Yeniden Doğuş Partisi’nde çeşitli gelişmeler yaşanıyor. Kurultay yapılacaktı, ertelendi. Neden ertelendiğini tam olarak anlayamamış olmakla birlikte, yarışın hala devam etmesi de “ilginç bir durum” olarak yaşanıyor.
Anlaşılan odur ki Genel Başkan Arıklı, pozisyonunu güçlendirmek için Milletin Partisi ve Bertan Zaroğlu ile birleşmek istedi. Zaroğlu, birleşmeye kapıyı kapatmamış olmakla birlikte başkan adayları arasında tercih de yapmadı; ikisine de eşit mesafede durmaya özen gösteriyor. Oyuna gelmedi!
YDP’de yaşanan gelişmeler kendi içinde ilginçlikler taşıyor ama esas olarak KKTC’deki demokrasinin nasıl çalıştığını veya ne olup olmadığını da gösteriyor. Başkan Arıklı’nın kardeşi Ayhan Arıklı, sosyal medya paylaşımlarında Türkiye hükümetinin desteğinin kardeşinin arkasında olduğunu ısrarla kanıtlamaya çalışıyor. Tanımadığım, dolayısı ile YDP ile ilişkisini bilmediğim başkaları da bunun tam tersini yapmak için uğraşıyorlar. Aslında bir yarış var ama bu yarış, kimin YDP başkanı olacağından daha çok “Türkiye’nin kimin YDP başkanı olmasını istediği” yarışı şeklinde devam ediyor.
Dikkat çeken bir diğer olay, genç bir kadının Erhan Arıklı ile çatışması olmuştu. Gülsen İlkbahar isimli bu kadın, YDP kontenjanından Kıb-Tek çalışanı olduğunu kendisi duyurmuş ve bu nedenle Arıklı’ya biat etmesinin beklenemeyeceğini, bu “kontenjanı” YDP için çalışması sayesinde elde ettiğini açıklamıştı.
Buna “demokrasi” diyorsanız, demokrasidir! Ama nasıl bir demokrasidir? Mutlaka bir sıfatı da olmalıdır. Buna, olsa olsa “KKTC demokrasisi” diyebilirsiniz!
KKTC demokrasisi, son yıllarda iki esasa bağlı olarak çalışmaktadır: Birincisi, iktidar veya iktidarda pay sahibi olabilmek için Türkiye hükümetinin onayını almaktır. Bunu bir çeşit “vize” gibi düşünebilirsiniz. Vizeniz yoksa sınava giremez, sınırı geçemezsiniz.
Sınava girer veya sınırı geçerseniz başarılı olabilmek için başkaları ile dayanışmak zorundasınız. Sınavda kopya çekmek gibi bir yeteneğiniz olmalı. Yardımlaşma; gör beni, göreyim seni! Buna “ikinci esas” diyebiliriz. Aynı saflarda olduğunuzu düşündüğünüz insanlara bazı çıkarlar sağlamalısınız ki onların siyasi desteğini hak edebilesiniz. Ahlaki yapınız buna uygun değilse, başarılı olma olanağının büyük ölçüde azalacaktır.
Biz bu demokrasiden medet umuyoruz. Kamu görevlilerinin başarılı projeler yapmalarını; düzgün yollar çizmelerini; devlet dairelerinde yurttaşların işlerini zamanında çözümelerini ve zaman kaybını önlemelerini; e-devlete geçilebilmesi için kendilerini yenileyerek çok sayıda bilgisayar programına hakim olmalarını bekliyoruz. Sabah zamanında işlerine gitmelerini, mesai saatlerine uyarak yorulana kadar çalışmalarını istiyoruz. Okullarda çocuklarımıza, hastanelerde hastalarımıza iyi davranmalarını; onların vergileri ile maaş aldıklarını düşünerek onlara minnetle hizmet etmelerini… Bunlar gibi çeşitli hizmetler üretmeleri; yanlış yaptıkları zaman bu yanlışlarından dersler çıkararak gelişmeleri, yeni işlerini daha iyi ve başarılı hale getirmeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Bütün bunlar olmadığı zaman öfkeleniyoruz… Kamu görevlilerinin “iyi insanlar olmadıklarını” düşünüyoruz.
Olmaz! Bu demokrasi düzeninde bu beklentilerimizin hiçbirisi olamaz! Kamu görevlilerimiz “iyi” insanlar olsa bile bu demokrasiden verim almak mümkün olamaz!
Gerçek demokrasi adalete dayalı bir yarışı gerektirir… Layık olan işin iyisini alır; diğeri başka bir işi alabilmek için daha iyi olabilmeye çalışır… Bu adaletli yarıştan herkes kazanır… Bu yarışa dayanamayıp marjinalleşen olursa ona karşı görevlerimizi “sosyal sorumluluk” veya “sosyal devlet” çerçevesinde yerine getirme olanağını da yine ve ancak bu sayede elde edebiliriz zaten… Herkes karşı sosyal devlet olamaz. Buna gücü yeten bir devlet şimdiye kadar olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır!
KKTC demokrasi, ne olmak istediğine yine kendisi karar vermek zorundadır.
KKTC demokrasisi ancak bu kadar verimli olabilir!
- 18 Nisan 2024, 09:50
- 16
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi