Şevket Kadir İbrahim Nidai
(09.11.1935 - 25.12.1963) (21.01.1929 - 25.12.1963)
Çiğdem AYDIN
Kıbrıslı Türk İbrahim Nidai ve Şevket Kadir, 25 Aralık 1963’te alış-veriş için gittikleri Girne’den, ikamet yerleri olan Lapta’ya dönerken şimdiki Karaoğlanoğlu yakınlarında Rum polisi ve EOKA terör örgütü mensuplarınca durdurulup, terk edilmiş bir işletme yerine götürülürler... Burada kurşuna dizildikten sonra ikisi birden İbrahim Nidai’ye ait Hilman marka araçla birlikte çukura gömülür, üzerleri de toprakla örtülür...
Aradan 52 yıl geçtikten sonra, bu vahşetin canlı tanıklarından biri olan ve ağır hasta olduğu bildirilen Kıbrıslı Rum’un ihbarı üzerine Kayıp Şahıslar Komitesi harekete geçerek, Karaoğlanoğlu At Çiftliği’nin hemen yanında kazı çalışmalarına başlar. Çalışmalar ilerledikçe katliamın izlerine ulaşılır. Dün itibarıyla Hilman arabaya ulaşan kazı ekiplerinin, 2-3 gün içinde İbrahim Nidai ve Şevket Kadir’in kemiklerine ulaşılması bekleniyor.
Diyalog ekibiyle birlikte kazı bölgesine giden Şevket Kadir’in oğlu Salahi Uçkan ve İbrahim Nidai’nin oğlu Nidai İbrahim duygularını okurlarımızla paylaştı.
Salahi Uçkan: Heyecanla bekliyoruz
Korkunç olayda kaybolan Şevket Kadir’in oğlu Salahi Uçkan kazı çalışmalarının sonucunu heyecanla beklediklerini ifade etti.
Diyalog’a konuşan Uçkan şunları söyledi, “Bölge kayıplar komitesi tarafından tespit edildi. Bu komitenin yaptığı çalışmalar sonucu bize verilen bilgiler ışında da şu an babamın ve birlikte kaybolduğu İbrahim Nidai’nin gömüldüğü iddia edilen gaminiyi bulduk. Arabayı tespit ettik. Şuan araba çıktı. Arabanın artık ince kazılarına geçtiler ki şu an ters dönmüş durumda. Sanıyorum kendilerine de bu 3-4 günlük süre içerisinde ulaşmış olacağız.”
“Erzak almak için Girne’ye gittiler…”
İnsanlık tarihine geçecek olan vahşeti ise Uçkan şu ifadelerle anlattı, “1963’ün 25 Aralık günü babam ve arkadaşı Girne’ye gitmek için yola çıkıyorlar. Bazı eksik erzaklar ve süt almak için. Bu arada 21 Aralık olayları patlat verdiği için durumun ne olduğunu da merak etmişlerdir. Bu köprüden Acısut bölgesi diye biliniyor burası. Buradan geçip Girne’ye gittiler. Girne de yapacakları iş bittikten sonra yine aynı yoldan geri döndüler. Bu köprüde bir barikatın olduğunu fark ettiler. Bu barikatta Rum polisi ve EOKA’cılar gelen arabaları durdurup kimlik kontrolü yapıp, bir anlamda aslında Türk arıyorlar. Bir anlamda Türk avına çıktılar. EOKA’cıların ve onlarla birlikte Rum polisinin kurduğu barikatta bunların Türk olduğu tespit edilir. Arabalarından indirilirler. Burada öldürülürler. Ve yine burada arabalarına geri konup daha ileride bir kireç ocağına bir gaminiye arabalarıyla birlikte atılıp, üzerleri de toprakla örtülüp kapatılır. Tabi bu haber bize bir şekilde geldi. Bize o dönemin yetkili arkadaşları bir şekilde öğrendiler söylenti dahi olsa öğrendiler. İşte öldürüldükleri ve bir gaminiye atıldıkları ama öyle bir dönem ki kimin kimi vurduğu belli değil. Her tarafta kayıplarımız var. Her tarafta şehitlerimiz var. Göçler var, köyle komple göç edip gitmektedirler. Zaten bu olayın aşağı yukarı 1 ay sonrasında Lapta, Karşıyaka boşaltılır. Göçmen olarak çadırlara yerleştiriliriz. Aradan yıllar geçer tabi 74 harekâtında biz babam esirdir diye biliyoruz. Esirdir bir şekilde ortaya çıkacaklar diye bekliyoruz ama bir yandan da söylentileri düşünerek öldürülmüşlerdir diye de kafamızın yerinde ama insan kabullenemiyor…
Mevlit bile okutamazdık
Annem bunu hep bekledi. Kız kardeşimde bunu hiç kabullenmedi. Bir mevlit okutmayı denesek bile hayır ölmedi babam noktasındaydı. Ta ki bu durum ortaya çıkana kadar. 52 yıldır beni en çok yıpratan olaylardan bir tanesi babamın esir düşmesi öldürülmesi ve kaybolması, onu hep esir olan biri olarak hayal etmemdi. Bir türlü evet esir değildir öldürülmüştür ama kendisi bulunamadığı için halen daha esaret altındadır duygusu beni yedi bitirdi yıllarca ve onu bulamamak onu ortaya çıkaramamak hep psikolojik işkenceleri yaşadık. Şu an inşallah kazılar sonunda arabalar bulunduğuna göre gamini bulundu araba bulundu, sırada onların bulunmasıdır. Umuyorum ki verilen onlarında bulunmasıyla sonuçlanacak ki, onları alalım. Şehitliğimize koyalım ve içimiz rahat etsin. Başka türlü huzur bulacağımız yok. Kolay bir durum değil. Ama şuan bir şekilde artık kemiklerinin bulunmasını istiyorum. O huzuru yaşamak istiyorum.
Ciğerlerimiz delindi
Bir can verdik binlerce insan gibi. Bizimki kayıp olarak yaşadı bizde ona göre yaşadık. Ama bu kaderi bu toplumda herkes paylaştı. Kimisi bunu canıyla ödedi. Kimisi giden canın arkasından acı çekerek ödedi. Dileğim o dur ki bu acıların ne olduğunu bilelim. Ne çektiğimizi bilelim. Birbirimizi bu memlekette yemek dalaşmak yerine birbirimize ne kadar sarılmamız gerektiğini öğrenelim. Unutmayalım o çadırlarda bir lokmayı paylaştığımız günleri. Bugün 3 kuruşluk parayla 5 kuruşluk post satma devrini bir köşeye bırakalım. Altımızı bir jeep geçirip, 2 tane havuzlu villa yapıp insanlara tepeden bakma huyumuzdan vazgeçelim. Çocuklarımızı bu vatanın bu ülkenin ne olduğunu bilerek büyütelim. Çocuklarımızı barlarda pavyonlarda orda burada dejenere olmuş bir vaziyette bırakmayalım. Çünkü bundan sonra ne olacağımızı da bilmiyoruz. Bundan sonra neler yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Çevremizde yaşanan olayları görüyoruz. Milyonlarca insanın nasıl acı çektiğini görüyoruz. Bu film tekrardan başlatılır mı başlatılamaz mı bu dünyanın senaryosunu yazan güçler bu kılıfı tekrardan bize giydirir mi giydirmez mi bilemiyoruz. O yüzden benim yaşadığım acılar benim gibi binlerce insanın yaşadığı acıların özeti birbirimize el uzatmamızdır. Acının üstüne acı yazmayalım. İntikamcı duygularla hareket etmek değil dediğim, kendi içimizde birbirimizi yaralamayalım. Zaten içimizde yeteri kadar yara var. Yeteri kadar kan aktı. Ciğerlerimiz delindi, yüreklerimiz delindi. Bugün durup düşündüğümde Damarlarımın tümünün patlayacağını düşünürüm. Onu hissediyorum. Bu işler reklam aracı değildir. Acıdan rant sağlanamaz, acıdan reklam olmaz. O yüzden acıyı bırakacağız olduğu yerde kalsın. İçimizde yaşayalım.
Nidai İbrahim: Babam kaybolduğunda 5 yaşındaydım…
Korkunç olayda şehit olan İbrahim Nidai’nin oğlu Nidai İbrahim ise yaşadıkları acıyı Diyalog aracılığı ile kamuoyuna anlattı. Babası kaybolduğunda 5 yaşında olan Nidai İbrahim şunları aktardı, “63 te babam kaybolduğunda 5 yaşındaydım. Annem 3-4 sene aradı. Öldü mü kaldı mı nerededir diye? 3-4 sene geçti aradan İngiltere’ye gitti dayımın yanına. Bende 69-70te İngiltere’ye gittim annemin yanına. O sırada annem İngiltere’deyken biz Elya’ya gittik nenemin yanında kaldık. Bugün döndük geri rahmetliyi bulunca. Annem 80 yaşında ona yavaş yavaş söyleyeceğim. Bu kadar sene çekti, şimdi de bulundu. Söyledim kendine yerini buldular. Ama daha kazmaya başlamadılar dedim. Biraz başladı ağlasın. İhtiyardır. Bu kadar sene acısını çekti. Yavaş yavaş söylüyorum kendine. Bilsin ki yerini tespit ettiler. Sana söyleyeceğim anne dedim. Yavaş yavaş söyleyeceğim anneme de…”
Fotoğraflar:Abdullah SUİÇMEZ
Güncelleme Tarihi: 27 Ağustos 2015, 10:21
İki kayıp şehidimize de Allahtan rahmet diliyorum.bu yaşanan lar ,bu günkü gençlere örnek olsun."bırakın geçmişi "diyen gavur sevicilere ibret olsun.bu acıların tekrar yaşanmaması icin tek yol,KKTC Yİ YAŞATMAK VE GAVURLAR İLE TEKRAR BİRLİKTE OLMAMAK DIR.Barıs kisvesi altında dayatılan ve ÖLÜM FERMANIMIZ OLAN BARIŞA ,ÖLÜMÜNE HAYIR DEMEKDİR. NE MUTLU TURKÜM DİYENE.