Bir arkadaşımın deniz kenarındaki otelinde iki gün geçirdikten sonra eve döndüğümde salondaki halılardan birinin kenarında arka üstü yatan bir ağustos böceği gördüm.
Ben yokken banyonun açık penceresinden eve girip çıkışı bulamamış olmalıydı. Salonun kapıları kapalıydı, pencerelerinde ise sineklikler var.
Ağustosböceği canlıydı ama uçup kaçacak kadar değil. Çevresinde bir karınca kalabalığı vardı. Minik karıncalar, ağustosböceğini canlı canlı yiyorlardı. Onu kaldırdım ve banyo penceresinin eşiğine bıraktım.
Birkaç saat sonra baktığımda yoktu. Umarım rüzgâr onu yere düşürmedi de açık hava kendine getirdi, bahçede öterek eş çağıran diğerlerinin arasına katıldı.
Doğanın kuralları var. İnsafı yok. İsterseniz doğa yerine Tanrı diyebilirsiniz: “Tanrı’nın kuralları var ama insafı yoktur.” Bu dünyada, hiç olmazsa.
Ağustos böcekleri ne güzel ne çirkin olan ötüşleriyle sessizliği zımparalamaya hava aydınlanırken başlar, karanlık basıncaya kadar durmaz. Öten erkektir, dişi çağırmak için söyler şarkısını. O kadar yüksek perdeden öter ki kendi sesinden sağır olmamak için kulaklarını kapatır.
Sesleri bütün yaz devam eder ama öten hep aynı böcekler değildir. Ağustos böceklerinin ömrü kısadır. Topraktan çıktıktan birkaç hafta sonra ölürler.
Çiftleştikten sonra dişi böcek yumurtalarını ağaç kabuklarına bırakır. Altı ila on haftanın ardından yumurtadan çıkan yavru, nimfa, kendini yere atar ve yeraltında bir yuva yapar. Yuvanın derinliği 2 buçuk metreyi bulabilir. Nimfa orada ağaç köklerini emerek büyür. Olgunlaştığında bir çıkış tüneli kazarak yeryüzüne çıkar. Onu saran dış kabuktan sıyrılır.
Çıktıkları baston ucu ile açılmış gibi düzgün delikleri ve arkada bıraktıkları dış kabukları bahçenin birçok yerinde görürüm. Yazın nişaneleridirler.
Ağustos böceklerinin toprağın üstündeki yaşamı kısadır ama yeraltında, cinsine göre iki ile beş yıl arasında yaşayabilirler.
Kuzey Amerika’da güneşe çıkmadan önce 17 yıl yeraltında yaşayan bir cins var.
Ağustos böceklerinin topraktan çıkma zamanı birçok yaratık için ziyafet zamanıdır.
Kabuğundan çıktıktan sonra ıslak olan ve henüz uçamayan ağustos böceği, kanatları kuruyuncaya kadar düşmanlarına karşı korumasızdır.
*
James Webb uzay teleskopunun dünyaya yolladığı görüntülerden biri (fotoğrafta) kâinatın 14.1 milyar yıl önceki hâlini gösteriyor. O zamanlar kâinat yeni idi, yaşı bir milyar yıl kadardı. Resimde milyarlarca yıldız ihtiva eden sayısız galaksi var. NASA, parmağınızın ucunda duran bir kum tanesi ne kadar büyükse bu resimdeki galaksi kümesi de kâinatta o kadar yer tutmaktadır, diyor.
Kâinatın anlama, hatta tahayyül kapasitemizi aşan büyüklüğe sahip olduğunu hatırlatıyor.
Ama anlaşılması kolay olan bir ayırıcı niteliği var:
Sonsuzlukta içinde hayat barındıran tek gezegen bizimki olabilir. Bu nedenle ünik olan sadece dünyamız değildir: Ağustos böceği dahil dünyamızdaki bütün canlılar kâinatta tektir.
Düşünmeye değer.
Bu harika yazılar için teşekkürler