Kıbrıs’ın kaderini belirleyecek İsviçre görüşmeleri başladı...
Öncelikle ‘ilginç bir duruma’ dikkat çekmekte fayda vardır...
Cumhurbaşkanı Akıncı, toprak ve haritanın görüşüleceği bu zirvenin Kıbrıs dışında olmasını şart koşmuştu...
Rum basınına birkaç kez yansıyan gerekçesi de çok ilginçti:
“Müzakereler Kıbrıs’ta devam ederse basına sızdırmalar olur ve bu durum özellikle yerinden oynayacak olan Kıbrıslı Türklerin tepkisine yol açar...”
Elektronik haberleşmenin bu kadar yaygınlaştığı bir çağda, dünyanın bir ucuna da gitseniz, gizli bilgi ve belgeleri yayınlayacak olan hiçbir sıkıntı yaşamaz...
Birileri sızdırır, gazeteler yayınlar...
Rum tarafı ‘herkesin kabul ettiği’ gerçeklere karşın, Akıncı’nın teklifine olumlu karşılık verdi ve toprak müzakeresinin İsviçre’de yapılmasını kabul etti...
Ne var ki; Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, İsviçre’ye hareketinden 5 gün önce 180 derecelik bir dönüş yaparak İsviçre’ye gazetecileri de götürme kararı aldı...
Cumhurbaşkanlığı’ndan görevliler, tüm yerel gazete ve TV’leri arayarak, her kurumdan bir kişiye davet yaptı...
“Uçak bileti saraydan, otel sizden...”
Bunu bir yerlere not edip, esas konumuza geçelim...
Rumlardan çok farklıyız
Kabul etmeliyiz ki; Rumların, KKTC’ye göre birçok üstünlüğü vardır...
En önemlisi daha sağlam işleyen bir demokrasileri vardır...
Kuzeyde milyonlarca dolarlık yolsuzluk iddiaları hiçbir zaman sorgulanmadı...
Güneyde ‘görev ihmalinden’ dolayı 2 eski bakan cezaevine gönderildi...
Eski Cumhurbaşkanları ayak üstünde defalarca sorgulandı...
İki belediye başkanları 5 bin Euro gibi rüşvet iddiasından dolayı hapsedildi...
Devam edelim...
Güneyde siyasete atılanlar genellikle ‘iyi iş sahibi, varlıklı ve yüksek tahsilin yanı sıra alanında uzman’ kişilerdir...
Mesela uzun yıllar Dünya Bankası’nda ve Kıbrıs Merkez Bankası’nda ‘üst düzeyde’ görev yapanları Maliye Bakanlığı’na getiriyorlar...
Turizm, Ticaret, Sanayi, Enerji, Tarım konularında da öyle...
Diğer Avrupa ülkeleri gibi eğitim ve sağlığa ciddi yatırımlar yapıyorlar...
Avrupa ve Amerika’dan mezun olup, dış ülkelerde deneyim kazandıktan sonra ülkeye dönen ve hizmet veren çok iyi doktorları vardır...
Dünyanın en saygın üniversitelerinden mezun olan çok sayıda insanları vardır ve kritik mevkilere genellikle bu tür insanları getiriyorlar...
KKTC’de ise ‘Üniversite ve Profesör sayısı’ güneyden çok daha fazla olduğu halde, Avrupa ve Amerika’nın gözde üniversitelerinde ihtisas yapabilen insan sayısı yok denecek kadar azdır...
Bırakın Oxford, Cambridge, Harvard’ı; ODTÜ, Boğaziçi, İstanbul Tıp gibi Türk üniversitelerinde eğitim hakkı kazanan gencimiz de kalmadı...
Arada bu kadar farkın olduğu iki toplumun yarın birleşmesi halinde nelerin olabileceğini herkesin iyice düşünmesi gerekiyor...
Fikir üretmek yerine saldırı
Dikkat edilecek birkaç husus daha vardır...
Çözümü savunan, ancak ‘güvenlik’ ve ‘iki bölgeliliğin’ korunması için yapıcı öneri ve uyarılarda bulunanlara saldıran cepheler oluşmaya başladı...
Bunların büyük bir kısmının, KKTC’nin bugünkü perişanlığından sorumlu olduklarını görmek üzüntümüzü daha da artırıyor...
Yıllarca bu devletten maaş çeken ve bu halka söz vererek bir yerlere geldikten sonra taş üstüne taş koymayan, hatta devlet kurumlarının batırılması için çalışan, iş bilmeyenlere kritik görevler verenler...
Eğitim ve sağlık sistemini çökertenler...
Tarıma, hayvancılığa büyük zararlar verenler...
Bunlar şimdi bayrak elde ‘çözüm de çözüm’ diyorlar...
Çözüm olsun tabi ki...
Ancak, karşı tarafın niyetlerini bilerek hareket edelim...
Karşı tarafta, devlet tarafından korunan, hatta parlamentoya sokulanların; adayı birleştirmek için mücadele veren Mehmet Ali Talat’a, Zehra Cengiz’e dahi topuzlarla saldırdıklarını görmezden gelmeyelim...
Kendimizi düşünmüyorsak çocuklarımızı, yakınlarımızı, genç arkadaşlarımızın geleceğini düşünelim...
Siz düşünmüyorsanız, bari düşünenlere saldırmayın...
Bu ülkede başta siyasetçiler olmak üzere, sözde sosyalist ve ilerici geçinen nice insanlar vardır ki; başkalarının fikirlerine saygı göstermek veya kendi fikirlerini ortaya koymak yerine; saldırmayı, iftirayı ve karalamayı ön plana çıkarıyorlar...
Bu türden insanlar, yıllarca hiç çalışmadan devletten önemli miktarlarda para çektikleri halde başkalarını çıkarcılıkla veya menfaat peşinde koşmakla suçlayabiliyorlar...
Böylesi zihniyetlerin, ‘çözüm olması halinde’ herkesten çok daha fazla sıkıntı yaşayacaklarını göreceğiz...
O nedenle hem kendilerine, hem de başkalarına da yazık etmesinler...
Fikirler düzeyli bir şekilde tartışılırsa, demokrasi sağlamlaşır...
Fikirlere saldırılar yoğunlaşırsa, demokrasi çökertilir...