Ülkemizde bazı siyasiler, arabesk enteller, sözde solcular, emperyalistlerin ve Rumların güdümünde olan ve onları memnun edecek şekilde hareket etmeği ilericilik gösterenler doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstererek laf canbazlığı ile halkımızı aldatmaya çalışıyor.
Bu bilinen çevreler modası geçmiş ve artık zamanımızda herkesin alay ederek karşıladığı komünistlik döneminden kalma alışkanlıkla, halk tarafından hoş karşılanabilecek slogan ve sözcükleri kullanarak kendileri gibi düşünmeyenleri suçlamayı açıkgözlük sanıyor.
Bu suçlama kampanyası ile karşıt görüşte olanların sindirilmesi ve böylece tuttukları yolun yanlış olduğunun ortaya konulmasının önlenmesi amaçlanıyor. Böylece halkın uyutarak ve yanıltarak ve tepki almadan hedeflerine ulaşmayı amaçlıyorlar.
İşte bu malum çevreler yaşanan dönemde, kendileri gibi her koşulda Rumlarla birleşmeği benimsemeyenleri ve farklı görüş ortaya atanları barış(!) ve çözüm istememekle suçluyorlar.
Aslında bu malum çevrelerin geçmişten günümüze benimsedikleri tutum ve yaptıkları açıklamalar dikkate alındığı zaman, bunların tek amaçlarının anavatanı adadan uzaklaştırmak ve Rumlarla yeniden iç içe gelmemizi sağlamak olduğu biliniyor.
Bu çevreler için adeta saplantı haline gelen bu istek ve düşüncelerini, Rum tarafının tutumunu açıkca ortaya koymasına karşın, maalesef ısrarla değiştirmemekte.
1878’den beri itilip kakılan Türk halkı için en ideal, güvenli, istikrarlı ve mutlu sonucun sulandırılmamış iki bölgelilik ve ayrı iki devlet olduğunun bilinmesine karşın, bu yolunu şaşırtmışlar sırf Rumlar ve emperyalistler öyle istiyor diye, tekrar birleşik yapıya dönülmesi için çalışılıyor.
Rum meclisinde alınan sıfır garanti ve sıfır askersiz çözüm kararı, aynı Girit tezgahı ile adayı Yunanistan’a bağlamak niyetinde olduklarının göstergesidir.
İşte bu nedenle Rumlar, egemenliklerini kuzeye de yayabilmek için önlerindeki engel olan Türk ordusunu adadan çıkarmak ister.
Ayrıca iki bölgeliliğin kısmen olsun sulandırılması durumunda, nüfus ve ekonomik avantajları nedeniyle bizi yeniden hegemonyalarına alacakları ve bir süre sonra aramızda yapılan anlaşmayı da AB normlarına uymadığı gerekçesiyle bozarak aynen 1963’te yaptıkları şekilde bizi devletteki ortaklıktan dışlayacakları aşikardır.
Mevcut gerçekler ışığında adadaki varlığımızın sürdürülebilmesi için mutlaka; sulandırılmamış iki kesimlilik ve Türk askerinin kuzeyde askeri üs bulundurması vazgeçilemeyecek koşullardır.
Bilinen bu gerçeklere rağmen, içimizdeki malum çevreler, adeta yangından mal kaçırırcasına, sırf bir anlaşma yapılması için uğraşıyor. Yapılacak anlaşmadan sonra ise halkımızın başına gelebilecek felaketler hiç dikkate alınmıyor.
Adada ayrı yönetime sahip olmamızı ve anavatanın da burada bulunmasını istemedikleri için, sürekli çözüme mahkum olduğumuzu ve şimdiki durumun kabul edilemeyeceğini ileri sürüyorlar.
Tuttukları yolun bizi felakete götüreceğini belirtenleri koro halinde, çözüm ve barış karşıtı olarak gösteriyorlar. Yabancıların bizi Ruma yamalamak amacıyle açıkca tezgahladığı oyuna dikkati çekenleri, dünya dilinden anlamamakla suçluyorlar.
Türk halkının bu adada varlığının tehlikeye sokulmasının önlenmesi için, bu laf cambazlarının modası geçmiş suçlamalarından korkarak sessiz kalınmamalı, aksine gerçek amaçları halka anlatılarak maskeleri düşürülmeli.