Geleneksek Türk düşmanlığı ve Yunan sevgisi nedeniyle, Avrupalıların, geçmişten beri kayıtsız şartsız, her koşulda Rum ve Yunanlıları desteklediği inkar edilemeyen bir gerçektir.
Ülkelerarası işbirliğinin artması ve Türkiye’nin, soğuk savaş döneminden beri Avrupa ülkeleri ile hep dayanışma ve işbirliği içinde olmasına karşın, adeta kan davası şeklindeki Türk düşmanlığının hala daha değişmediği görülüyor.
Son Almanya’daki seçimlerde hiç ilgisi olmamasına karşın, Türkiye düşmanlığının ön plana çıkarılması ve propaganda malzemesi olarak kullanılması, batılıların hala daha değişmemekte ısrar ettiğini gösteriyor.
Beş emperyalist devletin güdümünde olan Birleşmiş Milletler, geçmişten günümüze, hep Rum-Yunan ikilisinden yana kararlar üreterek, Rumların makul bir çözümü kabul etmesini engellemektedir.
Birleşmiş Milletler,1963-74 yılları arasında Türklere yapılan insanlık dışı davranışları kınayacaklarına, saldırgan Rumları yasal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varisi olarak kabul etti ve destekledi.
Annan Planı referandumundan sonra ise, genel sekreterin gerçekleri açıklayan raporu yayınlanmadı ve bize uygulanan haksız ambargolar kaldırılmadı.
Crans Montana bozgunundan sonra BM Genel Sekreteri’nin hazırladığı raporda, haklı ile haksızın belirlemesi yerine, sorumluluğu her iki tarafa da yüklemesi, bu kuruluşun Kıbrıs sorununun çözümünde kesinlikle yardımcı olamayacağını kanıtlamıştır.
Öte yandan Avrupa Birliği, kendi ilkelerini ve uluslararası anlaşmaları çiğneyerek, Türklerin varlığını dikkate almayarak, sadece Rumlar tarafından seçilen yönetimi, tüm Kıbrıs adına Avrupa Birliği’ne üye yaptı.
AB halen Kıbrıs sorununu Rum - Yunan çıkarları doğrultusunda değerlendirerek, Avrupa insan hakları Mahkemesi kararları ile Türk tarafını suçlamaktan ve ambargolarla cezalandırmaktan çekinmiyorlar.
2004 yılında Annan Planı referandumu ile adada iki eşit halk yaşadığının tescil edilmesine karşın, şampiyonluğunu yaptıkları demokratik ilkeleri çiğneme pahasına, Avrupa Parlamentosu’nda Türklere ait 2 sandalyenin Rumlara verilmesinden utanç duymuyorlar.
AB son çözüm müzakerelerinin sürdürüldüğü dönemde, Rumların denizlerdeki hidrokarbondan tek yanlı olarak yararlanma faaliyetlerini destekledi. Crans Montana’da müzakerelerin sürdürüldüğü bir dönemde, Avrupa Parlamentosu, Kıbrıs’tan Türk askerinin ayrılmasını isteyen karar çıkardı ve Rumları şımartarak çözümü engelledi.
Görüldüğü gibi, geleneksel Türk düşmanlığı, haçlı seferleri zihniyeti, hala daha sürdürülüyor. Türk tarafına her konuda haksızlık yapılıyor, çifte standart uygulanıyor.
Batılıların bu bağnazlığı, Türk düşmanlığı, tek yanlı davranış ve uygulamaları nedeniyle, Rum- Yunanistan ikisinin ENOSİS umutlarını güçlendiriyor
Geçmişten günümüze BM Güvenlik Konseyi ve Avrupa Birliğinin desteği ve şımartması nedeniyle de, Rumlar Türk tarafının haklarını dikkate alma gereği duymuyor ve böylece makul bir anlaşma yapılamıyor.
1974’den sonra ortaya çıkan iki kesimliliğin her iki halkın da barış huzur ve refah getirdiğinin görülmesine karşın, sırf Rumların egemenliklerini zamanla tüm adaya yaymasına zemin hazırlamak düşüncesiyle, iki halkın birleştirilmesi isteniyor.
Sonuç olarak, AB ve BM’nin çözümü engellemesi karşısında, müzakerelerde zaman öldürmek yerine, Monako, Cebelitarık, Sicilya, Korsika modeli çözüm seçenekleri ile belirsizlikten kurtulmalıyız.