Şimdi tam uykudan uyanma vaktidir. Ekonomik açıdan ne kadar güçlü olursanız, siyasi açıdan da bir o kadar bağımsız hale gelirsiniz. “Kuzeydeki turizm istikrarı; potansiyel siyasi bir çözümle esas hedefine ulaşabilir” (Esenyel, İsmet 2003, pg 107, The parallelism between potential political solutions and tourism activities in Cyprus)
Üretici, esnaf, restoranlar, oteller ve turizm ekonomisi
Turizm talebini belirleyen en önemli faktör; “insanların Travel Stimuli (Seyahat dürtüsü) ve onu belirleyicisi olan kişisel ve sosyal belirleyici faktörlerdir. Tamamı ile gidilecek olan ülkenin elinde bulundurduğu imajı, ürünün fiyatı, ulaşım zamanları, daha önceki o ülkeye yapılan seyahat tecrübesi ve risk gibi dış faktörleler üçgeninden oluşmaktadır”. The SCHMOLL model ( 1977). Ne yazık ki; potansiyel bir turistin KKTC’ye seyahat etme dürtüsü oluşsa bile; bu model göz önüne alınırsa, bu güzel ülkemize gelmekten vazgeçen veya gelişlerini cazip halden çıkaran unsurların çok olduğunu gözlemlemekteyiz. “Potansiyel bir turistin Kıbrıs Türk topraklarında geçirdiği ortalama kalış süresi 3, 4 gün iken, bu süreçte harcadığı para 880 Amerikan Dolarıdır. Diğer taraftan Rum kesiminde bir turistin kalış suresi 7- 8 gün iken harcadığı para 1100 Amerikan Dolarıdır”.; (Esenyel, İsmet Pg 6, Potential Marketing demand analysis of North Cyprus) Aslında bu kadar çok dezavantaja rağmen; bu ülkeye gerçek turizm amaçlı, otellerde konaklayan buradaki servis kalite ve standardını daha önce ziyaret ettiği ülkeler ile kıyaslayan kişilerin sektörde bizlere aktarımları; çok kötü noktalarda değildir. Diğer ülkelerin yıllık dolulukları, konaklayan kişi sayıları, ekonomik anlamda elde ettikleri gelir ve net kazanç, tabii ki bizlerden farklı olacaktır, çünkü bu ülkeler ile yarışacak business environment, en basiti ile adaya direkt uçuş noktası düşünüldüğünde yeterli sağlıklı koşullarda değildir. Turizm politikaları neticesinde oluşacak olan sağlıklı bilinçlenme, dünyadaki en önemli trend olan Destiantions Marketing Management (Ülkelerin pazarlama işletmeciliği) ve tanınmamışlığın, yetersiz olan business environmenttin bile avantaja dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu politikalar açıkçası devlet politikası doğrultusunda, Türkiye’den veya dış dünyada yaşayan Kıbrıslı Türklerden alanının uzmanı kişilerden de fikir alınarak bu ülkenin turizm bağlamında kendi kültürel ve insani dokusu ile bağdaştırılarak, yepyeni iç kavgalardan uzak, yeni kurtuluş reçeteleri yazılıp uygulanmalıdır. Üreticiye, ürettiği malı satışta kolaylık getirecek unsurlar, maliyetler asgari noktalara çekilmeli, yerli işletmelerimizi, yerli mala karşı olan talebi yükseltecek kalite unsurları çoğaltılmalıdır. Böylelikle iç pazara canlılık gelecek ve daha üzerimizden atamadığımız ekonomik krizin boyutları aşağıya çekilecektir. Bu yıl turizm bakanlığının başlattığı “Kendi Ülkende tatil yap” felsefesi en az 2 yıl daha uygulanmalıdır. Kriz dönemlerinin çıkışı ancak bu tür politikalarla sağlanır.
Maliyetler konusu açılmışken; küçük, orta ve büyük işletmelerin aylık bilançolarına baktığımız zaman en büyük harcama kalemi personel maliyeleri ve giderleri olduğunu, tabii ki gıda ve içecek giderleri (F&B), enerji (elektrik, ısınma soğutma fuel oil) giderlerinin ise diğer turizm destinasyonları ile kıyaslanmayacak ölçülerde yüksek olduğunu görüyoruz. 5 yıldızlı 200 oda 400 yataklı bir turizm tesisinin yüksek sezonda ödediği asgari 160- 170 bin TL elektrik gideri son derece fahiş bir fiyattır. Devletimiz, özellikle asgari ücretin yeniden şekilleneceği bu günlerde, bu faktörleri göz önünde bulundurarak, yatırımcıyı rahatlatmanın, nefes aldırmanın yollarını aramalıdır. Aksi takdirde; ayakta kalmak, fevkalade zor bir hale gelecektir. Devletimizin turizm bakanlığına çok iş düşmektedir. Personel maliyetlerinin GSMH (Gayri Safi Milli Hâsılaya) göre bu denli yüksek olan başka bir Avrupa destinasyonu daha yoktur. Bu nedenledir ki; ya yabancı 3. dünya ülkelerinden ucuz işgücü alımına (Sri Lanka, Filipin, vs.) daha uygun şartlar getirilecek, ya da Kıbrıslı Türk kişilerin bu sektörde özellikle turizm otelcilik okuyan, mezun olan gençlerimize bu sektörde kalmanın imkanları devlet tarafından cazip hale getirilerek çoğaltılacaktır. Otellerin personel giderlerinde önemli bir yer tutan lojman, yiyecek içecek, elektrik, su giderleri kişi başı maliyetler de böylelikle asgari seviyeye getirilecektir.
Ümidini kesme yurdundan demiş büyüklerimiz. Bizler son zamanlarda, sen ben kavgası yerine, daha fazla kenetlenerek, en azından gelecek nesillerimizin yarınlarını kurtarmak amacı ile ülkemize bir ekonomik ve kalkınma bilinçlenmesi ile anavatan Türkiye’miz ile müşterek hareket ederek, ekonomik bağlamda, güneyli komşularımızdan daha bilinçli, üretken yeni radikal politikalar geliştirmeliyiz. Ekonomik anlamda, son yıllarda maalesef kan kaybetmeye başlayan eğitim sektörümüz ve turizm sektörümüzün yeniden yapılandırma süreci hızlandırılmalıdır. Bu tedbirler alınmaz ise yarın bütün sektörler en acı şekilde çaresizliğin eşiğine gelecektir.
Her dönem başımıza örülen politik çekişmelerden, vakit ayıramadığımız ekonomik kalkınma reformlarını bir türlü harekete geçirememekteyiz. Ben turizme gönül vermiş bir Kıbrıs Türkü olarak, vatanımın, her bölgesinde bir turizm hareketini görmek istemekteyim; Girne’de Mass, Casino Tourism, Mağusa’da ve Karpaz’da alternatif turizm ( eko, agro-village ) Lefkoşa’da kültür turizmi, Güzelyurt – Lefke bölgesinde Sağlık Turizmi ve İnanç turizmi vs. kışın kongre ve Spor ve Golf turizmi bütün bölgeleri içerisine alan toplu bir turizm hareketi. Ülkeler artık satış hareketlerini bölgelere ayırıyorlar ve öyle gerçekleştiriyorlar çünkü. Bir İtalya, İspanya bunun en güzel örnekleri. Bu arada, sektörde aktif çalışan bir akademisyen olarak da belirtmek isterim ki, sosyal ve toplumsal zararları olsa bile kontrol edilirse ve tedbirleri doğru alınır ise; ben şu andaki casino hareketinin Türk Turizminin ayakta kalmasına vesile olan en büyük unsurlardan birisi olduğunu düşünmekteyim. Bu sektörün, üniversite eğitimine dâhil edilmesi hem yurt içi ve dışından çok ciddi taleplerin olduğu bu günlerde, yeni istihdam alanlarının doğmasına sebebiyet vereceğine inanmaktayım.
Turizm ve otelcilik eğitimlerinin hem orta derece, vocational ve üniversite seviyesinde çok ivedilikle bir eğitim reformuna girilmesi kaçınılmazdır. 2007 yılında yaptığım bir akreditasyon çalışmasında; Turizm ve Otelcilik okumak isteyen ve mezun olmuş kişilerin; maalesef özel sektörde ancak 23 %’nin istihdam edildiği sonucuna ulaşmıştım. Özel sektörün ihtiyaçlarına uygun eğitimlerin verilmesi gerekliliği de bu yüzdeliğin çıkmasına mutlak bir etken olmuştur ancak bunların reçeteleri, yazılmış ve mevcuttur. Başka bir yazında da bunları kaleme almak özlemi ile… (Bitti)