Çiğdem AYDIN
Ekrem Ural, siyasete 1975 yılında Kurucu meclis üyeliğiyle adım atıp, 1976’da Toplumcu Kurtuluş Partisi’nden milletvekili seçildi. Bir sonraki seçimlerde yine aday oldu ve kazandı.1985’te ise siyasete ara verdi ve yıllarca medyadan da uzak durdu.
Diyalog’a konuşurken, Kıbrıs sorunu üzerinde ağırlıkla duran Ekrem Ural, Rumların uzlaşmaz bir tutum içinde olduğunu belirterek, AB tarafından şımartıldıklarına dikkat çekti.
Ekrem Ural’ın açıklamaları şöyle:
Soru: Siyasete ne zaman başladınız ne zaman ara verdiniz?..
Yanıt: Politikaya Kurucu Meclis üyeliğiyle birlikte 1975 Şubat ayında başladım. Ondan önce Cemaat Meclisi Memurlar Sendikası’nın Başkanı idim. Kurucu Meclis’e de Amme Memurları Sendikası’nı ve Cemaat Meclisi Sendikası’nı temsilen girdim. Anayasa o dönemde yapıldı ve bununla beraber Seçim ve Halk Oylaması Yasası, Siyasal Partiler Yasası da çıkınca siyasal partiler kurulmaya başladı.1976 yılında yapılan ilk genel seçime de siyasi partiler girdi. Ulusal Birlik Partisi (UBP), CTP, Halkçı Parti.
Ben Toplumcu Demokrasi Partisi (TKP) kurucularındanım. 1976 yılında vekil oldum. 1981 yılında tekrar seçime girdim ve kazandım.1983 yılında Cumhuriyetin ilanıyla yeniden bir kurucu meclis oluşturuldu mevcut vekillere ek olarak temsilci vekiller de eklendi.1985 yılında seçime tekrar girmedim. Daha sonra siyasete ara verdim.
Bağımsızlığı savunanlardan olduğum için TKP’den ayrılıp, 1984 yılının Aralık ayında Kıbrıs Demokrasi Partisi’ni (KDP) kurduk ama seçimler o kadar yakındı ki hazırlanamadık ve bu partinin ömrü de kısa sürdü.
‘Mesleğimi hiç yapamadım’
Soru: Siyaset öncesinde ne iş yapıyordunuz?
Yanıt: Asli mesleğim Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliğidir ama hiç öğretmenlik yapmadım. Çünkü hiç kadro açılmadı. O dönemde Türkiye’den gelen öğretmenler yerleştiriliyordu kadrolara. Ben de kadro beklemedim ve Kooperatif İşleri Dairesi yine eğitim şubesinde işe girdim. Kanlı Noel’den sonra bazılarımızı sivil görevlere atadılar. Ben de o zaman Bakanlar Kurulu görevi yapan Genel Kurul Komite Sekreterliğine atandım (Kasım 1965). İdari ismi buydu. Genel Komite bir nevi hem meclis, hem de Bakanlar Kurulu yetkilerini kullanabiliyordu.
O zamanki koşullarda devleti yönetmek için farklı bir mekanizmaya ihtiyaç vardı ve bu şekilde yönetim yapabiliyorduk. Bu genel komitenin görevi 1968 sonrasında Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi’nin kurulmasına kadar sürdü. Daha sonra Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi kuruldu ve Bakanlar Kurulu’nun sekreterliği görevine getirildim ama bir süre sonra kendi isteğimle istifa ettim.
Soru: Peki şimdi ne yapıyorsunuz?
Yanıt: Şimdi emekliyim bahçemde çiçeklerimle uğraşıyorum ve sadece bilgi almak için internet kullanıyorum o kadar. Hizmetlerin birleştirilmesi yasasından emekli oldum.
Soru: Ekonomik durumunuz nasıl?
Yanıt: Ekonomik durumum iyidir. Hanım da emeklidir. Geçim sıkıntımız yoktur. Emeklilik maaşımızla geçiniyoruz.
Soru: Bakmakla yükümlü olduğunuz kimseler var mı?
Yanıt: Bizim hiç çocuğumuz olmadı ama ailemizin diğer fertlerine zaman zaman isteyerek yardımcı oluyoruz bakmakla yükümlü olduğum birileri yoktur.
Soru: Siyasetten ayrıldıktan sonra dostlarınızın size karşı ilgisi değişti mi?.. Arayıp, soran oluyor mu?..
Yanıt: Benim dostlarımla aram hiç bozulmadı her zaman görüştüğüm insanlar var tabi herkesle de görüşemiyorsun hayat koşulları ve zaman sizi uzaklaştırır ama dostluklar daima bakidir. Eskiye oranla aynı sıklıkla olmasa da görüşüyoruz.
Dağınık bir meclis
Soru: Bugünkü siyaseti nasıl buluyorsunuz?.. Yanlışlar nedir?
Yanıt: Bizim dönemimiz daha farklı şartlardaydı. Şimdi ciddiyetini kaybetmiş bir siyaset görüyorum. Biraz fazla dağınık görüyorum meclisi. Partilerin iktidar uğruna birbirlerinden milletvekili kaçırması çok tatsız bir olay. Üçlü kararnameler idari mekanizmayı çökerten başlıca sebeptir. Bu üçlü kararnameler konusu 1975 yılına kadar dayanıyor. İlk Anayasaya girişi o yıllarda oldu maalesef. İlk Kurucu Meclis’te, Türkiye’den uzman bir ekibin hazırlayıp gönderdiği bir Anayasa taslağı görüşüldü. Bu konu o taslağın içinde yer aldı. O zamana kadar Kıbrıs’ta böyle bir şey yoktu.
Benim ve birkaç arkadaşımın karşı çıktığı bir konuydu ama ne yazık ki başaramadık. Felaket buradan başlar. Ulusal Birlik Partisi’nin atadığı üst kademe yöneticileri yine UBP Başbakanı değişince veya bakanları değişince değiştiriliyor. Halbuki devleti yönetmek tecrübe ister. İnsanları sürekli değiştirir, ordan oraya atarsanız iş konusunda mekanizma konusunda nasıl tecrübe sahibi olacaklar? Böyle yönetim olmaz. İşte bu yüzden idari mekanizma çökmüştür.
AB, Rum uzlaşmazlığını artırdı
Soru:Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz?..
Yanıt: Batılıların Rumlara ve Yunanistan’a destekleri sürdükçe çözüm bulmak çok zordur. Batılılar, özellikle Avrupa Birliği problemli bir ülkeyi AB ülkesi yapmıştır. Rumların uzlaşmazlığını bu süreç artırmış oldu.
Soru: Bugün gelinen süreçte umutlu musunuz?
Yanıt: Bugün gelinen süreçte çözüm olma olasılığı güçlü değil. Rumlar, Avrupa Birliği’nin,
ABD’nin desteğini hissettikçe hep daha çok isteyecekler. Yani bizimle uzlaşmak değil bizi köşeye sıkıştırarak azınlık haklarına razı etmeye çalıştıkça umutlu değilim.
Soru: Kıbrıs Türk tarafı çözüme hazır mı?
Yanıt: Kıbrıs Türk tarafında istenç vardır. Çözümsüzlükten zarar gördüğümüz aşikardır. Ambargo ve izolasyonlar yüzünden ciddi problerle yaşıyoruz. Fakat birçok şeyi düzeltmeliyiz AB standartlarına göre uygun düzenlemeler yapmamız gerekir. Kıbrıs Türkü çözüm istiyor fakat Rumların istediği gibi bir çözüm değil. İki kesimli, iki toplumlu federasyon ama bizi azınlık olarak kabul gören bir federasyon olmamalı.
Birçok konuda sorun yaşanacak
Soru: Müzakerelerde en önemli sorun ne olacak? Ve bu nasıl çözülebilir?..
Yanıt: Toprak konusunda, siyasi idarede, yönetim mekanizmasındaki eşit paylaşımda ciddi sorunlar vardır. Toprak konusu çözülse de idari mekanizmada eşitlik istediğimizde sürdürülebilir bir çözüm olacağına inanmıyorum.
Toprak konusunda Rumların istediği mümkün değil. Hem yüzde 18 iade istiyorlar, hem de 100 bin kişi geri dönsün diyorlar. Peki 100 bin Rum geri dönerse 100 bin Kıbrıslı Türk nereye gidecek? Bütün bu sorunlar çözülse de iş garantilere gelince çözüm süreci tıkanacaktır. Onlar 1960 antlaşmalarını dahi kabul etmiyorlar. 1960 antlaşmalarına göre 650 Türk askeri ve 950 Yunan askerinin adada kalması var. Onlar bunu bile istemiyorlar.
Güncelleme Tarihi: 13 Temmuz 2016, 09:56