğini duydunuz mu?
Bu yüzden bölgesel ve evrensel sorunlarda katılım veya taraf olmak istiyorsak, adanın bütünlüğü içinde siyasi eşitlik temelinde federal çözümün tarafı olmamız gerekiyor. Bu KTD olgusunun yol açtığının daha da ilerisi demektir. Bu yüzden toplumsal akıl, küçük hesapların ötesinde Sn. Akıncı'nın önerisine sıcak destek vermekle gelişecektir.