Geçtiğimiz gün 20 Temmuz Barış Hareketi’nin yıl dönümü kutlandı. Kuzeyde “egemenliğimize, devletimize, özgürlüğümüze sahip çıkacağız” sözleri eşliğinde demeçler. Güneyde ise “kaybedilen toprakları kazanmak, işgali kaldırmak için mücadeleye devam” sözleri ile demeçler verildi.
Çünkü hala karşılıklı kabul edilebilir bir anlaşma yok. Üstelik bu durum, iki tarafın ortak olarak imzaladıkları 1977 ve 1979 Doruk Antlaşmalarından ayrı; çözüm için en geniş çerçeveyi ortaya koyan, 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi ile de ciddi çelişki içinde. 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi, “bugünkü durum kabul edilemez ve sürdürülemez” vurgusu ile başlıyor. İmzanın biri Sayın Eroğlu’na, diğeri Sayın Anastasiadis’e ait. Üstelik o günkü durumla, bugünkü durum öz olarak aynı. Ama bugün, “sürdürülemez” denilen duruma yeni başka kötü gerginlikler ilave oldu. Kıbrıs’ın odağında yer aldığı, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları nedeni ile bölge ülkeleri, Türkiye ve Yunanistan derin çelişki içine girdi. Yani yeni gerilimler, ‘sürdürülemez ve kabul edilemez’ denen duruma ilave oldu.
Ayrıca Libya gerilimi; bunun Türkiye, Yunanistan, Avrupa ülkeleri ile Rusya ve ABD arasındaki güç yarışını tetikledi. Bu, Doğu Akdeniz’i ve Kıbrıs’ı da saran fay kırığına, yeni kırık olarak eklendi.
Üstelik, günümüzde Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaş durumu ile bu daha da sıcaklaştı. Bu hal, uzun bir zamandır süren Suriye, Irak’taki çatışmalar ve bölgede bir nevi vesayet savaşı yürüten İran, Rusya ve ABD ile İsrail’in bölge ile Doğu Akdeniz’i çok uzun bir zamandır etkisi altına alan gerilim ve çatışma hallerine yeni durumlar olarak eklendi. İşin içinde olan Mısır ve Suudilerle gerilim çok arttı.
Böyle bir hal içinde Türkiye ve Yunanistan arasında oluşan ciddi gerginliği azaltmak için Almanya’nın Türkiye ile Yunanistan arasında arabuluculuk yapma girişimi gelişti.
Buna karşın Kıbrıs’ta; 11 Şubat 2014 Ortak Belgesindeki “bugünkü durum sürdürülemez” diyen imzalarına karşın; iki Kıbrıslı taraf; ‘kabul edilemez ve sürdürülemez’ denen ortamı, karşılıklı kabul edilebilir bir antlaşma ile yeni bir duruma döndürmek yerine, küçük çıkarlar için bu karmaşık ortamda gerilim üretme yarışı içinde olmayı meziyet saymaktadır.
Türkiye’yi ve Yunanistan’ı ayrı ayrı sevdiklerini ilan eden Kıbrıs’ın iki tarafı, kendi aralarındaki sorunları aşarak; sevdiklerinin kendileri üzerinden barış meydanında buluşmalarını değil, onların gerilim ortamına sürüklenmeleri için üstünlük çabası içinde olmayı görev saymaktadırlar.
Bunları bir yere bıraktım. Kuzeyde biz, 20 Temmuz 1974’ün yıl dönümünde dahi, günümüzün ağır ekonomik ve siyasi sorunlarını aşmak için toplumsal ortak aklı üretmek yerine, dar siyasi çıkarlar uğruna Erken Seçim ile uğraşıyoruz. Düşünün ki 20 Temmuz sonrası oluşan Kuzeydeki konumun önemli bir yanı olan mülkiyet meselesini aşmanın bir temeli olan, Taşınmaz Mal Komisyonunu güçlendirmek ve etkin kılmak yerine: siyasi ve ekonomik rant uğruna, Mağusa, Yeni Boğaziçi ve Yeni İskele İmar Planı’nda kriz içinde kriz üretme yapılmaktadır. Sonra bunu yapanlar, 20 Temmuz’un yıl dönümünde “egemenliğimiz, devletimiz ve özgürlüğümüzden asla vazgeçmeyiz” diye nutuk atmaktadır.
Ekonomik kaosu aşmaya ve mülkiyet meselesini çözmeye dönük, Ortak Aklı harekete geçirmeyenlerin bu iç ve dış krizler içinde dar çıkarlar için Erken Seçim hesapları içinde olmaları, her şeyi temelsiz kılmaktadır. Halkı geçim derdinde iken derdi seçim olan siyasetin, topluma verecek bir şeyi olamaz. Hala ekonomik temelde kendi ayakları üzerinde durmayı, başta mülkiyet meselesi olmak üzere, temel demokratik ve siyasi temelini güçlendirmeyi ele almayan bugünkü anlayış, 1963’ten 74’e ve 74’ten günümüze süren var oluş devinime katkı sağlayamaz. Mesele siyasi ve ekonomik rant mı? Yoksa toplumsal çıkarları öne almak mı? Bu ikileme cevap bulmak en önemli yandır.
20 Temmuz; halk geçim; siyaset seçim derdinde
- 23 Temmuz 2020, 09:46
- 105
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi