Sevgili Diyalog okuyucuları; bugünkü köşe yazıma birkaç konuyu harmanlayarak size kısa ama tatlı bir okuma keyfi ve mümkünse az da olsa bir farkındalık yaratmak arzusuyla başlıyorum.
Self-Discipline, yani bireyin kendi kendine sağladığı disiplin kolay olmayan bir disiplindir. Özellikle kollektiif yaşamaya alışmış toplumlarda ve aynen bizim toplumumuzda da self-discipline (Bireysel-Disiplin) çok zor elde edilir. Daha çok dış otoriteyle bir disiplin sağlanır ve kurallarla ve kuralların denetimiyle süreklilik sağlanır.
Fakat başarının sırrı, düzenli çalışmak ve disiplinli olmaktan geçer. Ben birçok ortamda bireysel disiplinimin zayıf olduğunu dile getiririm. Karşılaştığım ilk tepki bu durumda başarıyı nasıl sağladığımdır. Ben de herkes gibi kollektif ve ataerkil bir toplumda yetiştiğim için dış otorite disiplinene yatkın biriyim. Bu yüzden de bireysel disiplinimi geliştirebilmek için bazı stratejiler geliştirdim. Bu stratejilerle dönem dönem bireysel disiplinimi kontrol altına alarak başarılar elde ettim.
Örneğin; Üniversite yaşantım boyunca düzenli çalışma disiplini geliştirebilmek için uzun bir dönem evimde televizyon bulundurmadım. Uzun bir süre televizyondan kendimi mahrum ettim. Fakat son zamanlarda özellikle gençlerin takip ettiği programları izlemeye özen gösteriyorum.
Gençlerin, yeni neslin nasıl bir yolda olduklarını, nasıl mesajlarla ve karakterlerle büyüdüklerini, olgunlaştıklarını bir eğitimci olarak gözlemlemek çok önemli. Yine ayni şekilde hangi reklamların popüler olduğu ve içerikleri önem verdiğim bir konu.
Reklamın etkisinde kalmak
Son izlediğim "kokakola" reklamının ciddi anlamda etkisinde kaldığımı dile getirmeliyim. Belki geçici bir süre ama firma çok büyük ve radikal bir karar almış. Uzun yıllardır dış ekonomiye bağlı ve yabancı firmalarla varlığını sürdüren Türkiye piyasasının belki de eski Türk pazarına dönüş yapacağının da sinyallerini vermiş. Bu radikal geçişini de duygusal bir reklamla sergilemiş. Ben çok etkilendim ve çocuklarımın da bu reklamı izlemesini istedim. Sürekli batılaşma ve batının gölgesinde yaşamayı sürdüren toplumumuz çocuklarımızın da bu kültürle yozlaşmasına neden oluyor.
Öğretmenliğimin ilk yıllarında aynen reklamda dediği gibi "kısmet", "hayırdır", "kolay gelsin", "afiyet olsun", "rastgele" gibi kültürümüzün olumlu kelimelerini öğrencilerim nasıl ingilizceye çevireceklerini soruyorlarken bugün neredeyse bu soruyla karşılaşmıyorum. Çünkü gençler halihazırda tüm yazılı türkçe metinlerinde bu kelimeler yerine "OMG" ( Oh my God) gibi yozlaşmış bir dil kullanıyorlar.
Batının bize "think positive- Olumlu düşün" diye dönüp pazarladığı felsefe bizim çocukken nenelerimizin "vardır bir hayır" felsefesinden çok da farklı değil. Gençlerimizi batının gelişmelerini takip eden, ilme- bilme önem veren, araştıran sorgulayan ama kendi kültürüne, kendi misarısna sahip çıkan ve kendi toplumunu yermek değil geliştirmek için çabalayan bireyler olarak yetiştirmek en birincil görevimiz.
Bugün yabancı dil öğrenmek kaçınılmazdır çünkü yabancı dil dünyaya açılan kapıların tek anahtarıdır. Fakat bunu yaparken kendi dilimizden, kültürümüzden uzaklaşırsak gelişim bize hiçbir fayda sağlamaz. Bilinçli bir şekilde ileriye doğru sağlam adımlar atan gençler adamızın geleceğidir.
film izle - film izle - cratosslot - betebet - kaçak bahis - deneme bonusu - deneme bonusu veren siteler - kralbet giriş