Daryal BATIBAY
Emekli Büyükelçi
Kıbrıs’ta ateş-kes kararı, ABD’nin desteğiyle, Güvenlik Konseyinden Türkiye’nin ikinci harekat hedefleri gerçekleştikten sonra çıktı.
1974 Eylül ayında Dışişleri Bakanı Turan Güneş, BM Genel Kurul toplantılarına katılmak için New York’a geldi. Delegasyonumuz mensupları ile yaptığı toplantıda, Kissinger’in kendisine, Kıbrıs sorununu çıkaranın Makarios olduğunu, İngiltere’nin katkılarıyla, 1960 yılında Ada’da Türkiye ile Yunanistan arasında dengeyi sağlayan bir çözüme varıldığını, bu dengeyi Makarios’un bozduğunu, yönetimi tek başına ele geçirdikten sonra da , bazı davranışlarıyla Batı için “nuisance” olduğunu, buna rağmen Yunan darbesinden İngilizlerin yardımı ile kaçıp kurtulduğunu söylediğini nakletti.
Kissinger’in Türkiye’yi destekleyen yaklaşımına iki yıl sonra, Ağustos 1976’da, Yunanistan ile aramızdaki Ege uyuşmazlığı bağlamında yeniden tanık oldum. Yunanistan’ın Ege denizinde karasularının ötesinde, kıta sahanlığında sismik araştırmaya girişmesi üzerine Türkiye’nin de Ege’de benzer faaliyete başlaması, Yunan Hükümetini 10 Ağustos’ta hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK), hem de Uluslararası Adalet Divanına başvurmaya sevk etti.
Kissinger, Türk ve Yunan meslektaşlarını New York’a davet ederek, BMGK’nin gerek müzakere, gerek kabul edilecek karar sürecine, adeta, el koydu. Kissinger çalışmalarına İhsan Sabri Çağlayangil ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Bitsios ile ayrı ayrı görüşmeler yaparak başladı. Başka bir yazıda anlattığım Çağlayangil ile görüşmeye, Daimi Temsilcimiz İlter Türkmen, Dışişleri Siyasi İşler Genel Müdürü Necdet Tezel ile tercüman olarak ben katıldım. Kissinger, Türkiye ile Yunanistan arasında çıkacak bir çatışmanın NATO’nun güneydoğu kanadının çökmesi olacağını, ABD’nin hayati çıkarlarını ilgilendiren böyle bir senaryoyu önlemeye kararlı olduklarını, gerekirse, Akdeniz’deki Amerikan 6. Filosunu Ege’ye konuşlandırarak, Türk ve Yunan güçlerini birbirlerinden ayılabileceklerini söyledikten sonra, uyuşmazlığın çözümü konusunda Türkiye’nin görüşlerini almak istediğini belirtti. Çağlayangil, Ege’deki uyuşmazlık konularını Yunanistan ile ikili müzakereler yoluyla hakkaniyete uygun biçimde çözümlemeye hazır olduğumuzu, ancak Yunanistan’ın tek taraflı davranışlara son vererek, Ege’de kriz çıkarmaktan vazgeçmesi gerektiğini anlattı. Görüşlerimizi not ettiğini söyleyen Kissinger, Yunan meslekdaşı Bitsios’tan sonra, BMGK’nin Ağustos ayı başkanlığını yürüten İngiltere’nin Dışişleri Bakanı ve BMGK’nın daimi üyesi, NATO müttefikimiz Fransa Dışişleri Bakanı ile temas edeceğini, bizle daha sonra yeniden temas edeceklerini belirterek ayrıldı.
İki gün sonra, ABD’nin BM Daimi Temsilcisi William Scranton, İlter Beyi delegasyonumuzda ziyarete geldi. Kissinger’in yaptığı görüşmelerle ABD, İngiltere ve Fransa’nın ortak çalışmasıyla bir BMGK karar tasarısı hazırlandığını, tasarıyı sadece dönem başkanı olarak İngiltere’nin resmen sunacağını, böylece Konsey’de Sovyetler Birliği ve Çin’in muhalefetine yol açmamayı düşündüklerini bildirdi. Scranton, Kissinger’in Çağlayangil’in kendisine belirttiği görüşleri olumlu bulduğunu, bu doğrultuda hazırlanan tasarının Ege sorunlarının çözümü için iki ülkenin müzakerelere başlamaya daveti ve bölgede gerginliğe yol açacak tek taraflı hareketlerden kaçınmayı öngören moratoryumu kabul etmeleri çağrısı yapılacağını bildirdi. İlter Bey, bu bilgileri almaktan memnun olduğumuzu, tabiatıyla tasarı metnini inceledikten sonra olabilecek görüşlerimizi konuşabileceğimizi söyledi.
ABD büyükelçisinden aldığımız bu bilgiler bizi çok memnun etmişti. Ancak, tasarının resmen BMGK’ne sunulması umduğumuz kadar hızlı olmadı. Dönem Başkanı İngiltere’nin delegasyonunda Konsey işlerini yürüten diplomatı David Logan ile Konsey’de 1974 Kıbrıs müzakereleri sırasında iyi arkadaş olmuştuk. Daha önce Ankara ve İstanbul’da görev yapmış olan David ( ileriki yıllarda Ankara’ya Büyükelçi olarak dönecekti) ile ağustos ayının o hareketli günlerinde sıkça temas halindeydik. Karar tasarısına Yunanlıların itiraz ettiklerini bildiren David özetle şu bilgileri paylaştı:
“Yunanlılar Ege’de Türkiye ile uyuşmazlığın kıta sahanlığı sınırlandırmasından ibaret olduğunu ve en uygun çözümünün uluslararası yargı yoluyla olacağını söylüyorlar. Yargının vereceği kararı, hükümetin Yunan toplumuna kabul ettirmesinin daha kolay olacağında ısrarlılar. Türkiye ile ikili müzakerelerde anlaşma için gereken uzlaşıları kabul edecek bir Yunan Hükümetinin iş başında kalamayacağını vurguluyorlar. Onun için ikili müzakere yöntemine mevcut veya başka bir Yunan Hükümeti yanaşmak istemeyeceğini bildiriyorlar.”
Yunanlıların bu görüşleri kabul görmedi. ABD, iki NATO üyesinin aralarındaki uyuşmazlıkları ikili müzakereler yoluyla çözmeleri gerektiği yolundaki tutumunu sürdürdü. Yunan heyeti, hiç olmazsa, BMGK karar tasarısının oylanmasının ertelenmesini, böylece Uluslararası Adalet Divanına yaptıkları başvurunun sonucunun beklenmesini talep etti. ABD ve Fransa, yaptıkları değerlendirmeye göre, Divana yapılan başvurunun kabul şansı bulunmadığını, onun için Divan kararının BMGK çalışmalarına bir katkısı olmayacağını bizzat Başbakan Karamanlis’e bildirdiler. Yunanistan’ın itirazlarını yumuşatmak için, karar tasarısına Türkiye ve Yunanistan’ı Ege’deki görüş ayrılıkları üzerinde doğrudan müzakerelere başlamaya, bu müzakerelerde çözümlere varılması için ellerinden gelen çabayı harcamaya, ve müzakere sürecini olumsuz etkileyecek tek taraflı davranışlardan kaçınmaya davetten sonra, arta kalabilecek hukuki farklılıkların giderilmesi için Uluslararası yargının yapabileceği katkıyı göz önünde bulundurma çağrısı yapan bir paragraf eklediler.
Bu haliyle tasarı 25 Ağustos 1976 tarihinde Konsey’de kabul edildi. ABD’nin ve onun ön ayak olmasıyla İngiltere ve Fransa’nın desteği ile çıkan 395 sayılı karar büyük ölçüde Türkiye’nin görüşlerin yansıtıyordu.
Ege uyuşmazlıklarını ikili müzakereler yoluyla çözümleme çabaları bugüne kadar sonuç vermedi. Ama, kararda yer alan ve Ege’de tek taraflı eylem ve davranışlardan kaçınma çağrısına, Yunan tarafının iki kısa süreli ihlali dışında, uyulması sayesinde, barış ve sükunetin korunmasını sağladı. Bu çağrı, Kıta sahanlığında tek taraflı araştırma yapmaması, daha da önemlisi, Yunanistan’ın altı mil olan karasularını uzatma girişimine kalkışmaması için BMGK’nin uyarısı niteliğindeydi.
Türk-Yunan ilişkilerinde günümüzde başlayan olumlu ortamın hareket noktası da gene Ege’de moratoryuma karşılıklı olarak uyulmasının teyidi olmaktadır. Yapılmış araştırmaların Ege Denizinde enerji kaynaklarının mevcudiyeti yolunda ipuçları vermemiş olması, moratoryuma karşılıklı saygıyı da kolaylaştırmaktadır.
BMGK’da elde ettiğimiz olumlu sonuç, Yunanistan’ın paralel başvuru yaptığı Uluslararası Adalet Mahkemesinin 11 Eylül 1976’da verdiği karar ile de desteklendi. Bu kararla, Ege’de Türk ve Yunan karasuları ötesinde kalan deniz alanları her iki ülkenin de hak iddia ettiği “uyuşmazlık bölgesi” (area in dispute) olarak nitelenmekte ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı önerdiği ara tedbir talebi reddedilmekteydi.
Ege uyuşmazlığında Türkiye’nin görüşlerini yansıtan BMGK 395 sayılı kararın önemi yıllar sonra bugünde geçerliliğini korumaktadır. Bu başarılı sonucun alınmasında Kissinger’in, ilk elden tanık olduğum, kilit rol ve desteğini, tarihe not düşmek amacıyla, anlatmaya çalıştım.