Önce kendim 1974 öncesinde neydim? Çok özet olarak ona değineceğim ki; yapacağım değerlendirme, vereceğim yanıt gerçekçi ve inandırıcı olabilsin!
1935 doğumlu olarak 80 yıldan beri olanları bilen, gören, olayların içinden geçen bir kişi olarak bu konuda söz söyleyebilecek, yorum yapacak yetkili bir kişi olduğumu düşünüyorum. Öyle olmasa herhalde beni bu konuda muhatap kabul etmezdiniz.
1950 yıllarının ortasına kadar bir tek lisanı olan İngiliz idaresinde bilinçli olarak sınırlandırılmış bir eğitim sistemine sahiptik. Dedem medrese mezunu hem öğretmen hem de imamlık yapmıştı. Diğer dedem 300 baş davarı olan bir çobandı. Onlardan yetişen ve bizleri yetiştiren kuşaklar eğitim alanında hamle yapmaya, az sayıda da olsa Türkiye’de yüksek eğitim yapmaya başlamışlardı. Kıbrıs'a ancak babasının parası ile çok az sayıda meslek sahibi insan dönebiliyor; diğerleri Türkiye'ye yerleşiyordu. Dolayısı ile eğitim ve meslek yönünden Türk toplumundan çok daha ilerde olan Rum toplumuna ait profesyonel meslek sahipleri olan doktor, avukat, mimar, mühendis inşaatçılardan hizmet almak zorundaydı. Babam avlumuzun kemerli giriş kapısını, civar Rum köyünden Goşa ustaya yaptırmıştı. Şehirlerde de bu durum hayli hayli böyle idi. Halen içinde eşimle yaşadığımız Köşklüçiftlik’teki evimizi 1950’li yılların başında bir Rum usta yapmıştı. Camilerimizi de Rum ustalara inşa ettiriyor ve tamir ettiriyorduk. BRT'de yaptığım Şehrin Gölgeleri programlarında, bütün bunlara Evkaf'ın kayıtlarında rastlamak mümkündü. Diğer hizmet alanlarında da aynı idi. Kısacası hemen her alanca Rumlara muhtaç idik.
Ekonomide vahim durum
Paranın döndüğü ekonomik ve ticaret alanında durum daha da vahimdi. Ticaretle uğraşan insanlarımız parmaklarımızın sayısından azdı. Türk Bankası dışında başka bankalarımız yoktu. 1950 yıllarında Türkiye İş Bankası imdadımıza yetişmiş, benzer yatırımlara girişmişti. 1940’lı yılların başına kadar çiftçimiz Rum tefecilerin elinde çaresizce kıvranıyordu. Köy Kooperatif Kredi Şirketlerinin kurulmasıyla köylü nefes almaya başlamış; topraklarını Rumlara satmaktan kurtulmuştu. Rağıb, Kenan, Eşref bey, Cahit Tilki bey gibi dirayetli kooperatifçilerin uyanık çabalarıyla kendi Kooperatif Merkez Bankamıza kavuşmuştuk. Banka sayesinde çiftçi ve köylümüz derin nefes almaya başlamıştı. Çünkü tamamıyla tarıma dayalı bir ekonomimiz vardı.
Siyasi alana göz attığımızda Rum toplumunun Kilise'nin yönetiminde aşırı milliyetçi ENOSİS çabalarıyla 1931 isyanına varan baş kaldırılırına karşın, biz yeni yeni uyanmaya, örgütlenmeye ve İngiliz idaresinden haklarımızı aramaya başlamıştık. Necat Özkan 1930 yılında kendi evinde ilk milli kongreyi toplamış Kavanin Meclisi'ne de seçilerek siyasi ortamın yaratılmasına ilk adımı atmıştı. Arkasından Dr. Küçük gelerek Kıbrıs Türk halkının milli çizgide demokratik bir örgütlenme sürecini başlamıştı.
Kıbrıs konusunda Türkiye uyku halindeydi. Devletin en üst kademesindeki yetkili kişiler bizim '' Kıbrıs sorunu'' diye bir meselemiz yoktur diyorlardı. Ancak Rumların 1950 yılında Yunanistan'a bağlanmayı öngören Plebisit girişiminden sonra Türkiye Kıbrıs'ta olanları ve olabilecekleri kavramaya başlamıştı.
Dr.Küçük ve arkadaşları
İşe 1950 yılı başlarında liseye yetenekli öğretmenler ve Türk müdür göndermekle
başlamıştı. Toplum Dr. Küçük ve çevresinde toplanan Rauf Denktaş, Osman Örek gibi aydın ve milliyetçi kişilerin çabalarıyla Evkaf'ın topluma devredilmesini sağlamış ve 1955 yılında ilk kez İngiliz Maarif'inden kopmuş özerk bir komisyon altında yönetilen ikinci bir lise, Mağusa Namık Kemal Lisesi kurulmuştu.
Bir uyanma, toparlanma ve kısmen de olsa siyasi örgütlenme içine girmeye başlayan Türk toplumu 1955 yılında, 1 Nisan sabahı geleceğini temelinden sarsacak ve etkileyecek bir olayla uyanmıştı. Rumlar rahat durmuyordu. O sabah İngiliz idaresine karşı EOKA Tedhiş Örgütü’nü harekete geçirmişti. Yunanistan'a bağlanma ENOSİS yönünde terör olayları başlamıştı. Bu hareketlerin gün gelip kendine de yönelebileceğini sezen Türk toplumu da önce nefsini sonra da Kıbrıs’taki varlığını koruyabilmek için, bu kez askeri bir örgütlenmeye yöneldi. Nitekim korktuğu başına gelmiş, Rumların hücumları kendine de yönelmişti. Bu durum karşısında Türkiye'nin bilgi, destek ve onayı ile Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. Türkiye, Genel Kurmayı ile artık devredeydi. Kıbrıs Türk toplumu tarihi bir karar vermişti. Türkiye'nin de desteğini arkasına alarak Yunanistan'a bağlanmayı asla kabul etmeyecek, buna ölüm pahasına karşı duracaktı. Öyle bir yola girilecekse Kıbrıs iki toplum arasında taksim edilmeliydi. İkisi de olmayınca bir kompromi çözüm modeli olarak, iki toplumun birlikte yönetileceği eşitliğe dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Ancak Rum tarafının niyeti başka idi. Kıbrıs Türk halkının da haklarını, yetkilerini, güvenliğini sağlamakla görevli devletin başı Cumhurbaşkanı Makarios, yeminle bağlandığı emeline varmak için bu ortaklık cumhuriyetine ihanet etti. Kıbrıs'ta Kıbrıs Türk halkının varlığı ve hakları umurunda bile değildi.
Plevne benzeri direniş
Rum halkı Türkleri sevmezdi. Kıbrıs Türk halkı bu kez 11 yıl sürecek Plevne müdafaasını hatırlatan bir direniş sürecine girdi. Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasına geçit vermedi. Ancak bırakın ekonomik ve sosyo-kültürel kalkınmayı, yaşamını sürdürebilme derdine düştü. 400 yıl sahibi olduğu, içinde yaşadığı, adada yüzde 3-5'lik bir alanın içine sığındı ve o küçük alanları kantonları savunmak zorunda bırakıldı. Rum saldırıları ile 103 köyü terk eden 25 bin göçmenin iskan ve rehabilitasyonu ile karşı karşıya kaldı. Türkiye ve Türk Kızılay’ı yardıma koşmasa bunun altından kalkması çok zordu.
Bütün bu açık hava hapishanemizi andıran 11 yıllık yaşamı içinde, canı pahasına elinde tutabildiği bölgeleri korurken, diğer yandan boş durmadı. Kendini idari ve siyasi yönden de geliştirme yoluna gitti. Önce geçici, sonra kalıcı Kıbrıs Türk Yönetimi'ni kurdu. Birlik ve bütünlüğümüzü korudu. Türkiye'nin güvenini kazandı. Ortaklık devletinden mahrum edilmesini sineye çekmeye ve mazlum bir halk olarak adeta kaderine razı oldu. Ancak gelin görün ki Rumlarca 1 Nisan 1955 sabahı başlayan süreç 15 Temmuz 1974 sabahı bir çılgınlığa dönüştü. Nihayet ilahi adalet tecelli ediyordu. Kıbrıs Türk halkı Rum yönetiminin hegemonyasından, baskısından, saldırılarından kurtuluyordu. Allah Yunanistan'daki cunta yönetimini ve Kıbrıs'taki uzantılarını şaşırtmış, birbirine düşürmüştü, hükümet düşürülmüştü. Türkiye ne stratejik yönden, ne de hamisi olduğu yurttaşları Kıbrıs Türklerinin güvenliği yönünden bu gidişe göz yumamazdı.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Gerçekleştirilen Barış Harekatıyla Kıbrıs Türk halkı da bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşmuştu çünkü bunu yediden yetmişe mücahit bir halk olarak hak ediyordu.
Yarın:1974 sonrasında ne olduk?
Güncelleme Tarihi: 31 Ağustos 2017, 10:56
Allah size sağlık ve uzun ömür versin sn Hakkı Atun