Lefkoşa’nın Rum kesimine geçtiniz veya Larnaka’ya ya da Limasol’a doğru yol aldınız…
Üç şeritli yolun ortasında koruyucu bariyerleri, farlara karşı koruyucu önlemleri görürsünüz…
Kent çıkışına kadar muhteşem aydınlatma karşısında adamlara “bravo” çekersiniz…
Aydınlatmanın bittiği yerden itibaren hem orta refüjde, hem de yol boyunca sağ ve sol kenarlarda fosforlu çizgiler kaza yapmanızı asgariye indirdiği için bir kez daha “bravo” çekersiniz…
Güneyde yolların kalitesi zaten tartışma kaldıramayacak kadar mükemmeldir…
Larnaka ve Limasol gezinizi bitirip kuzeye döndüğünüzde evet “ne mutlu kendi bölgemdeyim” diyorsunuz ama Lefkoşa’dan Girne’ye veya Gazimağusa’ya giderken kendinizi güvende hissetmiyorsunuz…
Yolların durumu berbat olduğu gibi, orta refüjlerde koruyucu bariyer yoktur…
Aydınlatmalar yetersizdir…
Yolun sağ, sol ve orta kesimlerinde trafik çizgileri görünmeyecek kadar silinmiştir…
Sürücülerin önemli bir kısmı dikkatsiz ve kontrolsüzdür…
Allah’a sığınarak yolculuk yapıyorsunuz…
Olacak şey mi?..
Bir yandan lüks araba kullanımında Rumları ikiye katlıyoruz…
Diğer yanda güvenlik içinde araba kullanamıyoruz…
İşte bu yüzden sorunların ve bunca yıldır devam eden hataların tartışılması; ülkemizde insan hayatının önemsenmesi, daha kaliteli hizmet arayışlarının artması ve yetkililerin icraata zorlanması açısından önemli ve gereklidir...
Susmak veya tepkisiz kalmakla sorunlarımızın çözülemeyeceğini artık herkesin anlaması gerekiyor...
Fakat konuşurken de sap ile samanı karıştırma hakkımız yoktur...
Özellikle de bazı kesimlerin her meselede Türkiye’yi suçlaması kabul edilemezdir…
Türkiye; her türlü ihtiyacımızı karşılamaya devam ediyor...
Yeni yol yapımları için gönderdiği paraları 7 yıl süreyle proje hazırlamayıp, kullanmayanlardır sorumlu olanlar...
Hemen her yıl bir hükümet, bakan ve üst kademe yöneticisi değiştirenlerdir...
Proje üretmeyen, münhal ilan etmeden gerekli, gereksiz istihdam yapanlardır...
Uçak motorunu Singapur’da tamir ettirdikleri gerekçesiyle 5 milyon doları buharlaştırıp, ulusal hava yolu şirketini batıranlardır...
İnsanları en verimli zamanlarında emekliye ayıran, mesai saatlerini kısaltıp kamudaki verimliliği tamamen yok eden, asbestli boruları değiştirmeyenlerdir...
Kendi kendimizi idare etmeye başladığımız günden beri çiftçinin, köylünün kuraklık parasını ödeyen Türkiye’dir...
Hasta hayvanların aşısına kadar gönderen ve bunları hibe eden Türkiye, 46 yıldan beri sınırlarımızın bekçiliğini de yapıyor...
Kendimize bakalım
Ülkemizdeki demokrasinin son 46 yılda nereden, nereye geldiğini görmezden gelenlere söyleyecek bir sözümüz yoktur...
Ancak demokrasiyi, kişisel ve örgütsel çıkar olarak görüp; kendi devletini yıkmaya, insanları da parçalamaya heves edenler, bunu başaramayacaklarını bilmelidirler...
Ülkede doğru giden hemen hiçbir şey yoktur...
Buna hepimiz katılıyoruz...
Görevini ihmal edenleri en sert ifadelerle eleştiriyoruz...
Yapılması gerekenler konusunda uyarılarda bulunuyoruz...
Ne var ki; iş yapmayanlar, yönetmeyi beceremeyenler, demokrasiyi tersten okuyanlar, şahsi çıkarlarını ve parti ‘dengelerini’ ön planda tutanlar, uyarıların hiçbirini dikkate almadılar...
Bir ülkenin fakiri de zengini de mutsuz olduğunu söylüyorsa, yönetimdeki yetersizliği anlamak daha kolaydır...
Herkes mutsuzdur; çünkü yollar bozuk, aydınlatma yetersizdir...
Kaldırımsız yollarda yürümek tehlikelidir...
Koruyucu bariyerlerin olmadığı yollarda seyahat etmek her an ölümle yüzleşmektir...
Ehliyetlerin ekmek su gibi dağıtılması da öyle...
Gençler mutsuz ve gelecekten umutsuzdur...
Bunu görebiliyorsak uyanmalı ve eksiklerimizi gidermeliyiz…
Daha da geç olmadan yeni bir sayfa açmalıyız...
Hay Allah sizden razı olsun, az bile yazmışsınız.