YASAL SORUNLAR
KKTC Yargısının Saygınlığı (6)
Yazan:
Taner ERGİNEL
Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı
Uluslararası hukuk konferanslarında en fazla tartışılan konulardan biri sanıkların yargılanırken tutuklu kalması konusudur. Bir ülkede insan haklarını ihlal eden ve insanlara işkence boyutlarda zarar veren sorunlardan biri budur. Hâlbuki bu sorunu da Anglosakson sistemin temel ilkeleri çözmüştü. Bu ilkelerden uzaklaşmanın sorunların yeniden yaşanmasına neden olmaması için dikkatli olmak gerekir.
Tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen bir ilke vardır. Bir kişi yetkili bir Mahkeme tarafından mahkûm edilinceye kadar suçsuz kabul edilir. Buna rağmen Kontinental ülkelerde birçok davada sanıkların aylarca, bazen yıllarca mahkûm olmadan, yargılama süresince tutuklu kaldıklarını görüyoruz. Şu halde bu kişiler yasalara göre suçsuz kabul edildikleri halde ceza görmektedirler.
Bugün Türkiye’de bir sanığın mahkûm olmadan önce tutuklu kalması ve tutuklu yargılanması o kadar sıradan ve normal bir olaydır ki bunun yargının doğal ve vazgeçilmez bir işlevi olduğu zannedilmektedir. Acaba bu zan doğru mu?
Hemen tüm ülke Anayasa veya yasalarında bir sanığın yargılanırken tutuklu kalması için kaçma veya deliller yok etme olasılığı olması gerektiği belirtilmektedir. Yine tüm ülke yasalarında Mahkeme kararlarının gerekçeli olma zorunluluğu vardır.
Kontinental bir yargıç kendi kanısına göre sanığın kaçma olasılığı veya delilleri karartma olasılığı varsa ikinci bir emre kadar sanığın tutuklu kalmasını emreder. Hâlbuki biz biliyoruz ki birçok olayda sanıkların ne kaçma olasılığı vardır, ne de delilleri karartma. Şu halde bu insanlar mahkûm olmadan mahkûm olmuş gibi cezalandırılmaktadırlar. Bu durum hukuk sistemlerinin en büyük ayıplarından biridir.
Anglosakson sistemde bu sorun nasıl çözülüyor? Örnek taslakta anlattığımız yargılama yöntemi bunu önlüyor. Bu sistemde yargıç iki tarafın görüşlerini özetleyerek ve değerlendirip bir gerekçe göstererek sonuca varmak zorundadır. Bunun nasıl olması gerektiğine bakalım.
Anglosakson sistemde tutuklu yargılama sorunu olmaması
Anglosakson sistemde Adversarial ( Karşılıklı Mücadele ) yöntemi uygulanır. Yargılamayı yapan ve gerçeği bulan karşılıklı mücadele eden taraflardır. Yargıç bu mücadelenin adil koşullarda gerçekleşmesini sağlayan ve mücadeleyi yöneten kişidir.
Bu sistem hukuk davalarında olduğu gibi ceza davalarında da uygulanmaktadır. Ceza davalarında bir tarafta Polisin Suçları Soruşturma Şubesi diğer tarafta ise sanık veya avukatı vardır. Bizdeki Hukuk Dairesi yani savcılığın polise avukatlık servisi veren bir kurum olması gerekir. Anglosakson sistemde gerçek savcı polisin kendisidir ve görevi sanıkları yargılayıp cezalandırmaktır. Bu durumda “Adversarial” yargılama yöntemine göre tutuklulukla ilgili yargılamanın şöyle olması gerekir.
Sanığın duruşma süresince tutuklu kalmasını talep eden polis “Bu sanık kaçabilir” diye iddia etmelidir. O zaman nasıl kaçabileceğini de söylemek zorundadır. Buna karşı sanık veya avukatı da “Hayır kaçamaz. Kaçması mümkün değil veya devlet kaçmasını kolaylıkla önleyebilir” diye iddiada bulunabilir. Bu durumda yargıcın iki iddiadan birini tercih etmesi ve gerekçesini belirtmesi gerekir. Yargıç bir sanığın tutuklu kalmasına karar verirken “Ben polisin veya sanığın iddiasına katılıyorum. Nedeni şudur. Sanık şu şekilde kaçabilir ” demek zorundadır. Adversarial yargılama yöntemi bunu gerektirir. Kontinental kararlarda ise sanığın nasıl kaçacağına hiç değinilmeden kararlar verilebilmektedir.
Özetle gerek Anglosakson sistemde gerekse Kontinental sistemde kararlar gerekçeli olmak zorundadır. Ancak iki sistemde gerekçe kavramı farklı anlama gelmektedir. Adversarial yöntemde yargıç eğer sanığın tutuklu kalmasına karar verecekse, sanık veya avukatının öne sürdüğü iddiayı dikkate almak ve niçin kabul etmediğini yani sanığın nasıl kaçabileceğini belirtmek zorundadır. Bir sanığın tutuklu kalmasını önleyen ve kararın adil olmasını sağlayan kararın böyle yazılması gereğidir.
Delilleri yok etme veya karartma konusunda da aynı durum vardır. Bu nedenle Anglosakson sisteminin temel ilkelerinin ve “Adversarial” yargılama yönteminin doğru uygulandığı ülkelerde sanıkların tutuklu yargılanması sorunu yoktur. KKTC de bu sorun varsa bunun nedeninin sistemden uzaklaşma olabilir.
KKTC yargı sisteminin Türkiye’ye yararlı olması
Kusursuz Yargı Oluşturma Çabaları isimli kitabımda anlattığım gibi uluslararası hukuk toplantılarında Türkiye’de yazarların özellikle tutuklu yargılanması çok eleştirilmektedir. Emekli bir yargıç “Boş yere uğraşmayın. Sorun Türk milletinin karakterindedir. Ne yapsanız orada hukuk düzelmeyecek” dedi. Söz isteyip Kıbrıs Türk halkının da aynı ulusun bir parçası olduğunu, dünyada yargı bağımsızlığını en fazla gerçekleştiren ülkenin KKTC olduğunu, bunun gibi ifade özgürlüğü ile sanıkların tutuklu yargılanması konularında da dünyanın en iyileri arasında yer aldığımızı söyledim. Dolayısıyla Türk milletinin karakterinde bir sorun olmadığını sorunun hukuk sisteminde olduğunu anlattım. Bu sözlerimin katılımcılar üzerinde büyük etkisi olduğunu anımsıyorum.
Dünyanın en adil yargısını oluşturma ideali
Geçmişte bir süre Yüksek Mahkeme dünyanın en adil yargısını oluşturma ideali ile hareket etmişti.
KKTC Anayasasının Yargı Bağımsızlığı ilkesini en kesin şekliyle sağlamasından ve yargı ile ilgili tüm kararları verme yetkisini çoğunluğu yargıçlardan oluşan Yüksek Adliye Kuruluna vermesinden sonra uygun gördüğümüz adımları atmaya karar vermiştik. İlk yaptığımız iş Yüksek Mahkeme Başkanının odasına amacımızı belirleyen bir yazı yazmak olmuştu. Bu yazıda “Amacımız KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil Mahkemelerden biri haline getirmektir” diye yazıyordu.
Yargının gelişmesini sağlamak için yargıya yönelik eleştiri yapılmasını engellemedik. Aksine iyi niyetli eleştiri yapılmasını teşvik ettik. Bir hatayı gören ve eleştiren kişinin susmasını değil konuşmasını, fakat neyin iyi olacağını da belirterek eleştiri yapmasını istedik.
Bazı başarılarımız dünyanın dikkatini çekmiştir. Yargıç olduğum ilk yıllarda Amerika’dan bir profesör tüm dünyada ceza hukuku uygulamaları konusunda araştırma yapmak için Kuzey Kıbrıs’a gelmişti. Kendisine suçlara nasıl ceza verdiğimizi anlattım. Suçları bir sosyal hastalık olarak kabul ettiğimizi, bu nedenle sanıkları ıslah etme amaçlı ceza verdiğimizi, geçmiş içtihatları gözden geçirerek ve kıyaslayarak daha adil bir karar vermeye çalıştığımızı anlattım.
Verdiğimiz kararları halkın adil bulmasına önem verdiğimizi, ancak bazen halkta suçlulara ağır cezalar verdirme eğilimi olduğunu, bunu dikkate almadığımızı, çünkü gereğinden ağır bir cezanın sadece sanığa değil tüm topluma zarar verdiğini anlattım. Bana “Verdiğiniz cezalar Amerikan Mahkemelerinde verilen cezalardan daha adildir. Kararlarınızı Amerikan yargıçlarına örnek olarak gösterebilirim” dedi.
KKTC seçimleri Yüksek Mahkeme yargıçlarından oluşan Yüksek Seçim Kurulu tarafından yönetilmektedir. 2003 genel seçimlerinden sonra gözlemcilerle birlikte yaptığımız toplantıda İngiltere temsilcisi seçimlerimizin İngiltere’den daha adil ve hatasız olduğunu, seçimlerin yargı yönetiminde gerçekleşmesinin bunu sağladığını söyledi. ABD gözlemcileri ise uyguladığımız bazı ilkelerin kendi ülkelerine örnek olabileceğini söylediler.
2005 seçimlerinde en başarılı olan Cumhuriyetçi Türk Partisi 25 milletvekili çıkarmıştı. Yüksek Seçim Kurulu çok kritik olan 1 milletvekilinin seçimini iptal etti. Bu partiden Yüksek Seçim Kuruluna yönelik tek eleştiri gelmedi. Bunun nedeni kararın gerekçesinin onları tatmin etmiş olması idi.
2006 yılında emekli oldum. Yüksek Seçim Kurulu benimsediğimiz ilkeleri izlemeye devam etti. 29 Haziran 2010 ara seçimlerinde Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun kızının 2 oyla seçimi kaybettiğini öğrendik. Yine tek eleştiri yapılmadı. Çünkü verilen karar adil bir içtihadın izlendiğini gösteriyordu.
O tarihlerde bir BM daveti nedeniyle Sn. Derviş Eroğlu Amerika’ya gitmişti. Bu nedenle yabancı hukukçuların dikkati KKTC ye çevrilmişti. Seçim sistemimizin bu kadar düzgün ve net olmasına, yargımızın ise tarafsız ve adil olmasına şaşırdılar.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Tüm bu örnekler KKTC yargısının dünyanın en adil yargısı olmaktan veya böyle bir yargı haline gelmekten çok uzak olmadığını göstermektedir. Buna karşılık hukuk sisteminin temel ilkelerinden uzaklaşmanın yargıda büyük yaralar açacağı anlaşılmaktadır.
Sonuç
Dünyanın en adil yargısını oluşturma idealini benimsememiz ve bu yönde mücadele etmemiz gerekir.
Son