İnsanlar, yaşadıkları sürece mutlaka daha iyi şeyleri arzularlar...
Bunun için de uğraş verirler...
Veya birilerinin kendilerine yardımcı olmasını beklerler...
Önce Kıbrıs meselesinden başlayalım, sonra özel yaşama geçelim...
Kıbrıslı Türkler; 1974 öncesinde çok büyük acılar çekti...
1974 sonrasında doğanlar, bu acıların ne olduğunu bilmezler...
Analar, babalar, dedeler, nineler anlatsa da, yaşamadıkları birşeyin acısını, yaşayanlar kadar hissetmezler...
Sonrasında haklı bir savunmaya geçerler:
“Dünya değişti ama...”
Doğrudur...
Dünyamızda çok şey değişti...
Geçmişte savaşmış devletlar arasında barış sağlandı...
Birleşmeler ve ayrılmalar oldu...
Teknolojide inanılmaz gelişmeler yaşandı...
Ne var ki; Kıbrıslı Rumların, bu ada üzerindeki ‘hâkimiyet’ hayali hiç değişmedi...
Onlar; geçmişi yaşamayan çocuklarına ve torunlarına, gerek okullarda, gerekse kiliselerde sürekli Türk düşmanlığı aşıladılar...
Bugün 18 yaşındaki Rum genci, KKTC plakalı bir araç gördüğünde küfrediyor veya tükürüyorsa, bilin ki; okuldaki eğitimin ve kilisenin etkisindendir...
İşte bu gerçek karşısında ‘kalıcı bir barışın’ çok sağlam olması gerektiğini ısrarla tekrarlıyoruz...
Kalıcı barış için de bazı önemli şartlar yerine getirilmelidir...
Yeni liderimiz Mustafa Akıncı’nın yakın çevresindeki 10 kişi, Rumlarla birlikte yaşayabileceğimizi söyleyebilir...
Ama kendisine oy veren binlerce kişinin de bu konuda ciddi endişeleri ve korkuları var...
Daha güzel günler gelmeli
Kuzeyde iş bulamayan veya ülkenin genel sorunlarından bunalan insanlar, özellikle de gençler; olası bir çözüm sonrasında kendilerini daha iyi bir yaşamın içinde bulunacaklarını düşünebilirler...
Çok güzel hayallar de kurabilirler...
Ama güneyde şu an itibarıyla 70 binden fazla Rumun işsiz olduğu unutulmamalı...
Bundan 4 yıl önce ayda 2 bin Euro alan adamın, şimdi bin Euro’ya şapka çıkardığını da görebilmeli...
Hepsinden önemlisi, olası bir çözüm sonrasında iade edeceğimiz bölgelerde yaşayan insanların, nerelerde iskân edilecekleri, ev ve iş sorununun nasıl çözüleceğini herkes sorgulamalı ve önceden gerekli tedbirlerin alınması sağlanmalıdır...
Daha güzel günler yaratılacağı veya daha karlı bir duruma geçileceği düşüncesiyle yanlış adımların atılması halinde, bir süre sonra ısırılan parmakların acı vereceğini de insanoğlu unutmamalıdır...
Bu son örnek özel yaşam için de geçerlidir...
Çalışan, işyeri sahibine, ekmek teknesine karşı her zaman dürüst ve saygılı olmalı...
En zor zamanında, gemiyi terk etmemeli...
Üç kuruşluk daha fazla getiri için, kendisine güvenen patronlarına ihanet etmemeli...
Çekip, gitmemeli...
İşyeri sahibi de; fedakârca çalışan, başaran ve çalıştığı yeri sürekli yükseklere çıkaran insanlara karşı saygılı olmalıdır...
Bunu yapmazsa, gün gelir kaybettiklerini mumla arar olur...
O nedenle yanlış adımlardan kaçınmalıyız...
Kızgınlık anında karar almamalıyız...
Sonra keskin sirke küpüne zarar verir misali, elimizdeki küpü çatlatırız...
Çatlayan küp sürekli akıtır ve bir yerde içi tamamen boşalır...
Dünyamızda ve ülkemizde bunun somut örnekleri vardır...
Ve hemen her insanın yaşamında unutulmaz anılar ve günler vardır...
Mesela; 1 Mayıs ‘işçi bayramı’ unutulmaz bir gündür...
O günde çalışsanız da, izne gönderilseniz de sizin için ‘özel’ bir gündür...
Nice mutlu 1 Mayıslara...