banner564

Meclis’e önemli görevler düşüyor

Şemsi Kazım, bugün yürütülen toplumlar arası müzakerelerde, halka net ve açıklayıcı bilgiler verilmediğinden yakındı

Meclis’e önemli görevler düşüyor
banner598

Cemaat Meclisi’nden Cumhuriyet Meclisi’ne gelinen evrede, halkın güveni ile önemli görevler üstlenen Dr. Şemsi Kazım, bugün yürütülen toplumlar arası müzakerelerde, halka net ve açıklayıcı bilgiler verilmediğinden yakınarak, meclisin sürekli devrede olmasını, milletvekillerinin sorumluluk duygusuyla varılacak çözümle ilgili olarak halkı uyarmasını istedi.

Şemsi Kazım konu hakkındaki görüşlerini şu şekilde açıkladı:
Gasp edilen haklar ve dayanışma yılları
Anayasa gereği, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde görev yapan cumhurbaşkanı yardımcısı, bakanlar, bürokratlar, maaş almadan, işsiz durumda kaldı. Kıbrıs Cumhuriyeti, iki toplumun ortaklığına dayanan, fonksiyonel federal bir devlet idi. Memuriyet görevlerinden uzaklaştırılan ve dışlanan kişilere uzun bir süre maaş ödemeyince, Anavatan'ın gönderdiği para yardımları ile bürokrat ve memur maaşlarını Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi olarak ödemeye başladık.
Ancak, Federal Cumhuriyet'te binlerce Kıbrıs lirası alan Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bakanlar ve diğer en yüksek mevkideki herkese, Cemaat Meclisi olarak ayda 30 Kıbrıs Lirası vermek durumunda kaldık. Bayan memurlara da ayda 15 Kıbrıs Lirası verdik. O zamanlar Mücahitler ve diğer görevliler Kızılay yardımları ile geçinmeye mecbur oldu. Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi’nin tüm çalışanlara yıllarca verdiği en yüksek maaş 30 Kıbrıs Lirasıydı. 
Kıbrıs’ın her yerinden canını kurtarmak için emin yerlere göç eden 33 bin kişi, yirmi altı bin göçmen ve her gün şehit verdiğimiz bir devreden geçtik. Binlerce çadır içerisinde senelerce yaşandı. Bu toplum direndi ve hiç bir zaman teslim olmadı.
Gururla şunu söylemek istiyorum: Kıbrıs Türk'ü değil bir saat, bir dakika dahi Rum idaresinde olmadı. Rum idaresini kabul etmedi, direndi, sıkıntı çekti ama sonunda bu günlere geldik, hürriyetimizi vermedik.
Bunlar çok önemlidir ve ders almamız lazım. Garantörlerin ve Türk askerinin Kıbrıs’ta kalmasının çok önem taşıdığına inanıyorum.
Bugün çok mühim görüşmeler yapılıyor. Bu görüşmelerde esas alınması icap eden çok mühim bir karar var. 2013 yılında BM Güvenlik Konseyi’nin oy birliği ile almış olduğu Rumların (Yunanistan)'ın, Türklerin (Türkiye)'nin ve bütün dünya ülkelerinin de kabul ettiği bir karar çıktı. Bu karar tarihi bir karardır. O kararda açıkça deniyor ki: Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken iki toplumlu ve iki kesimli olması esas alınacak. İki toplumlu demek, bir tarafta Türk Toplumu, diğer tarafta Rum Toplumu. Kesimi de ayırıyor: Biri bir bölgede, diğeri öbür bölgede, ayrı ayrı. Daha sonra devam ediyor. Eşit şekilde eyaletler oluşturulacak. Daha sonra, ne şekilde bir anlaşma olursa olsun, kurulacak Kıbrıs Federasyonu veya Konfederasyonu kimsenin değiştiremeyeceği bir karar olacaktır. Maalesef bu kararı Rum istiyor diye, sulandırılmaya çalışılıyor. Halbuki, bu kararı hiç kimse görüşemez ve değerlendiremez. Rumlar çok beceriklidir; Türklere her şeyi verir gibi gösterip, hiçbir şey vermemeye çalışıyorlar. Görüşmelerde hep Rumların istedikleri ve onların istedikleri halledilmeye çalışılıyor. Sormak isterim: Türkler olarak biz, Rumlardan tek bir şey istedik mi? Ne istedik? Lütfen açıklasınlar.
Rumlar, Türklerin nüfusunun artmamasını istiyor. Halbuki, kendilerinin nüfusu bir milyona çıkmış, altmış beş bin Rus’u vatandaş ettiler, ayrıca Yunanistan’dan gelen çok fazla kişiyi vatandaş ettiler. Diğer taraftan her şeyin kendilerinin istediği gibi olmasını istiyorlar, çok vaatlerde bulunuyorlar. Tabi vaatler mühim değil diğer taraftan yaptıklarına bakmak lazım ne yapıyorlar? 
Rumlar “Kıbrıs’ta Türk askeri kalmayacak” diyor ama Andreas Papandreu Askeri Hava Alanı’nı yaptılar. Askeri uçaklar için gururla açıklama yapıyorlar, askeri savaş uçaklarımızı aldık ve bu yıl daha da savaş uçakları alacağız diyorlar.
Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri ve en yüksek makamın başkanının son yaptığı açıklamada: Her şeyden önce Türk işgalinden kurtulmalıyız, kabul etmek zorunda kaldığımız federasyon ise acı bir uzlaşı olmuştur. Kıbrıs Rum Toplumu’nun en yüksek mevkiindeki liderin açık açık yapmak istedikleri tek bir şey olduğu, o da Türkiye Cumhuriyeti’nin önce garantörlüğünden sonra da adadaki varlığından kurtulmak için mücadele etmesi ve görüşmeleri de bunun için yapıyorlar. Tabii, Rumlar Türk askerinden kurtulmak istiyorlar. Türk askerini Kıbrıs’a getiren Rumlardır ve bu Türk askeri 41 yıldır hiç bir Rum’a veya malına veya herhangi bir şeyine en ufak bir zarar vermemiştir. Türk askeri Kıbrıs’a Türkleri korumak için gelmiştir. Rumlar kendilerini korumak için ne lazım gelirse yapacaklar ama Kıbrıs Türklerinin tek koruması olan Türk askerini adadan gönderecekler. Bunun tek anlamı vardır: Türk askerini geri gönderecekler ve Kıbrıs Türklerini korumasız bırakacaklar ve en büyük hedefleri olan Akritas Planı’nı yeniden uygulamaya koyup Türkleri istedikleri gibi katledecekler. 
Muhakkak ki, Kıbrıs Türk’ü ve Anavatan bunu çok iyi biliyor ve asla Türk askeri bu adadan gitmeyecektir. Türk askerini Kıbrıs’a Yunanistan ve Kıbrıs Rumları getirdi. Türkiye’ye savaş ilan etti. Türkiye de garantörlüğünü kullanarak Kıbrıs ve Yunanistan’ın başlattığı savaşa karşılık verdi.
Ayrıca, Anavatan'ın ne kadar düşmanı varsa, onlarla beraber anlaşma yapıyorlar. Hem Papandreu Askeri Hava Alanı’nı hem de limanları Türkiye'nin düşmanlarına açıyorlar, ne zaman isterler ise orayı kullanmalarına faaliyet göstermelerine müsaade ediyorlar. Peki, bu hazırlık nedir? Kime neden yapılıyor? Kime uygulayacaklar?
Anavatan'ın bizi hiçbir şart altında Rum'un insafına bırakmaması lazım çünkü Anavatan Türkiye'nin garantisi olmaz ise ve Türk askeri burada Kıbrıs’ta olmaz ise, kesinlikle bu halk burada kalmaz, muhakkak bir yerlere ya Londra veya Avustralya’ya tıpkı eskiden olduğu gibi Türkiye’ye çekip gider, Rum’a asla teslim olmaz. 
Bu durumu halka iyice anlatmak lazım çünkü çok karışık şeyler söyleniyor. Deniyor ki: Bu anlaşma olursa herkes iş bulacak, herkes çok para kazanacak. Peki, benim burada anladığım, bazı politikacılarımızın söylediği ve çok iyi bildikleri bir konu, bu anlaşma yapılırsa Avrupa normlarına göre, Türkiye (Anavatan) istese dahi yardım yapamaz. Peki, Anavatan buraya yardım yapamayacaksa, burada olmayacaksa, bu kadar çok Kamu Görevlisinin durumu ne olacak? Bunları da konuşmak lazım, bunları da anlatmak lazım, bunlar kendilerini bir günde kapı dışında bulurlarsa ne olacak? Durum göründüğü gibi basit bir konu değildir.
Uluslararası hukukçulardan destek istenmeli
Burada çok büyük bir hata yapıyoruz. Ölüm kalım anlaşması yapılıyor ve insan hiç inanmak istemiyor. Madem Avrupa Birliği’ne gireceğiz, neden Avrupa’dan Brüksel'den zehir zemberek, akıllı hukukçulardan birkaç tanesine danışmıyoruz, neden birkaç profesör getirip, yapılan anlaşmaları kendilerine gösterip, fikir almıyoruz. Yani, bugün ticaret erbabı bile fikir alıyor. Biz, koca bir devletiz; her şeyi boş verdik, anlaşma olsun da nasıl isterse olsun zihniyeti... Bu çok büyük bir hatadır, çok büyük bir yanlıştır. Bu halkı kandırmamak lazım, halka yanlış bir şey söylememek lazım, bunun vebali çok büyük olur. Eğer yanlış bir iş yaparsak, bir daha bu günleri arasak da bulamayız. Bu memleket vatanımızdır, hepimiz canımızı verdik ve veririz ama bu adada bizim de yaşama hakkımız ve hürriyetimiz olmalıdır.
Meclisin durumu nedir? Gazetelerden okuyoruz, anlaşmalar son şeklini almış. Biri diyor ki Ocak'ta, diğeri diyor ki Mart 'ta bu iş ha bitti ha bitecek.
Benim ömrüm siyasette geçti ve bütün politikacıları tanırım. Bu durumun nasıl biteceği hakkında ve masada görüşülen konular hakkında hiçbir bilgim yok. 
Meclis ve milletvekilleri başka işlerle uğraşıyor, en mühim konuyu tartışmıyor, önemsemiyor. Yarın anlaşma olursa, hepimiz ne olacağını göreceğiz ama o zaman iş işten geçmiş olacak. Bu açıdan meclis bir an önce devreye girmelidir. Meclis, bölge milletvekillerine görev verip, vatandaşın görüşlerini öğrenmelerini sağlamalı ve kamuoyu aydınlatmalıdır.
Bizim elimizde büyük bir karar var. Güvenlik Konseyi'nin bu kararı “iki kesimli ve iki toplumlu federasyon” diyor bu karar. Yani, ayrı yaşayacağız ama eşit olarak yaşayacağız. Bu kararı okumuyor muyuz? Bu karara bakmıyor muyuz? Bu karar kaç yıl önce alındı, biliyor musunuz? 1968 yılında, Rauf Denktaş ile Glafkos Klirides arasında Beyrut'taki Felüşiya Otel’de yapılan Toplumlar Arası Kıbrıs Görüşmelerinde. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Güvenlik Konseyi'nde böylesi bir doğru karar çıktı. Ama en doğru karar çıktı. Kıbrıs Türk Toplumu’nun lehine olan bu kararı da mı göz ardı edeceğiz, doğrusu anlamıyorum.
Şimdiye kadar bize en büyük katkıyı Anavatan Türkiye ve Türk askeri yapmıştır. Ben, bütün dönemleri yaşadım; Kıbrıs’a askeri müdahale göründüğü kadar kolay bir iş değildi, müdahale çok zor bir işti. Onun için biz yıllarca “Anavatan müdahale yapsın” diye uğraştık ama hiç bir şey yapamadık, yaptıramadık. Müdahaleyi kim yaptırdı? Bunu da söyleyelim ki Rumlar da bilsin, Türkiye’ye müdahaleyi yaptıran Başpiskopos Makarios ile Yunanistan’daki Askeri Cunta ve bu cuntanın liderleri Gizikis ve Yuannidis’tir. Kıbrıs’ta Makarios’a darbe düzenlediler, Nikos Sampson’u sözde cumhurbaşkanı atadılar, tabii Sampson’u cumhurbaşkanı atayınca, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal cumhurbaşkanı Makarios’u görevden aldılar. Tabiatıyla, Anavatan garantör idi ve anayasa gereği Kıbrıs’a müdahale etmek zorunda kaldı. 
Meclis’e Önemli Görevler Düşüyor
Burada Meclise çok büyük görev düşüyor, muhakkak surette Anavatan ile iç içe devamlı müşterek bir şekilde hareket etmemiz gerekmektedir.
Bir de mal konusunda bir şeyler söylemek istiyorum; 13 Temmuz 1974 günü Denktaş Bey ile Poli bölgesine gitmiştik, orada okullar kapanmış, genç insan göremedik çünkü Kıbrıs’ın bütün bölgelerinde Türk’ler işsizdi, iş yoktu Rumlar da Türk ailelerine para teklif edip Avusturalya’ya veya diğer ülkelere göç etmelerini sağlıyorlardı; mallarını da kilise satın alıyordu.
Kıbrıs’ta anlaşma olmasını isteyen bir kişiyim, bütün ömrüm mücadele ile geçmiştir. Anlaşmayı yaparken şerefimizle, bir ortak olarak, eşit olarak ayrı bölgede hür yaşayacağımız, ve çocuklarımıza özgürce yaşamaları için sağlam temeller ile kurulan bir ortak Devleti içeren bir anlaşma olmalıdır. Türkler hiç bir zaman Rum düşmanlığı yapmadı, Rumlar ise okullarında Brain Wash yaptılar, şimdi aldıkları neticeyi gördüler ve pişman oldular. Çocuklara Türk düşmanlığını aşıladılar, bizde öyle bir şey hiç olmadı Rumlara hiç bir zaman kötü davranmadık, Rum'ları öldürmedik, Rum’u dövmedik bunu da söylemekte yarar var.
Özet: “Kıbrıs’ta Anavatan’ın kesin ve güçlü garantisi ile Türk Askerinin devamlı Kıbrıs’ta olacağı hür yaşayacağımız ve Rum’a esir olmayacağımız şerefli anlaşma istiyoruz.
Mühim olan anlattıklarımın bir daha yaşanmaması dileğiyle…” 


Güncelleme Tarihi: 24 Ocak 2016, 10:19
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner474