Türkiye ekonomisi 2016 yılını toplamda % 2,90 büyüyerek tamamlamıştır. GSYH 2017 yılının ikinci çeyreğinde % 5,1 oranında büyüme kaydetmiş ve üretim yöntemiyle cari fiyatlar % 16,3 oranında yükselerek 734,2 milyar lira düzeyine yükselmiştir. Uluslararası 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşlarından biri olan Fitch’in Kıdemli Direktörü ve Türkiye analisti Paul Gamble, “Türkiye'nin büyümesinin benzer seviyede değerlendirdiğimiz diğer ülkeler ile kıyasladığımızda, görece güçlü olduğunu görüyoruz” beyanında bulunmuştur. Buna ek olarak “Türkiye'de hükümetin uygulamaya koyduğu tedbirlerin ekonomi için faydalı olduğunu görüyoruz” şeklinde açıklamada bulunmuştur. Türkiye satın alma yöneticileri endeksi (PMI) temmuz ayında 53.6'dan 55.3’e hafifçe yükselerek 42 ayın en yüksek değerinde seyretmiştir. PMI ülkelerin büyüme tahminlerini en iyi şekilde açıklayabilen bir endekstir. Aynı zamanda satın alma yöneticilerinin, mal ve hizmet satın alma eğilimlerini inceleyen bir göstergedir. PMI’ın 50’nin üstünde olması ekonomide büyüme beklentisi olduğu şeklinde yorumlanabilir. Dolayısı ile ekonominin büyümesine ilişkin beklentiler ve görüşler olumlu yöndedir. Ancak ekonomik büyüme performansı Türk Lirasının döviz kuru paritelerindeki performansıyla bire bir bağlantılı değildir.
Türk Lirasını olumlu yönde etkileyen güncel faktörler:
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun 14.09.2017 tarihli politika toplantısının ardından yapılan açıklamaya göre banka faiz oranlarında değişikliğe gitmedi. Buna göre gösterge repo faiz oranı yüzde 8 seviyesinde, gecelik borç verme faizi yüzde 9.25, gecelik borçlanma faizi yüzde 7.25, geç likidite borç verme faizi yüzde 12.25 seviyesinde sabit bırakıldı. Merkez Bankası fiyat istikrarının korunması açısından enflasyonu takip edeceklerini ve iyileşme yaşanan kadar sıkı para politikalarını sürdüreceklerini açıkladı ve akabinde döviz kurlarında hafifçe azalamalar yaşandı.
16 Nisan 2017 anayasa referandumu sonrası politik belirsizliğin azalması ve jeopolitik risklerin nispeten durağanlaşması neticesinde Türkiye’nin kredi risk primi azalmaya devam ederek 162,70 puana gerilemiştir. Risk göstergesi 2015 yılının şubat ayından sonra ilk defa bu seviyelere indiği gözlemlenmiştir. Haliyle bu gösterge kapsamında ilerleyen trend yerli ve yabancı yatırımcının ülkeye olan güvenini artırmaktadır. Keza bu güven yabancı yatırımcının borsa ve tahvil piyasasına katma değer sağlamaya devam etmektedir.
2016 finansal yılının son çeyreğinde Türk hisseler ve tahviller piyasalarında düşüşe geçen yabancı sermaye yatırımları sene başından itibaren tekrardan bir artış ivmesi yakalamış ve azalan belirsizliklere paralel olarak 93,5 Milyar Dolar seviyesine yükselmesi döviz likiditesini artırmakta ve Türk Lirasının dövize karşı değerlenmesine katkı sağlamaktadır. Yapılan yabancı yatırımların % 58,87’sinin hisse senetlerine, % 37,22’sinin DİBS’lere ve sadece % 1,10’unun özel sektör tahvillerine yapıldığı gözlemlenmiştir. Böylelikle hisse senetlerine yapılan yatırımlar Türk borsasını da ayrıca olumlu yönde desteklemektedir.
Türk Lirasını negatif yönde etkileyen güncel faktörler:
Türkiye’nin cari işlemler hesabı temmuz ayında 5 milyar 121 milyon dolar olarak açıklandı. Buna göre cari işlemler açığı, temmuzda bir önceki yılın aynı ayına kıyasla 2 milyar 686 milyon dolar artarak 5 milyar 121 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bunun sonucunda 12 aylık cari işlemler açığı 37 milyar 112 milyon dolar oldu. Özel sektör kredi borcu da yükselerek 210,9 Milyar dolara çıktı. Döviz kompozisyonuna bakıldığında 210,9 milyar ABD doları tutarındaki uzun vadeli kredi borcunun %60,1'inin ABD doları, %33,8’inin Euro oluşturmaktadır. Böylelikle dışa olan döviz cinsinden kamu ve özel sektör borcu Türk Lirasını olumsuz etkilemeye devam edecektir.
Siyasi ve ekonomik değerlendirme:
Kurla ilgili tartışmalara ve beklentilere açıklık getiren Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli "Kur aşağı gidiyor, yukarı gidiyor tartışması değil. Kur politikasıyla birçok şeyi belirliyorsunuz. Aşırı değerli lira ucuz ithalattır, bu da yatırımsızlık demektir ve sonucu işsizliğe kadar gider. ABD bile doların düşmesini istiyor. Küresel ekonomideki gelişmeleri de dikkate alarak değerlendirme yapmak lazım. Kura seviye belirlemek gibi yaklaşımımız yok." diyerek hükümetin ekonomi ajandasında Türk Lirasını değerlendirecek ve kurları aşağıya çekecek bir politika olmadığını açıkça ifade etmiş oldu.
İkinci olarak Türkiye Merkez Bankası faiz kararlarında enflasyonu takip edeceklerini işaret ederek enflasyonun azalmaması durumunda faiz indirimine gitmeyi hedeflemedikleri sinyalini vermiş oldu. Bu durumda ABD dolar faizlerini artırabilmek adına yüksek enflasyon beklentisi içindeyken Türkiye ise faizleri düşürebilmek ve yatırım maliyetlerini azaltmak adına enflasyonun düşmesi için çaba sarf ettiği gözlemlenmektedir. Ancak hızlı yükselen kurların neticesinde artan ihracat ürün fiyatlarının yarattığı maliyet artışı enflasyon üzerinde baskı yaratmaktadır. Kısacası Merkez Bankası da Türk Lirasının değerlenmesinden ziyade değer kaybetmesi senaryosunda finansal enstrümanlarla piyasaya müdahale edebileceğini belirtmiştir.
Siyasi ve ekonomik beyanatların bize verdiği izlenim döviz kurlarındaki mevcut bantların altına düşme gibi bir politika yürütülmeyeceği müşahede edilmektedir. Herkese iyi bir iş haftası ve bol kazançlar dilerim.