Anladığım kadarıyla ve elbette bildiklerime de dayanarak, CTP’nin kuruluşundan bu yana AKEL ile sınanmakta olduğunu iddia edebilirim. Şimdi yeniden, böyle bir evreden geçmekte olduğunu gözlemliyorum…
Orta Doğu’da devam eden kanlı savaşların üç-beş yıl içinde yeni bir düzen doğuracağı açıktır; böyle devam edemez! Netanyahu’nun BM kürsüsünden haritalar kullanarak anlattığı gibi küreselleşmenin bu aşamasında Uzak Doğu dediğimiz coğrafya ile Akdeniz havzasının daha sıkı bağlarla bağlanması gerekiyor. Ticaretin gelişmesi, ham ve mamul madde ticaretinin arzulanan kapasitelere ulaşması için bu bir gereklilik olarak görülüyor. Tam bir yıl önce Hindistan’da toplanan gelişmiş ülkeler zirvesinde, 500 milyar dolarlık bu projenin sunumu yapıldı. Ardından Hamas’ın İsrail’e saldırısı geldi ve savaş başladı. Bugün Lübnan sınırında devam eden savaşın bu yolun ortaya çıkışını engellemek amacı olsa bile bunun mümkün olmadığı da ortadır sanırım.
Aynen 1990’lı yıllarda Avrupa Birliği’nin genişleme projesinin gelip Kıbrıs sorununa takılması gibi bir hal oluşacak ve belli bir aşamada, bu yol projesini zorlayan sorunlar listesine “Kıbrıs sorunu” da girecek diye bekliyorum.
Bu gibi anlar, sorunlara çözüm bulunmasını gerekli hale getiren anlardır. Bu an geldiği zaman, 2004’te olduğu gibi “barradan dönmek” istemiyorsak şimdiden yapmamız gereken şeyler vardır. Bir yıl kadar sonra KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhurbaşkanı Tatar’ın performansı bir tarafa Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak takındığı tutum ve angaje olduğu görüşler, çözüm bulmayı zorlaştıracak niteliktedir. Önümüzdeki seçimde değişmesi ve/veya değiştirilmesi gündeme gelecekse en güçlü adayın CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman olduğu herkes tarafından bilinmekte veya kabul edilmektedir. Görünüşe göre Erhürman da kendini buna hazırlamaya çalışıyor… Kimseyi rahatsız etmeden yeni bir yol önermeye, daha doğru bir değişme çözüme kadar uzanabilecek yeni bir yol inşa etmeye çalışıyor.
Açıkça yazmak gerekirse bu çabasındaki en büyük engelin AKEL ile kurduğu veya kuramadığı ilişkiler olduğunu gözlemliyorum. Sık sık AKEL ile bir araya geldiği halde AKEL’in bu yeni yola olumlu baktığına dair hiçbir işaret yoktur. Karşılıklı yapılan bütün ziyaretlerden sonra iki partinin hangi konularda uzlaştıklarına dair en ufak bir bilgi kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Geçen hafta New York’ta yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantısında yaşananlar ise tam bir “rezalet” niteliğindedir. AKEL Genel Sekreteri Stefanu, atası Hristofiyas’tan aldığı mirasa sadık kalarak Kıbrıs sorununu “Kıbrıs’ın bir kesiminin Türkiye tarafından işgali” olarak nitelemiştir. Erhürman gerekli tepkiyi göstermiştir ama uluslararası alandaki bu çekişme, AKEL ile ilişkilerini “kardeş parti ilişkisi” olarak sürdüremeyeceğini; AKEL ile ilişkilerin Kıbrıs Rum halkının bir partisi ile kurulabilecek ilişkiler düzeyine indirgenmesi gerektiğini yeniden kanıtlamıştır. Kaldı ki AKEL ile sert bir şekilde çatışma da, KKTC’deki kimi çevreleri olumsuz şekilde etkileme ve Erhürman’a oy kaybettirme potansiyeli taşımaktadır. Tam anlamı ile iki tarafı pis bir değnek; neresinden tutsan kirleneceksin.
CTP’nin belki de kuruluşundan beri AKEL ile ilişkilerinde yaşanan bir gerilim vardır. AKEL, CTP’ye kendi “alt birimi” gibi yaklaşmaktan hoşlanıyor. 1990’lı yıllarda CTP’de yaşanan ayrılıklar bu sorunu çözer gibi olmuşsa bile son yıllarda bu ilişkinin yeniden canlandırılmak istediğine tanık oluyoruz. AKEL, Bağımsız Kıbrıs Partisi’nden umduğunu bulamamış olmalı ki CTP ile daha da yakınlaşma ve “Kıbrıs sorununu birlikte çözebilirler” imajı yaratmaya çalışıyor. Diğer partilerle temas edilmeden CTP ile AKEL arasında sıklıkla tekrarlanan görüşmeler bu izlenimi yaratma hedefine dönüktür.
AKEL Sosyalist Enternasyonal’e ne zaman üye oldu bilmiyorum. CTP’nin Sosyal Enternasyonal üyeliği arayışının kökeninde AKEL’den az da olsa uzaklaşma eğiliminin olduğunu ise tam olarak biliyorum. AKEL, dönmüş dolaşmış, CTP’yi Sosyalist Enternasyonal platformunda da rahat bırakmamış, orada yapmak istediklerine de engel olmaya kalkışmıştır.
CTP ve Erhürman, Kıbrıs sorununun çözümünün “uluslararası bir ihtiyaç” olarak ortaya çıkacağı güne “tam olarak” hazır olmalıdırlar. Tarihsel misyonları budur. CTP’nin AKEL ile olan ilişkilerinin, günü geldiğinde Kıbrıs sorununun çözümü konusunda oynayabileceği rolü küçültmemesi için gerekli önlemlerin alınması bu misyonun bir gereğidir. CTP-AKEL ilişkileri, diğer bütün yararları ve zararlarının ötesinde esas olarak bu bakış açısından değerlendirilmelidir.
CTP’nin AKEL ile yeni bir imtihanı var! Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmak amacıyla açmaya çalıştığı yolda rahatça ilerleyebilmesi için bu sınavı başarı ile vermesi gerekiyor…
Boyle bir yaşama sekli cok zor. Cunku; Irkçılığı ve militarizmi reddetmek, barış, eşitlik, dayanışma, adalet, demokrasi, emek, insan hak ve özgürlükleri, çevre, hukukun üstünlüğü ve demokratik, özgürlükçü sosyalist bir mücadele için... diyen CTP belediyelerinde neler oluyor? CTP'li Gazimağusa Belediyesine bagli GAMABEL Şirketinde neden sadece "Turkiye" kokenliler isten cikariliyor, bir tane bile "Kıbrıs" kokenli isten cikarilmiyor ve hatta kadrolaniyor, hatta 3. ulke vatandasi koyu tenli arkadaslar bile calisir ikan..?
CTP'nin etnik esitlik soylemi sadece gostermeliktir..