banner564

Konuşacak çok şey var

   Küçük bir ülkede yaşıyoruz...
   Ancak büyük sorunlarla boğuşuyoruz...
   Hepsinden önemlisi genç yaşta hayata veda ediyoruz...
   Bu süreçte, hem kendi varlıklarımızı, hem de geride kalanların varlıklarını yok ediyoruz...
   İnsanlar; o noktaya geldiklerinde “son bir umut” derler ve ellerinde ne varsa harcamak suretiyle, kötü hastalıktan kurtulmayı umut ederler...
   Peki insanlar neden erken hasta oluyor, neden ölümler artıyor?..
   Kuzey Kıbrıs kanser hastalıklarında neden dünya beşincisi?..
   Çünkü; bu ülkenin her köşesinde, her adımında bir dert, bir sıkıntı vardır...
   Elektriğiniz sürekli kesiliyor, suyunuz düzenli akmıyor...
   Sürekli kesilen ve insanı birçok şeyden mahrum eden elektrik için inanılmaz paralar ödüyorsanız bu büyük bir derttir...
   Ama ödemek zorundasınız...
   Buzluğunuz çalışmalı, çamaşırınız yıkanmalı, televizyonunuz göstermeli...
   Arada kesinti de olsa elektriğe muhtaçsınız...
   Birçok gelişmiş ülkeden çok daha fazla para ödüyor, daha az elektrik kullanıyorsunuz...
   Hatta kullanmadığınız elektrik için “maktu ücret” ödüyorsunuz...
Belediyelerin anlamsız vergileri  
   
   Haftanın belirli saatlerinde musluklardan akan sular içilmiyor...
   Asbes borular değiştirilmiyor...
   Ama siz, kullanılamaz kalitedeki su için para ödüyorsunuz...
   Sokak lambalarınız yanmıyor, ama siz ‘aydınlatma’ parası ödüyorsunuz...
   Patlayan kanalizasyon borularından fışkıran dışkıların konusu sizleri evinizin penceresini açamayacak duruma getiriyor...
   Ama siz belediyelere ‘kanalizasyon katkısı’ ödemek zorundasınız...
Hele bir hastaneye uğrayın
 
   Sadece kanser de değil, kalp ve damar hastalıklarında, diyabette, astımda inanılmaz artışlar var...
   Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde anjiyo olan, stent taktıran hasta sayısında patlama yaşanıyor...
   Bunun  dışında özel hastanelerde, güneyde ve yurt dışında tedavi olan yüzlerce insan var...
   İnsanların hasta olması sadece onların geleceğini ve ailelerini ilgilendirmiyor...
   Aynı zamanda devletin olanaklarını yutuyor...
   Hasta bir toplumun devleti sağlıklı olamaz...
   Devlet tüm olanaklarını harcasa bile, hastaların tümünü iyileştiremez...
   Hastanelerin teknik ve personel açıdan eksiklikleri giderilemez...
   Hastaneleriniz, yağmur yağdığında sular altında kalıyorsa, ayağa kalkmak ve bir daha düşünmek zorundasınız...
  “Nedir bu yaşadıklarımız?.. Nedir bu olanlar?..Biz bunları mı hak ediyoruz?..” sorularına yanıt ararsınız...
   Konut alırken torbalar dolusu Sterlin ödersiniz...
   Bankaların denetimsiz faiz taleplerinin altına imza atarsınız...
   Çileniz ondan sonra başlıyor...
   Ya elektrik bağlanmamış, ya da su sayacı takılmamış...
   Telefon başvurusu yapıyorsunuz, size “hat yok” deyip GSM şiretlerinin yolunu gösteriyorlar...
   Bu nasıl bir sistem?..
   Bu nasıl bir anlayış?..
   Bu ne büyük kazık?..
   Çaresizlik içindesiniz
   Evinize güle güle taşınıyor, oturmaya başlıyorsunuz...
   İkinci gece elektrikler kesilmiş, her taraf karanlıklar içinde...
   Olsun; mumları yakarsınız...
   Televizyona gerek yok...
   Çamaşırlar bir sonraki güne kalsın...
   Ütüsüz gömlek giydiğinizde dikkat çekmezsiniz, çünkü herkes aynı durumda...
   Ama yağmur yağdıktan sonra, o torbalar dolusu Sterlin ödeyerek aldığınız ev sular altına kalıyorsa...
   İşte size büyük bir acı daha...
   İçiniz yandıkça, vücudunuz bir yerinden alarm vermeye başlıyor...
   Eşiniz hamile, gün sayıyor...
   Gece başınızı yastığa koyduğunuzda rahat uyuyabilir misiniz?..
   “Ey Allahım nedir bizlere bu çektirilenler... Doğacak çocuğumuzu bu ülkede nasıl yetiştireceğiz?.. Ona nasıl bakacağız?.. Onu nasıl sağlıklı büyüteceğiz?” diye düşündükçe çıldırma noktasına gelirsiniz...
   Çocuğunuz büyüdüğünde başka dertler başlar...
   Gündüz okulda ona nasıl bir eğitim veriliyor?..
   Geleceğe nasıl hazırlanıyor?..
   Akşam arkadaşlarıyla buluştuğunda acaba ne yiyor, ne içiyor?..
   Sigara, alkol, uyuşturucuya bulaşır mı 13, 15, 17 yaşındaki çocuğunuz...
   Eve gelinceye kadar dört döner, yolunu gözlersiniz...
   Kapı çaldığında şükredersiniz; evladım gelmiş diye...
 Bugün manavdan ne alsak
   Akşam iş çıkışında çalışan eşinizle birlikte pazara uğruyorsunuz...
   Bugün ne alsak, yarın ne pişirsek düye düşünmeye başlarsınız...
   Eşinize tezgahtaki domatesi gösteriyorsunuz “kaya gibi maaşşallah” diyerek...
   O da size kaşı ve gözüyle gövdesinden ikiye ayrılmış salatalıkları işaret ediyor...
   Tartışmaya gerek yok...
   “Onu yeme, bunu yeme aç mı kalacağız?” diyerekten poşeti doldurup gidiyorsunuz...
   Sabah aldığınız ekmek, akşama yenmez duruma geliyor...
   Neden?..
   Kalitesiz undan üretiliyor da ondan...
   Ayrıca birçok yerde hala şebeke suyu ile üretiliyor...
   Yediğiniz zaman karnınız bir şekilde doyuyor...
   Peki sonrasında?..
   Diğer ‘zararlılara’ bir de bu ekleniyor...
Yollarda can güvenliği kalmadı
   Küçük ülkemizin en önemli sorunlarından biri de yolların güvensiz oluşu...
   Sadece uzun mesafelerde değil...
   Artık kısa mesafelerde aracınızla seyrederken, başınıza nelerin geleceğini bilmiyorsunuz...
   Hastane ve okul önlerinden bile 100 kilometre süratle geçen arabalar var...
   Sürücülerin çoğu yaya geçidinin ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini bilmiyor...
   Ya da bildiği halde umursamıyor...
   Çoğu sürücü ikaz işareti kullanmıyor...
   Geceleri farsız trafiğe çıkan araçlar oluyor...
   Büyük bir kısmının eksozundan zehir yayılıyor...
   Frenleri tutmaz durumdaki araçlar yollarda ralli yapıyor...
   Kırmızı ışıkta durulmuyor...
   
Kamuda verimsizlik
   Vatandaşlar, kamu kuruluşlarından gerekli hizmeti alamamaktan şikayetçi...
   Siyasi baskı nedeniyle üst düzeydeki bürokratlar da iş yapamaz duruma geldi...
   Basit bir işlem için aylarca bekletilen insanlar var...
   Ehliyet yenilemek bir ay alıyor...
   Okullara gelince...
   Eğitimin kalitesi sürekli düşüyor...
   Başarılı öğrenci sayısı buna paralel olarak azalıyor...
   Yeterince yabancı lisan okutulmuyor...
   Eğitim geriledikçe, insanlar arasındaki ilişkiler de kötüleşiyor...
   Başarılı insan sayısı azaldıkça, dıştan eleman ithali zorunlu olarak artıyor...
Bunları konuşmalıyız
   İşte yukarıda sıraladığım ve sayfaya sığdıramadığım daha birçok sorunu ciddiyetle tartışmalı ve çözüm yollarını birlikte aramalıyız...
   Herhangi bir siyasi partinin etkisi altında kalmadan, doğruları konuşmalıyız...
   Diyalog gazetesi 4 Aralık 2013 tarihinden beri günlük yayınları ile ‘daha güzel bir ülke için’ elinden geleni yapmaya çalışıyor...
   Kişileri hedef almadan, sorunları ortaya koyup, yetkilileri uyarmaya çalışıyor...
   4 Kasım tarihinden itibaren Diyalog TV’nin ve Radyo Diyalog’un yayınları başlayacak...
   Halen deneme yayınlarını sürdüren Diyalog TV, sizlerin sesi, sizlerin dili olacak...
   Ciddi, araştırmacı ve sorgulayıcı haber programlarıyla sizlere en iyi hizmeti vermeye çalışacak...
   Evet; Türksat 3 A üzerinden evlerinize ve işyerlerinize konuk olabilmenin heyecanını yaşıyoruz...
   Konuşacak çok şey var...
   Birlikte konuşacağız... 
YORUM EKLE

banner471

banner474