Büyük okyanusu geçip de dere de boğulmak ancak böyle olabilirdi.
-Siz bütün halkı Mart başı itibariyle evlere kapatın, tüm ekonomik mekanizmayı eve kilitleyin, sonra da Temmuz ayı başında tam anlamıyla fiyasko yaşatın.
Taraflı tarafsız, sizi seven sevmeyen, partili partisiz, tüm kamuoyuna ekonomik anlamda olmasa bile, sağlık anlamında pozitif bir imaj verin, şimdi de yerlerde sürünün.
Yapamadınız ve bunun tek sebebi maalesef bu devleti yöneten sizlerin tecrübe, birikim ve vizyon eksikliğinden kaynaklanıyor. Bir gece önce aldığınız kararları, kamuoyu baskısı, sosyal medya etkisi, genel kanaat, her ne derseniz deyin, bir gün sonra bozdunuz. Devlet ciddiyetini yerle bir ettiniz.
Gelin basınımızda çıkan bazı manşetlere bir göz atalım
“Turistler rezervasyonlu otelde kalacak ama tam izolasyonlu bekleyecek” (Avrupa), “Kıbrıs'a gelen turistler test sonuçları çıkana kadar gözetim altında kalacak” (Diyalog), “Karantinaya yanlış kişiyi götürdüler iddiası”, “Tam kaos” (Kıbrıs), “Akıl ve bilim dışı yönetim anlayışı”, “Akıl işi değil” (Yeni Bakış).
“Testler yapıldı serbest bırakıldı, her an her şey olabilir”(Yenidüzen), “Turizmin ruhuna Fatiha” (Kıbrıs Manşet).
Siz turist olsanız bu manşetlerden sonra adanın Kuzeyine gelir miydiniz? Turist olarak geleceğim ama tatilimi bir otelin odasında karantinada geçireceğim öyle mi? Covid-19 başında Mart ayı üçüncü haftası kaleme aldığım “Covid-19 ve ada turizmi“ başlıklı makalemde, ısrarla her ne kadar da derdimize çare olamayacağı düşüncesi ile tüm otellerimizi iç turizme yönelmeleri konusunda uyarmıştım. Belirlenecek olan akıllı fiyat politikaları ile yıllardır büyük beş yıldızlı otellerimizde tatil yapamayan yerli turistlerimize karşı pazarlama faaliyetlerini başlatmalarını istemiştim. Oda sayılarını tam kapasite ile açmak yerine, yarı kapasite ile çalışırlar ise hem maliyetlerini düşürebileceklerini, hem de doluluk anlamında ve servis kalitesinde başarılı bir ivme kazanabileceklerini bu satırlardan yazmıştım. Bu arada keşke de pandemi etkileri azalsa ve dıştan da turist alabilir konumda olsaydık. Ama olmadı, oldurulmadı maalesef. Bu avantajımızı kullanamadık ve bütün algıyı yerle bir ettik. Yabancı bilim kurullarının, danışman şirketlerin yazdığı senaryoları bu sütunlardan dile getirdik. Dinleyen olmadı.
Hep feryat ettik, yol gösterici olmaya çalıştık, yazdığımız makalelerde ülke durumunu, ne yapılması gerektiğini, nasıl tedbirlerin dünyada olduğunu, dünya eğer uzak ise yanı başımızda olan Güneyli komşulara bakın dedik. Hatta “Covid Free Zone” diye slogan geliştirin, “Operatörler, THY, Pegasus birlikte çalışın bunu avantaja dönüştürün“ dedik. Sesimizi duyuramadık. Bari bu süreçte eksik sağlık altyapımızı geliştirelim, pandemi hastanesini kuralım, hala daha bu hafta ihale süreci başlayacak. Ama en acısı PCR kitlerinin eksikliği ve bunu tüm kamuoyumuzun en acı şekli ile öğrenmesi. Sağlık Bakanlığında bütçe yokmuş, maliye ihale ve finans edecekmiş ama Bakanlar Kurulu gerekiyormuş, mış miş muş. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer. Yapmayın, bu ülke insanı artık bu yaşattıklarınızdan dolayı gerçekten psikolojisini bozmaya başladı.
Şimdi bu dört ayda yazdıklarımı bu satırlara sığdırmak imkansız ama o makamlarda olan üst akıl sahibi olanlar, ilgi alanlarına göre isterlerse bakabilirler.
Bakın Türkiye de aynı hataya düştü.
Sanki Avrupa ülkelerinde her şey güllük gülistanlık, bütün Avrupa aman Türkiye kapıları açsın da gidip tatil yapalım diye el pençe divan bekliyordu.
Ne oldu? Onlarca yapılan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Kültür ve Turizm Bakanları temasları boş çıktı. Merkel "Ben vaka sayılarının hızla arttığı bir ülkeye vatandaşımı göndermem" dedi. Almanya kırmızı kart gösterdi.
Fransa ile zaten aramız NATO ve Libya münasebetiyle limoni, Ruslar zaten en baştan beri "bu yılı unutun" dedi. Bu arada İngiltere de "15 Temmuz’dan sonra bakarız" dedi.
NTV'de yaklaşık kırk beş gün önce izlediğim Sn. Mehmet Ersoy "Haziran başı ile her şey tamam, ülkemize müthiş bir ilgi var, gerekli tedbirleri uygulayan, sertifikasyon sistemi ile kendini yaza hazırlayan tek ülke Türkiye" derken, pandeminin geçtiğini düşünüyordu.
Hatta şahsimin da katıldığı bazı online programlarda Türkiye'nin bazı önde gelen turizmcileri aynı Turizm Bakanı ile aynı görüşleri paylaşırken ben ısrarla 2021 yılını işaret ediyordum.
İsteyenler dediğim gibi geçmiş yazılarıma Diyalog gazetesi sayfalarında bulabilir.
Anlatmaya çalıştığım kısaca çok basitti aslında.
Turizm işi önce beyinde başlar, insan onu (karar dürtüsü) yoğurur ve günün koşullarına göre de tüketici davranışı (consumer behavior) harekete geçer.
Bu davranış günün koşullarını oluşturan veya buna etki eden çevresel faktörler ile de şekillenir ve nereye, nasıl, ne zaman, hangi bütçe ile gidileceği hususunda son nokta konur. Alın size birazcık bilimsellik.
Müthiş bir ekonomik sıkıntı sarmalında yoğrulan AB ülkeleri, pandemi etkisi ile bu yıl vatandaşlarına "tatil yapmak isterseniz kendi ülkenizde tatil yapın, başka ülkelere gidip kendinizi zora sokmayın" dedi. Ama özellikle Türkiye'miz Almanya, İngiltere, Rusya pazarlarının açılacağından emindi. Ne oldu? Sezon kaybediliyor değil bitti çünkü bütün Avrupa ve Türkiye'de dahil, okulların Ağustos sonu açılacağını duyurdu. En sonunda korktuğum başıma gelecek ve haklı olsak bile bazı siyasi kararlardan dolayı Ayasofya, Libya krizleri tetiklenecek ve 2021 için bu faktörler Türkiye`nin önüne taş koyacak. Bütün arzum inşallah yanılırım ama aklıselim hareket etmez isek, o çok bel bağladığımız AB ülkeleri dini ve siyasi nedenlerden ötürü, Türkiye`ye 2021 sezonunda da çok sıcak bakmayabilir. Aman tedbiri elden bırakma Türkiye. Bu yıl bitti 2021 için çalışın lütfen.
Bizde ne mi olacak?
Bizde bir şey olacağı falan yok. Bir ay sonra tamamı ile Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ülke de farklı rüzgarlar esecek ve biz sadece PCR test kiti vardı, yoktu, gelen turistleri sağlıklı bir şeklide kontrol ettiler mi, etmediler mi? Bulaş sayısı arttı mı artmadı mı? Sora sora, turizm ve eğitim sektörlerimizin kan kaybetmeye devam ettiğini günlük manşetlerden okumaya devam edeceğiz.