Hüseyin ÇİÇEK
Kuzey Kıbrıs’ın en güzel köylerinden olan Yeniboğaziçi Belediyesine bağlı Alaniçi ve Yıldırım köylerinin sakinleri, 42 yıldan beri değiştirilmeyen asbes borular yüzünden hem susuzluk çekiyor, hem de kanser tehlikesi altında yaşıyor.
Diyalog aracılığıyla yetkililere seslenen Yeni Boğaziçi Belediye Başkanı Katip Demir, su borularının değiştirilmesi için 700 bin TL’ye ihtiyaç duyulduğunu, ancak bu kaynağın kendi bütçelerinden sağlanayamacağını söyledi. Demir, “Hükümet bu sorunu çözmezse, insanlar sağlıklı suya kavuşamaz” dedi.
Diyalog Medya Grubu Genel Yayın Yönetmeni Reşat Akar ve Diyalog TV Haber Müdürü Aytuğ Türkkan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen Halk Meclisi programı geçen hafta Yeni Boğaziçi köyünde çekildi.
Diyalog Tv’den canlı yayınlanan program Yeni Boğaziçi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Bölge insanının yoğun ilgi gösterdiği program iki saat sürdü.
Yeni Boğaziçi Belediye Başkanı Katip Demir’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen programa, Çiftçiler Birliği Başkanı Hüseyin Çavuş Kelle, Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mustafa Naimoğluları ve Tarım eski Bakanı Kenan Akın ile bölge muhtarları ve sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı. Programa katılan konuşmacıların görüşleri şu şekilde oldu:
Kâtip Demir (Yeni Boğaziçi Belediye Başkanı): Yeni Boğaziçi bilindiği üzere adanın en güzide, en güzel turistik ve 9 kilometre sahili olan bir alan. Dünyaca ünlü Salamis Harabeleri ile bilinen bir alan. Ancak geldiğimiz süreçte 42 yıldan beridir Yeni Boğaziçi’nde bu 9 kilometrelik sahilde turizme destek verilmemiş. Dolayısıyla 42 yıldan beridir gelen giden tüm hükümetlerde bu bölgeye pek önem göstermedi. Şimdi ülkemizin birinci gelir kaynağı zaten bilindiği üzere turizmdir. Yani ülkemizin lokomotifi turizmdir. Dolayısıyla bizim tüm gelir kaynaklarımız bu olduğuna göre bizim yatırım yapacağımız alan öncelikle başlı başına turizm olması lazım. Sonra diğer işler geliyor. Şimdi bu bölge için biz sürekli gidip geliyoruz. 2002 yılında Belediye başkanı olduğum dönemden beri bu bölgenin imar planı çıkması için sürekli gittik geldik ama bunda başarılı olamadık. Geçenlerde İskele, Gazimağusa ve Yeni Boğaziçi olarak bir protokole imza attık, imar planı çalışmasına başlandı. Tabi bölgemizin başka önemli bir sıkıntısı; vatandaşlara dağıtılan sit alanları. Bu alanlar 1974 öncesi sit alanı değildi, bu alanlar insanlara dağıtıldı ve insanlar bu alanlara fahiş fiyata emlak vergisi ödüyor. Emlak vergisi zaten devlet belirliyor. Sit alanlarına bu insanlar sürmenin dışında tarla ekmenin dışında hiçbir konut, hiçbir işlem yapamıyor. Dolayısıyla burada 80-90 kadar aile bu sit alanlarından gayet rahatsız ve mağdur oluyor. Bu durum tekrardan gözden geçirilmeli, hükümet bu konuya el atlamalı. Ülkemizde belediyelerin yetkileri maalesef gün gün tırpanlanıp elinden alınıyor. Şimdi yeni yasada belediyelerin ihaleye çıkması artık Merkezi İhale Komisyonu’ndan geçecek deniliyor. Kırpa kırpa tüm belediyelerin yetkilerini kırptınız bu Avrupa isteyen zatı muhteremlerin düşüncelerine ters düşüyor. Çünkü Avrupa’da tüm belediyelerin yetkileri sınırsızdır. Ülkemizde çok başlı bir sistem var. Bölgede yapılan kaçak inşaatlarla ilgili yine 51/95 sayılı Belediyeler Yasası’nda öngörülen 5 bin nüfusun üzerinde olan bir yerin kent belediyesi sayıldığı ve kent belediyesinin mimarı ve mühendisi olmasına rağmen hala kaymakamlık bakıyor olması bu da çok düşündürücüdür. 2002 yılından beridir biz bu alanlara başvuruyoruz ama bunların çözümlenmesi için destek alamıyoruz.
“Asbestli boru sürekli patlıyor”
Şimdi başka bir sıkıntı su konusu. Bu ülkede yılan hikâyesine döndü ve dönmeye de devam ediyor. Su konusunda Yeni Boğaziçi belediyesi kar gütme amacında değildir. Bizim belediyemiz suyun vatandaşla kavuşmasını sağlamak için uğraşıyor. Burada bir karımız falan yok. Yani biz 50 bin TL aylık su parası topluyorsak, 350 bin TL’de suya giderimiz var. Dolayısıyla kayıp kaçak var, asbest borular var, bakın şimdi Yıldırım ve Alaniçi arasındaki dev asbest boru 3 Km’lik bir borudur bu. Alaniçi 3 gündür susuzdur. Bu boru her gün patlıyor. Yine patladı. Onu sürekli tamir ediyoruz ve bunda başarılı olamıyoruz. Bu devleti ilgilendiren bir konudur. Devlet yetkililerine biz başvuruyoruz, kaynak yok, 700 bin TL kaynak istiyor ve buna kimse parmak basmıyor. Bu nasıl bir anlayıştır? Eski borularımız sürekli patlıyor. Belediye yapsın. Bakın biz belediye olarak herkese ve her şeye yardımcı oluyoruz. Bakanlıkların uhdesinde olan her şeye bu belediye bakıyor ama bizim için olmazsa olmaz asbest borunun derhal değiştirilmesi. TC Yardım Heyeti’ne gidiyoruz. Biz suya para vermeyiz diyorlar. Neden diyoruz. Çünkü suya karşı olanlar bu suyun vatandaşa ulaşmasını 2 yıl engellediler. Bu 2 yıl engel zarfında bölgeye yapılacak yatırım 665 milyon TL’ydi, bu para kimsenin cebinde yok, bu ülkenin cebinde yok. Bunun özelleşmesine bu yüzden Yeni Boğaziçi belediyesi karşı olmadı, olmayacak da”
Sertaç Yalçın (Yeniboğaziçi Belediye Meclis Üyesi): “Ben Alaniçi’nde kalıyorum. Alaniçi sakinleri bu asbest boruyla ilgili büyük sıkıntılar yaşıyor. Çalmadığımız kapı kalmadı, her yere başvurduk. Bir türlü çözüm bulamadık. Bu bütçe tabii ki bizi aşıyor. Bunun altından kalkamayız. 700 bin TL diyorlar. Tüm hükümetler döneminde gezdik, derdimizi anlattık. Olmuyor. Şimdi tekrar her yere başvuruyoruz ama maalesef bu konuyla ilgili kimse bize yardımcı olmuyor. Ülkede hükümetçilik oynanıyor, vatandaşa hizmet yok. Herkes koltuğu doldursun diye var. Vatandaş kendi başına yaşamak zorunda bırakılıyor. Bölgemizde su konusunda çok büyük sıkıntı var. Belediyemiz bu sıkıntıyla artık mücadele edemiyor. Bir boru düşünün iki günde bir patlıyor. Bölgemize 8-10 günde bir su veriliyor. Vatandaş Türkiye’den su geldiğine sevinsin mi üzülsün mü bilemiyor. Özellikle Alaniçi halkı çok mağdurdur. TC Yardım Heyeti de bize yardım etmiyor, bu borunun değişmesini nasıl sağlayacağız bilemiyorum. Herhalde beklerler halk kendi cebinden onu da versin. Ülkemizde sıkıntı çoktur. Hükümetler çare üretemiyorlar.”
Bekir Elmasoğluları: “3,5 kilometrelik asbestli boru değiştirilmelidir. Kanser olmasın çocuklarımız. İş sağlığı ve güvenliği uzmanıyım, bu borudan geçen su insan ya da hayvan tarafından içilirse tek küçük bir zerrecik takılırsa ciğere veya başka bir yere 10 yıl içinde kanser eder. O boruyu biz sonuna kadar uğraşıp değiştireceğiz, başka çaresi yoktur.”
Fikret Şanal: “Ülkemizdeki trafik kazalarının sonu gelmiyor. Devamlı surette bu trafik kazaları olmaktadır. Maalesef bunca uyarılara rağmen kazalar bitmiyor. Kimse trafik sorunlarıyla ilgilenmiyor. Çok tehlikeli yollarımız var, yollarımızda alt yapı eksiklikleri var. Kazaların sebebi yalnız sürücüler değildir. Devletin de kazaların oluşmasında payı vardır. Trafik birimlerinin istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum. Halk olarak sesimizi çıkarmalıyız. Ülkemiz trafik konusunda sınıfta kaldı. Bir de Kıbrıs meselesine yönelik düşüncelerimi söylemek istiyorum. Eşit değilsek Türkiye’nin garantisi olsun olmasın hiçbir şey fark etmez.”
Hüseyin Olgunay: “Ben çiftçiyim. Koop-Levazım tarafından dolandırıldığımızı düşünüyorum. Bir ay evvel ödediğimiz arpa- buğday tohumları daha elimize teslim edilmedi ve ne zaman teslim edileceği de belli değil. Çiftçiler Birliği Başkanı, Hayvancılar Birliği Başkanı bastırır, biz üreticiler bastırırız, sonuç yok. Sayın Hasan Tosunoğlu ile Tarım Bakanı Nazım Çavuşoğlu yüzünden bu sene memleket çok rahat çünkü ekim yapılmadı, adanın dörtte üçü ekilmeyecek ve hapsimizde köyde oturacağız; rahat ne eylem var ne kavga var ne de sorun var. Çünkü bunu başardılar. Kasım ayı bitiyor, daha bir kilo dahi tohum verilmedi bize. Ama parasını yatırdık. Hepimiz mağduruz. Biz üreticiler isyan noktasına geldik.”
Ahmet Aşır (Muratağa Atlılar Sandallar Yaşatma Derneği Başkanı): “Muratağa, Atlılar Sandallarda soykırım gerçekleşti, hayatta kalanlar ise kaderlerine terk edilmiştir. Yıllarca siyasetçilerimizin Türkün haklı davasını savunmak için şehitlerimizi kullanmıştır. Ancak bölgeye hiç yatırım yapmamışlardır. Hayatta kalanlar adanın dört bir yanına dağılmıştır ve köylerimiz bir yok olma sürecindedir. Bizim talebimiz köylerimize özel bir statü verip, buraların gelişmesini sağlamalarıdır. Dağıtılan Kırsal kesim arsaları için 2 bin 500 sterlin para istiyorlar, resmen satıyorlar. Bir de bu bölgelerde yol, su , elektrik yok. Gençler nasıl ev yapsınlar buralara.. Biz buralara yerleşmek isteyen herkese arsa verilmesi hatta krediler verilmesi insanların bu köylere gelmesini istiyoruz. Göçmen evlerimiz vardır, buralarda kalan insanlar bu evleri koruyabilmek için her türlü harcamayı yaptılar ancak koçanları verilmiyor. Bu koçanların verilmesi lazım.”
Elvan Öztemiz (Mormenekşe Çağdaş Kadınlar Derneği Üyesi): “Derneğimiz bölgede faaliyetler yapıyor. El işi ve yöresel yiyecekler yapıp satıyoruz ve gelir elde ediyoruz. Antalya’da bir fuara katılıp Kıbrıs’ı orada tanıtma fırsatımız oldu. Toprak Ana günü olacak. Çukurova destekli bir proje ile 27 ahşap satış ofisleri yapıldı. 10 Aralık’ta açılış yapılacak ve bu dükkanlar dağıtılacak buralarda satışlar yapacağız. Buraları haftasonları açık olacak.”
Saim Aytürk (Mormenekşe Muhtarı): “Mormenekşe’nin adını değiştirip çöplük köy koyacağız. Arsa vardır dediler alt yapı yapılacak bir bölüm de yeşil alan olacak diye ama 6 yıl oldu hiçbir şey yapılmadı. Burası hep çöplük oldu.. İçişlerine, Kaymakam’a şikayet ettim canımızı yedik temizlettik ama 3 gün sonra yeniden pislik döküldü buralara çöplük halini aldı. Bu işe bir çare bulunmazsa bunun faturası ağır ödetilecektir.”
Server Düzenli: “İç sorunlar ve dış sorunlar vardır. İç sorunlar geçicidir ama Kıbrıs sorunumuz var. Rumlar adanın tümünü istiyor. Buna ses çıkaran yok. Önce Kıbrıs sorunuyla ilgilenmeliyiz. Rum anlaşmaya yanaşmıyor biz hala anlaşma arıyoruz. 4 cumhurbaşkanımız oldu 3’ü anlaşamadı. Şimdi de aynı durum, Rum yine kaçıyor. Bir Türk bayrağı bir Türk askeri istemiyorlar. Bu adanın en temizi Türkiye’ye bağlanmaktır.”
Hasan Sancar: “Burası için turizm bölgesi denir ama değildir. Yeni Boğaziçi duvarlarla kesilmiştir ve yerli insanımız denize ulaşamıyor. Bir alt ya da üst geçit yok. Bu konuda ne hükümette ne belediyede adım yok. Turistler ana yolda keklik gibi yolların içinde. Tuğla koyar yolun içine geçsin diğer tarafa diye. Bu mu turizm? Turizm bölgesiyiz ama bir lokal tuvaletimiz bile yok! Yollarımız yapıldı ama hiç birinde ışık yanmaz, yapıldığı gün gibi. Bir başka konu kamp alanıdır. Arıtma yok, hiçbir şey yok.. Tüm atıklar sahilimize gidiyor ve bizler de orada denize girmek zorunda kalıyoruz. Nerede Çevre Dairesi? Bölgemiz çöp yığını şeklindedir maalesef… Sadece bir su saati 1300 TL’ye satılıyor? Bu nasıl adalet asgari ücret 1850 TL’dir!”
Hüseyin Ağges: “Rumların içimize gelmeleri halinde dönüşü olmayan tehlikeler bizi bekliyor. Makarios’un bıraktığı noktadan devam ettirmek istiyorlar. Dikkatli olmamız gerekiyor. İçimize gelmelerine razı değilim. İki kesimli bir çözüm şekli bulunmalıdır.”
Birsel Öztürk: “Eski bir KTHY mağduruyum, 5 yıldır paramızı verecekler diyorlar ama vermediler, bekliyoruz. Türkiye’de ne olacaksa burada da olacak diyorlar. Türkiye’de devletin vereceği olduğu zaman verilir. Peki bizde ne oluyor. Benim param eridi bitti hala da alamadım. İşsiz kalınca hayvancılık yapmaya başladım. Hayvanlarım öldü, cebimde para bitti, borcun içine gömüldüm. Hiçbir şeyim kalmadı. Devlete kredi veren hayvancılarımız var, onların teşvike ihtiyacı mı var? Gerçekten bu işle geçinen insanlar evlerinde rahat uyuyamıyor. Bunların ihtiyacı mı var? Gerçek hayvancılara versinler teşviki...”
Kenan Akın (Tarım eski Bakanı): “KKTC’nin hangi noktasına gitsek aynı sorunlar karşımıza çıkıyor. Üreten insanlar herkesten çok ayakta kalması lazım. Çiftçinin ve hayvancının tanımı yapılmalıdır. Türkiye Başbakanı çiftçiye bir karış toprak kalmasın hepsini ekin mazot paranızı ben vereceğim diyor. Biz KKTC olarak Tarsus ilçesinin yarısı kadarız. Bu toplumun tarım alanındaki masraflarının Türkiye tarafından sübvansiyesi çok doğaldır. Ama bunu bile beceremiyoruz. 2017’de katkıların çoğalacağını biliyorum, inşallah böyle olur, inşallah bu yıl kuraklık yaşanmaz.”
Mustafa Naimoğluları (Hayvancılar Birliği Başkanı): “15 gün önce bir eylem yaptık, özelde hayvancının genelde de toplumun sorunlarını ortaya koymaktı. Halkın beli zamlardan dolayı bükülmüştür. Bunun değişmesi için eylem yaptık. konuşmaya, eleştirmeye devam edeceğiz. Susanlar bu suçlara ortak olurlar. Yapılan yanlışları ortaya korumak zorundayız. KTHY mağduru arkadaşımız ne diyor, ne yaparsam batıyorum” diyor. Biz diyoruz ki herkes kendi işini yapsın. Karşımızda yüzlerce polis var bakıyorum kimisi çiftçi, kimisi hayvancı, kimisi narenciyeci. Böyle bir şey olmaz. Yıllardır gerçek çiftçi hayvancıyı ayırın diyoruz. Pasta belliyse öncelik gerçek çiftçi ve hayvancının olacaktır. Hobi gibi bu işi yapanlar da ona göre destek alacaktır.”
Hüseyin Çavuş Kelle (Çiftçiler Birliği Başkanı): “Biz geçen yıl nisan ayında Tarım Bakanını uyarmış ve tohumda sıkıntı yaşayacağız demiştik. Tohumun bir projeyle alınmasını önerdik ama o da olmadı. Belki para bulamazlar, doğrudan gelir desteği ödeyemezler ama ülkeye tohum da mı getiremeyecekler? Tük Kooperatifle bir sözleşme imzaladı ama ülkeye gelen tohumlukla ilgili hiçbir adım atmamıştır. 1700 ton tohum kooperatife verildi, biz yeniden çimlenme testi talep ettik. Oradan çıkan sonuç yüzde 50’yi bile bulmadı ve biz dağıtılmasın dedik. Bu tohum TÜK tarafından getirilmemiş, özel firmaya getirilmiş ve çıkarılan zorlukla neticesinde zor bir dağıtım süreci geçmiştir. Biz TÜK’ü 700 bin TL zarar uğratmışız diye dava edildik. 300 bin dönüm arazi boş kalması mı önemlidir yoksa 700 bin TL mi? Veriye dayalı politika yapacak kişiler yönetici olmalıdır artık.”
Ahmet Utku: “Bizi yönetenler iyi yönetemedi ama bizler de iyi vatandaş olmadık. Eleştirmek dünyanın en kolay işidir mesele bizlerin de sorumluluk almasıdır. Kıbrıs görüşmeleri çok tehlikeli bir duruma geldi. Sayın Cumhurbaşkanı güzel açıklamalar yaptı ve rahatladım. Artık birlik zamanıdır. Kardeş kardeşi istemez hale geldi artık birlik olma zamanıdır arkadaşlar. Devlet dairesinde iş yapan yok, hastaneye gitmek numara bulman… Böyle bir yapı.”
Güncelleme Tarihi: 03 Aralık 2016, 12:11