Raif DOĞRU
Deneyimli siyasilerden, ünlü avukat Fuat Veziroğlu, uluslararası anlaşmalar gereği, Baf Havaalanı veya başka bir bölgenin askeri maksatlar için Rusların kullanımına verilemeyeceğini belirtti.
Diyalog’a ‘Pazar Konuğu’ olan Veziroğlu “Yunanistan’ın Nato içinde, Rum’un da AB üyesi olduğu dikkate alındığında, Türkiye’yi bir yana bıraksak bile, Batı dünyasının Suriye’nin yanında Rusya’nın bir de Kıbrıs’a yerleşmesine göz yumacağını sanmak hayalperestlik olur. Batı dünyası buna hiçbir zaman izin vermeyecektir”dedi.
Veziroğlu sorularımızı şöyle yanıtladı:
Soru - Rum tarafı, bir yandan müzakereleri sürdürürken, diğer yandan Yunanistan’ın da içinde olduğu farklı ülkelerle ‘Stratejik Anlaşmalar’ yapıyor. Bu tavrı nasıl değerlendirir siniz?
Cevap- Sorunun yanıtını verebilmek için hatırlanması ve değerlendirilmesi gereken hukuki metinler vardır. Bunlar Zurih antlaşması, Londra antlaşması, Garanti antlaşması, İttifak antlaşması ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasıdır. Uluslararası antlaşma oluşturan metinlerin ve bu metinler nedeniyle uluslararası hukuk niteliği kazanmış olan anayasanın bağlayıcı kurallarını şöylece özetlemek mümkündür:
a) Kıbrıs bir bağımsız devlet olacaktır.
b) Bu devlet iki halkın ortaklığından kaynaklanmaktadır.
c) Kıbrıs devleti söz konusu antlaşmalar ve anayasa uyarınca yönetilecektir.
d) Türkiye, Yunanistan ve İngiltere bu yeni devletin garantörü olacaktır.
e) Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan’ın bulunmadığı hiçbir ittifaka katılmayacaktır.
Bu hukuki ve bağlayıcı metinlerin lâfzından ve ruhundan çıkan anlamlar da vardır, şöyle ki:
i) Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve Kıbrıs Cumhuriyeti uluslararası hukuka, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına saygılı biçimde dostane ilişkiler sürdürecek,
ii) Birbirlerine karşı düşmanca tavırlar içine girmeyecek,
c) Birbirlerinin çıkarlarına saygı göstereceklerdir.
Dolayısıyla Rum tarafının Yunanistan’la birlikte Türkiye’ye karşı düşmanca, İngiltere’ye karşı da en azından hasmane davranışlar içine girerek üçüncü ülkelerle “stratejik antlaşmalar” yapması yukarıda zikredilen hukuksal metinlere kesin aykırılık oluşturmaktadır. Unutulmamalıdır ki başta İngiltere olmak üzere Batı dünyasının 1950’li yılların sonunda Kıbrıs’ta iki halk arasında uzlaşma sağlanması ve Kıbrıs sorununun halledilmesi doğrultusunda Türkiye ve Yunanistan nezdinde yaptıkları etkili girişimlerin başlıca amacı Batı’nın ve Nato’nun hedef ve çıkarları doğrultusunda Doğu Akdeniz’de istikrarın sağlanması ve Sovyet etkisinin önlenmesi amacına yönelikti.
Şu anda Rum tarafı ile Yunanistan’ın tavrı bu amaca da ters düşmektedir. Sovyetler Birliği çökmüş olsa da yerini alan Rusya bugün daha açıkça görülmektedir ki Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de yer edinme hedefinden vazgeçmiş değildir, bunun en bariz örneği ise Suriye’de görülmektedir.
Üçlü ittifak yorumu
Soru - Rum tarafının, 3 garantör ülkeden biri olan Yunanistan’ı da yanına alarak Mısır ile Kıbrıs’ın enerji kaynakları konusunda Türkiye ve Kıbrıslı Türkleri dışlayarak anlaşmalar yapması, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarına uygun mudur? Değilse bu anlaşmalar nasıl bertaraf edilebilir?
Cevap – Bu sorunun yanıtını yukarıdaki izahatımda bulmak mümkündür, ancak şunu da eklemeliyim ki, Rum tarafının Yunanistan’ı da yanına almak suretiyle denizlerimizdeki enerji kaynakları konusunda Türkiye ile Kıbrıs Türk halkını dışlayarak üçüncü ülkelerle kombinezonlara girmesi yukarıda zikrettiğim uluslararası hukuk metinleriyle de bağdaşmıyor, o metinlerin hedeflediği dostluk, karşılıklı çıkar ve istikrar ilişkileri ile de bağdaşmıyor. Mısır’la olan yakınlaşmanın bir tek nedeni vardır, şu andaki Türkiye-Mısır ilişkileri gergin olduğu içindir ki Rum-Yunan ikilisi Mısır’daki diktacı yönetimle işbirliği ihtiyacı duymuştur. Türkiye-Mısır ilişkileri gergin olmasaydı bu ihtiyaç hissedilmeyecekti. Bir başka anlatımla Rum-Yunan ikilisi düşmanımın düşmanı benim dostumdur zihniyetiyle Mısır’la flört halindedir, enerji meselesi ikinci derecede bir unsurdur, yani enerji kaynakları söz konusu olmasaydı bile Rum-Yunan ikilisi sırf Türkiye’ye düşmanlık olsun diye Mısır’la yine de ittifak arayışına gireceklerdi. Bu hasmane politikaların ve buna dayalı hukuk dışı ittifakların bertaraf edilmesi ve uygulanmasının önlenmesi bu konuda çıkar birliği olan Türkiye ve Batı dünyasının, özellikle de İngiltere’nin koyacağı tepkilerle mümkün olduğu gibi mecburiyet halinde Türkiye’nin bilhassa Türkiye ile Kıbrıs arasındaki denizlerde kuvvet kullanması da mümkün ve muhtemeldir. Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’tan 60 mil ötedeki Türkiye dururken çok daha uzakta bulunan Mısır’la tehlikeli maceralara tevessül etmesi var olan kötü niyeti bir kez daha sergilemektedir. Buna rağmen ben, anavatan Türkiye ve KKTC’ye karşı teşkil edilen Rum-Yunan-Mısır şeytan üçgeninin amaçladığı hedeflerin tatbikatta pek de hayat bulacağı görüşünde değilim.
Soru- Rum Yönetimi, bir yandan Türkiye’nin garantörlüğünü sonlandırmak isterken, diğer yandan Fransa ve Rusya’ya, Baf Havaalanını askeri maksatlar için kullanma yetkisi vermeyi planlıyor. Bunu yapmaya hakkı var mıdır?
Cevap – Rum yönetiminin Türkiye’nin garantörlüğünü sonlandırma veya sulandırma heveslerinin sonuç vermesi hukuken de fiilen de mümkün değildir. Nitekim Makarios 21 Aralık 1963’den sonra Garanti Antlaşması’nı feshettiğini defalarca ilân ettiği halde Türkiye askeri müdahale hakkını 1974’de hukuken de fiilen de çatır-çatır kullanmış, dünyada da buna karşı sadece bazı çevrelerden cılız ve kâğıt üstünde kalan itirazlar yükselmiştir. Amerika bile bütün girişimlerine ve meseleyi görüşerek halledelim tavırlarına rağmen Barış Harekâtı’nı kabullenmiştir. Harekât başladığında zamanın Dışişleri Bakanı Henry Kissinger Başkan Nixon’u telefonla arayarak ancak “Sayın Başkan, Arap şişeden çıkmıştır, yapacak bir şey kalmamıştır” diyebilmiştir. Rum tarafının Fransa ve Rusya’ya askeri maksatlar için üs veya toprak tahsis etme hayallerinin gerçekleşeceğine de inanmıyorum. Fransa’nın böyle bir olanağa ihtiyacı yoktur, böyle bir olanağı kullansa bile uzun süre devam ettirmesine askeri ve ekonomik gücü yeterli değildir. Nerede kaldı ki Fransa’nın bunu talep ve kabul edeceği görüşünde de değilim, çünkü Fransa’nın Nato içinde de Nato dışında da dost saydığı Türkiye’ye karşı hasmane davranışlar içine girmesi beklenemez. Yine nerede kaldı ki Rum tarafı ile Fransa arasındaki ilişkilerin Fransa’ya sağladığı menfaatler Fransa-Türkiye ilişkilerinin temin ettiği menfaatler yanında cılız ve cüce kalmaktadır. Rusya’ya gelince, Yunanistan’ın Nato içinde, Rum’un da AB üyesi olduğu dikkate alındığında, Türkiye’yi bir yana bıraksak bile, Batı dünyasının Suriye’nin yanında Rusya’nın bir de Kıbrıs’a yerleşmesine göz yumacağını sanmak hayalperestlik olur. Batı dünyası buna hiçbir zaman izin vermeyecektir.
Türkiye ciddi önlemler alır
Soru - Garantör ülkeler dışındaki herhangi bir ülkeye askeri üs verilmesi sizce bir savaş sebebi midir?. Yani Türkiye ve İngiltere’nin bu tür girişimleri askeri müdahale ile önlemeli midir?.
Cevap – Yukarıda da belirttiğim gibi Fransa’nın Kıbrıs’ta askeri üs edinme peşinde olduğuna inanmıyorum. Olsa olsa Fransa belki geçici olarak Suriye’deki IŞİD hücrelerini bombalamak için Kıbrıs toprağını kullanabilir, bu tamamen farklı bir konudur. AB üyesi olan Rum’un gücünün Rusya’ya üs vermeye yetmesi de mümkün değildir, çünkü böyle bir hal Rusya’nın Suriye’deki varlığından bile müthiş bir rahatsızlık duyan Batı dünyasının sırtına hançer saplanması demektir. Batı dünyası da buna izin vermeyecek kadar etkili ve bilinçlidir. Bu gerçekler ışığında Rum’un Fransa ve Rusya’ya üs verme şeklinde peydahladığı sünnetçi korkutmacasını önlemek için Türkiye veya İngiltere’nin askeri müdahalesine ihtiyaç yoktur. Askeri müdahaleye ihtiyaç ve gerek olmadan da, menfaat birliği nedeniyle Türkiye ile birlikte hareket etmesi kaçınılmaz olan Batı dünyasının Rusya’nın Kıbrıs’ta askeri varlık edinme çabalarına dur demesi ve bu maksatla Rum-Yunan ikilisini istediği çizgiye çekmesi hiç de zor değildir.
Burada hatırlanması ve vurgulanması gereken bir gerçek daha vardır. Geçmişte bir ara Rum yönetimi Rusya’dan S300 füzeleri edinip Kıbrıs’a yerleştirmeye yeltendiği zaman Türk hükümeti Kıbrıs toprağına konuşlandırıldığı anda bu füzelerin vurulacağını açıkça ilân etmiş, bir soru üzerine zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz da “bu artık bir hükümet meselesi değildir, hükümet talimatını vermiştir, bundan sonraki görev Genelkurmay’a aittir, gereken yapılacaktır” demiştir. Türkiye ayrıca bu füzelerin Kıbrıs’a getirilmesi halinde Kuzey Kıbrıs’taki gücünü kolordu seviyesinden ordu seviyesine çıkaracağını da duyurmuş, bu arada Geçitkale Havaalanı’na bir süre F16’lar göndermiştir. Netice olarak şunu söylemek istiyorum ki Güney Kıbrıs’ta üçüncü bir ülkenin üs edinmesi halinde Türkiye buna seyirci kalmayacak, buradaki kara gücünü iki misline çıkarabileceği gibi Geçitkale’yi bir hava üssüne, İskele kazasındaki Boğaz’ı da kolayca bir deniz üssüne dönüştürebilecektir.
Sonuç olarak Rum arzularının tahakkuk edeceği görüşünde değilim, zayıf bir ihtimal olarak tahakkuk etse bile buna karşı yalnız Türkiye’nin değil Batı dünyasının da çok ciddi askeri tedbirler alacaklarından kuşkum yoktur.
Güncelleme Tarihi: 13 Aralık 2015, 10:32