Doğu Akdeniz’de gerilim dorukta. Ege Denizi’nde de aynı gerilim var. Gerilimin esaslı odak noktalarından biri Kıbrıs. Bu yalnız adanın etrafındaki denizlerle ilgili değil. Olay Doğu Akdeniz’de ve tüm Akdeniz’deki evrensel bir krize döndü.
Hal bu iken kendi siyasi çizgimizi öncelikle, hamasetten ve öfkeden uzak değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye, Libya konusunda haklılığını; “Libya’nın meşru hükümeti ile yaptığı antlaşmaya” dayandırıyor. Bu, uluslararası siyaset ve hukukta dayanağı olan haklı bir zemin yaratıyor. Yani, Doğu Akdeniz’deki haklarımızı gözeten ve bunların tek yanlı gaspına itirazı sağlayan temel, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yaratan anlaşmalardır. 1960 Antlaşmaları, hala ada üzerindeki ve etrafındaki haklarımızı temellendiren yerel ve uluslararası meşru siyasi ve hukuki zemindir. Çünkü bu meşruluk, ilgili tüm devletler, taraflar ve BM’nin onayı ile olduğu için çok güçlüdür. Tek yanlı değildir.
1960 Anlaşmaları; Kıbrıs adası üzerinde ve etrafımızdaki haklarımızı, 1964’te tek yanlı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümetini, Anayasasına karşın gasp eden darbeye karşın, hala koruyan temeldir. Bu nedenledir ki BM üyesi olan ama bu gasp nedeni ile hala sorun yaşayan Kıbrıs’a; karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulunması için BM, toplumlararası görüşmeleri çeşitli kararlarla desteklemekte ve teşvik etmektedir. Yani, “Bize ne, bu Kıbrıs’ın iç sorunu karışmayız” dememektedir. Çünkü bugünkü durum, 1960’ta temeli atılan; iki toplumlu, siyasi eşitliğe aykırı olan durumdur. Siyasi meşruluğu var ama demokratik, vicdani, hukuki meşruiyeti tartışmalı bir üyedir Kıbrıs. Bunun için adanın toprak bütünlüğü zemininde; iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliği, tek egemenliği, tek vatandaşlığı olacak olan Federal Çözümü BM desteklemektedir ve savunmaktadır.
Bu nedenle 1960 Anlaşmaları, yalnızca Fransa ile Güneyin yaptığı askeri işbirliği antlaşması çerçevesinde Fransız savaş uçaklarının Baf Havaalanına konuşlanmasına tepki gösterilirken hatıra gelebilecek bir antlaşma değildir. Bu antlaşma; garantörlük dahil, adanın iki siyasi eşit toplumu olduğumuzu ve adanın siyasi egemenliğinden tutun, yer altı ve denizlerinde siyasi eşit olarak hak sahibi olduğumuzu ortaya koyan en önemli uluslararası siyasi ve hukuki temeldir.
Libya’da aranan ve vurgulanan meşru zemin; Kıbrıs Türk toplumunun ve Türkiye’nin uzun ve kahırlı bir süreç sonunda Kıbrıs’ta 1960’ta elde ettiği bir temeldir. O günden sonra da günümüze kadar, bin bir bela ve çile ile yok edilmesine fırsat tanımadığımız bir değerdir. Bunu gözetmemiz gerekir. TPAO, Güneyde arama izni verilmesini de sağlayan bu 1960 Antlaşmalarıdır. Yani bu, “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi veya KKTC” olgusuna dayanmıyor. 1960’a dayanmaktadır.
Şimdi bu zemini, iç siyaset ve ideolojik amaçlar için hamasetle veya hamasete tepki gösterilecek diye yok saymak mümkün değildir, esas olan denge içinde, bu meşru uluslararası hukuki ve siyasi temele dayanarak; adanın iki toplumunu ve Türkiye ile Yunanistan’ı ortak çıkarlarda buluşturmaktır.
Adanın iki toplumu, Türkiye ve Yunanistan; pandemi ile sorun yaşayan ülkelerinde, ekonomik krizi atlatmaya çabalıyor. Bu nedenle yabancı yatırımcı ve turist gelmesini bekliyor. Peki denizlerinde ve karasında deniz, hava ve kara birliklerinin elde tetik beklediği yere, hangi yabancı yatırımcı ve turist gelir. Gelecek olan, halkın ekmeğinden kesilecek olanı alma iştahı ile silah tacirleri olur.
Bu dahi akıl yolunun, 1960 Antlaşmaları ve iki toplum arasında imzalanan, 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi temelinde bir süreci ele almak olduğunu gösterir. Kendi elimizle elde ettiğimiz 1960 meşru zeminini yok saymak, bindiğimiz dalı, dünyanın bu karmaşık ortamında kesmek demektir. Libya konusunda vurgulanan uluslararası hukuk ve siyasi meşruluk; 1960’tan itibaren Kıbrıs’ta onlarca yıldır var olanı da hatırlatmalıdır. Hem de yalnız Fransa’ya haklı tepki gösterilirken değil, devamlı gündemde olmalıdır.
Libya ve Kıbrıs’taki meşru temel
- 03 Eylül 2020, 10:02
- 266
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Aziz M KENT - 4 yıl Önce
SN Anastasiades her gun kibrisin tek sahibi o mus gibin yeni sozlesmeler imzalandi bizim siyasilerimiz nerde kaldi
Susan - 3 yıl Önce
Ortadoğunun Hiroşiması lübnan patlamasını ve covid 19 u anlamak istiyorsanız Liman Ekonomisi ne bi göz atmanız yeterlidir. Ayrıca gemi elleçleme giderlerinde daha düşük ücret ödemek istiyorsanız mutlaka okumalısınız
Yorumsuz Singapur mu Magosa/Girne Limanı mı? İlhami Genç'in Liman Ekonomisi kitabından ; Bazı limanlar (örneğin; Jebel Ali Limanı, BAE), yalnızca aktarma amacıyla şebeke (network) olarak mevcutken, diğerleri (örneğin; Nagoya Limanı, Japonya) öncelikli olarak kendi iç bölgelerine hizmet etmektedir. Transit limanlarında kargo gemi-rıhtım-gemi aktarılırken, hinterland limanları gemiden hinterlanda yük taşımasına odaklanır. Gemi türleri arasında ilgili bir ayrım vardır. Besleyici gemiler, aktarma limanlarından nihai varış yerlerine yük taşımaktadır ve iki aktarma limanı arasındaki hareketler, daha büyük gemiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu daha büyük gemiler, genellikle yolculuklarının her iki ucunda sadece büyük limanlara uğrarlar. Bu dağıtım ağı, daha büyük gemiler için, bir dizi farklı limanda sürekli yükleme ve boşaltma süre kaybı vb. önlenmesi mali ve teknik verimlilik sağlar. Besleyici gemilerin kullanımı nispeten yaygındır, örneğin; Bangladeş'in 40 milyar dolarlık dış ticaretinin %80'i Singapur Limanı üzerinden yapılır. Bangladeş yükünün limana taşınmasını sağlayan besleyici gemiler vasıtasıyla nihai büyük gemilere yerleştirilir. Besleyici gemilerin ve aktarma limanlarının daha büyük gemilerden ve hinterland limanlarından ayrılması önemlidir, çünkü uzun mesafeli uluslararası ticaret için kısa mesafe besleyici hizmetlerinin maliyeti, toplam taşıma maliyetlerinin nispeten küçük bir oranını içermektedir .
Ortadoğunun Hiroşiması lübnan patlamasını anlamak istiyorsanız Liman Ekonomisi ne bi göz atmanız yeterlidir.
G.Magosa /Girne Limanın Singapur'dan daha stratejik ve öneme haiz olduğuna, ayrıca Kıbrıs Türk'ünün daha ileri görüşe sahip olduğuna inanıyorum.