banner564

Ülkemizde Covid-19’un siyasi, ekonomik süreci ve toplumumuz

İsmet Esenyel - yorum

Ülkemizde Covid-19’un siyasi, ekonomik süreci ve toplumumuz
banner598

Turizm sektöründe yaşanan vurdumduymazlık artık isyan noktasına getirdi.
Günübirlik alınan kararlar sonucunda resmen gemi karaya oturdu. Anlık alınan vizyon yoksunu bu sözde kararlar "Türkiye'den gelecek olan kişilere bir hafta karantina koşulu" ile tamamı ile bitmeye hazırlanıyor.
Halk isyanlarda, "mademki bugünkü gibi giriş çıkışları bu kadar serbest bırakacaktınız neden bizi evlere tıkadınız" diyor. Vaka sayıları gün geçtikçe artıyor.
E nasıl takip edeceksiniz bu gelenleri bu koşullarda? Dışarıya çıktılar mı? Kimlerle temas ettiler?  Gerçekten temiz geldiler mi? Bulaş artar mı? Beynimizi yakan sorular. Üstüne üstlük; ithal ettiğimiz Coronavirüslü kişilerin doldurduğu donanım yoksunu ve sınırlı yataklı hastanemiz, artan vaka sayıları karşısında ne yapacağını bilmez hâle gelen şaşkın küçücük bir ada halkı. Durum çok ciddi anlayacağınız. 

Koşullar iyileşir mi? 

Türkiye'den gelecek olan kişilere karantina uygulayacak isen, bunu açıklarsın Haziran ayında ve tüm yaz sezonu Türkiye'de doğa üstü bir iyileşme olmaz ise uygularsın. Adaya gelecek olanlar, tatil planı yapanlar da kendilerini tüm bu şartlara göre hazırlar.
Şimdi böyle olası bir karar arifesinde tüm sektör yerle bir olmaya doğru götürülüyor.
Bütün dünya aldığı kararları bir bir iyileştirme yoluna giderken, biz yine seyrediyoruz, tersini yapıyoruz umarım yanılırım. 
Bu arada Türkiye'den beş yüz yataklı hastanenin yapılması için mutabakat sağlandı ya, bizim siyasetçiler pandemi hastanesini rafa kaldırdı. Günlerdir bir açıklama yok.
Mart ayı koşulları ile bugün gelinen nokta farklı. Mart ayı bütün dünya kapanmıştı. Ekonomik çarklar global bir fren etkisinde idi. Şimdi hayatın kendini bulması için mutlaka dünyaya kapıların açılması şart ve halkımız da kendi tedbirlerini almalı. Benim derdim; tutarsız, anlık kararlar. Siyasi çıkarlar ve ucuz hesaplar peşinde koşan bir biri ile didişen koalisyon ortakları her gün alınan tutarsız kararlar karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşürülen bir halk. Kamu -özel çalışanı ayrımının ayyuka çıktığı, insanlarımızın bölündüğü, iş dünyasının karamsarlığa büründüğü, neticede önünü göremeyen ve adım atamayan iş insanları. Protesto eden STK’lar ve ümitsizliğe itilen bir halk. Bizde durum böyle iken Türkiye’de neler oluyor ? 

Türkiye’de durum nasıl? 

Avrupa Birliği ülkeleri turist anlamında sessiz. 
Rusya'dan Türkiye'ye uçaklar bir Ağustos itibariyle uçmaya başlayacak. Öyle bir sevinç var ki Türkiye basınında, bu manada sanırsınız ki bir ayda yüzbinlerce, hatta milyonlarca Rus; Antalya ve Alanya otellerini hınca hınç dolduracak. Öyle bir dünya yok tabii ki. Üstüne üstlük, bazı Alice harikalar diyarında turizm uzmanları "Sezon Ağustos'ta başlıyor biz de o zaman dört mevsim turizm sloganı ile yola devam edelim" diyor. Türkiye'den bu slogan destinasyon olarak uyan başka ülke var mı? Gerçekten de yok ama bu yıl değil sevgili dostlar, gelecek yıla, hatta ondan sonraki yıla hazırlanın.
Türkiye'ye gelen turist profilinin ezici bir çoğunluğunun deniz, kum, güneş, yani kitle turizmi için geldiğini unutan, okulların (TR dahil) Ağustos sonu açılacağını hesaba katmadan yapılan açıklamalar pesi sıra geliyor. Bu kadar mı gerçeklerden uzaklaşıyorsunuz? Türkiye'ye karşı el ele veren AB ülkelerine bu kadar güvenmeyin derim. Başka pazarlara yönelin. Avrupalı Ayasofya, Ege Navtex, Libya vs. derken bu koşullar altında bize turist, murist göndermezler. Bu kadar net. Sonuna kadar haklı olduğumuz bu davalarda, siyasi kararların ekonomik sonuçlarını da hesap etmek lazım. 

Bir diğer yandan, Türkiye gerçekten de sağlık anlamında AB ülkelerine göre büyük bir başarı hikayesi yazdı, hastaneleri ve altyapı olarak Hollanda, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya gibi dev ülkelerine açık ara fark attı ama vaka sayıları da bir yandan da ciddi oranda düşmüyor maalesef.
Hep söylüyorum bu yılı unutalım ve 2021 yılını kurtaralım. Ona da geç kalıyoruz. Gerçek turizmciler işin mutfağından gelenler; tur operatörlerinin, global anlamda turist pazarlayan kurum ve kuruluşlarının Ağustos 15 itibariyle gelecek sezonun fiyat ve diğer koşulların hazır olmasını ve aksiyon alınmasını bekler.
Covid-19 salgını ile şüphesiz belirsizlik var ancak yeni yıl ile aşının bulunması ve piyasaya sürülmesi anlamında önemli adımlar atılacağını öngörüyorum. Turizme biraz ara verelim ve Pınar Gültekin cinayeti ile ilgili birkaç satır yazmak istedim. 

******

Kadına şiddet ve Kıbrıs Türk Toplumu 

Gencecik bir can daha tüm Türkiye'yi ve dünyada insanlığı ve bizleri yasa boğdu.
Hunharca yaşanan bir vahşet ve evlatlarının yanmış, adete küle dönmüş cesedini toprağa gömen bir ailenin dramını yaşadık.
Önce dövecek, dövmekten bayıltacak, hıncını almayıp boğarak öldürecek, daha da yetmedi, üzerine benzin dökerek yakacak, varil içerisine koyup üzerine çimento harcı ile kapayarak yok etmeye çalışacaksın.
Sürekli beni takip eden okurlarımdan Türkiye ve Kıbrıs'ta yaşamını sürdüren rahmetli kızımızın yaşlarında evli bir kız çocuğu sahibi Figen Hanım "İsmet Hocam öldürülen genç kızımız yerine, bu vahşeti yapan adinin fotoğraflarını paylaşmalı herkes ki bu caninin ve onun gibilerin suretleri unutulmasın." Çok doğruydu söyledikleri; asıl bu katiller manşetlere taşınmalıydı, unutmamak ve rezil etmek için.
Bir diğer okurum da "Kıbrıs Türkü bir adam ile evli olduğum için kendimi şanslı hissediyorum çünkü eşini döven, işkence eden, hatta döverek öldürmek bir yana, genel anlamda el kaldıranı hiç görmedim, duymadım” dedi. Burada insanlar arasında ayırım yapmak doğru değil ama bazı gerçekler de var.
Kıbrıs Türk erkeği belki çok heyecanlı olduğu için sesi gür çıkar, tüm Akdenizliler gibi kavga eder gibi konuşur, belki anlık sinirlenir ama sadece o kadar.
Biz atalarımızdan eşe, sevgiliye, kız arkadaşa el kaldırıldığını ne gördük, ne duyduk. Konuyu beğenmez ise tartışır, konuşarak bir yol bulmaya çalışır, anlaşamaz ise orada bırakır en kötüsü eşler arasında sürekli anlaşmazlık söz konusu ise medenice tutar mahkeme yolunu ayrılır o kadar.
Bunları neden mi yazdım? Nasıl bir toplum olduğumuzu, ne kadar medeni insanların yaşadığı özel şahsiyetlerden seçildiğimizi hatırlayalım ve ona göre yaşayalım. Gittikçe yitirmekte olduğumuz değerlerimiz var ve bunu durduramıyoruz. Ülkemiz resmen gözümüzün önünde toplumsal bir çöküntüye doğru gidiyor. 

Çok severek kullandığım bir cümlem var "İşimiz La Fontaine (Fonten)’den masallar."
En acı itirafım ise yıllardır belki de hiçbir hayatımın dönüm noktasında bile böyle yoğun hissetmediğim "otuzlu yaslarımın başında olsam kendime başka bir diyarda başka bir hayat kurardım" düşüncesi oldu. Üzgünüm hem de çok derinden ve vakur. Sürekli kurulan, bozulan hükümetler, her alanda güvensizlik, istikrarsızlık, dünyadan izole bir yaşam ve halkın geleceği ile alay eden sözde akıllı geçinen ülkeyi yönetenler. Onlarca yıl büyük umutlarla yaratılan eğitim ve turizm sektörleri kaderine terk, tarım, hayvancılık karşısında aciz bir ülke yönetimi ve manşetlere taşınan bu sektörlerin isyanları. Güzel bir toplum ne yapacağını bilmiyor.  

YORUM EKLE
YORUMLAR
Soyer Şimşek
Soyer Şimşek - 4 yıl Önce

Şizofrenik iyilik halinde bir toplum olduk maalesef.Bir ömür boşa gitti

M çangar
M çangar - 4 yıl Önce

Bu yazıya şapka çıkartırım. Ağzına sağlık İsmetim ????????????????????⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️????

Ismet esenyel
Ismet esenyel @M çangar - 4 yıl Önce

Duayenimiz sensin Mehmet Abim, tecrubenle bana her daim yol gösteriyorsun.

Hüseyin Cankurt
Hüseyin Cankurt - 4 yıl Önce

Her 2 konuyu da çok güzel anlatmışsınız, Elinize, yüreğinize sağlık İsmet Hocam.

SIRADAKİ HABER

banner471

banner474