Fezile A. ÖKSÜZ-Fehmi GÜRDALLI
ABD’de başkanlık yarışını Nixon kazanmıştı, Rusya’da Brejnev, Yunanistan’da cunta, Türkiye’de Süleyman Demirel iktidardaydı. Portekiz ve İspanya diktatörlükle yönetiliyordu. ABD başkanlık yarışın en güçlü adayı Robert Kennedy, ve siyahların hakları için büyük bir mücadele veren Martin Luther King o yıl, 2 ay arayla suikaste kurban gitmişti. Vietnam savaşının en kanlı yıllarından biriydi ve savaşın dengesi ABD aleyhinde değişmişti. Soğuk Savaş’ta büyük bir mücadele yaşanıyordu, Rusya, Çekoslavakya’yı işgal etmişti ve gençlik hareketleri başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada etkisini gösteriyordu. Apollo 8’le ayın yörüngesine ulaşan astronotlar, dünyayı uzaydan ilk kez renkli ve bütün olarak fotoğraflamayı başarmıştı. Life dergisi, 1968’i “dünyayı değiştiren yıl” olarak tanımlamıştı. İşte o yılın, 1968’in 3 Haziran'ında Kıbrıs’ta ilk toplumlar arası müzakereler başladı. Dünya geçen yarım asırda, bambaşka bir yapıya kavuştu, ancak değişmeyen ve devam eden bir şey vardı: Kıbrıs müzakereleri...
Bundan tam yarım asır önce başlayan müzakereler, çoğu zaman dünya gündeminde pek az yer buldu, ancak Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, nesiller boyu müzakere süreçlerinin nasıl sonuçlanacağına odaklandı. Müzakere masası her birkaç yılda bir yeniden kuruldu ve dağıldı. O gün doğanların çocukları hatta torunları, şimdi yeni müzakere süreçlerine tanklık etmeye başladı...
Çoğunlukla Kıbrıs’ta yürütülen müzakereler, zaman zaman çözümü kolaylaştıracağı umuduyla farklı ülkelere taşındı. Farklı çözüm önerileri, farklı modeller gündeme geldi, ancak konuşulmayan hiçbir şey kalmadı. Geçen 50 yılda, müzakere parametrelerinin temelini oluşturan ve uluslaarası toplum tarafından da benimsenen “iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan federal bir çözüm” modeli tarafları ortak bir metin üzerinde buluşturmaya yetmedi. Herkesin çözümü farklıydı ve herkes bir anlaşmadan farklı şeyler bekliyordu.
İsimler değişti, sonuç değişmedi
50 yıl süren müzakerlerin 36 yılında, Kıbrıs Türk toplumu adına masaya oturan isim kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş oldu. Denktaş’ın karşısına sırayla, Klerides, Makarios, Kiprianu, Vasiliu ve son olarak yeniden Klerides oturdu. Denktaş’ın ardından halefi Mehmet Ali Talat, önce Papadopulos ve Hristofyas’la, 3. Cumhurbaşkanı Eroğlu Hristofyas ve Anastasiadis’le, 4. Cumhurbaşkanı Akıncı da yine Anastasiadis’le pazarlık yürüttü. Ancak masadaki isimlerin değişmesi, sonucu değiştirmedi.
"Referandum" ise 50 yıllık müzakere sürecinde “çözümü toplumlar değil, liderler istemiyor” tezini çürüten bir gelişme olacaktı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, belki de diplomasi tarihinde ilk kez denenecek bir yöneteme başvurdu. Buna göre tarafların anlaşamadığı noktaları Annan tamamlayarak kendi adını taşıyan belgeye son şeklini verdi. Ve bu belge, iki lider beğense de beğenmese de referanduma sunuldu. Yani bir anlamda, son sözü doğrudan halklar söyledi. Kıbrıslı Türklerin yüzde 65’lik “evet” oyuna, Rumlar yüzde 75’lik “hayır” oyuyla karşılık verdi.
Not: Kıbrıs Sorununu yarın İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat anlatıyor