Ufuk ÇAĞA
Deneyimli siyasetçi Mustafa Akıncı, Kıbrıs sorununun çözülmemesi halinde, güneydeki enerji kaynakları yüzünden adada sıcak çatışmaların meydana gelebileceği uyarısında bulundu. Diyalog’a konuşan Akıncı “bölgedeki enerji kaynakları her zaman çıban başı olmuş ve sıcak çatışmalara sebebiyet vermiştir. Şu anda konuşulmasa bile böyle bir olasılık Kıbrıs için de geçerlidir” dedi.
Bu olasılığı hiç kimsenin dillendirmediğine dikkat çeken Akıncı “ben bunun da uyarısını yapmak istiyorum. Bir anlaşmanın olmaması halinde enerji konusu sıcak çatışmaya dönüşebilir. Biz bunu hissediyoruz, çünkü Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında karasularındaki kıta sahanlığında çakışmalar var. Şu anda olumlu havayı bozmamak için bunlar gündeme gelmiyor ama bir uzlaşmanın olmaması halinde bu sorunun sıcak çatışmaya dönüşme olasılığı vardır” sözleriyle tarafları uyardı.
Kıbrıs’la ilgili durumun böyle devam etmesinin mümkün olmadığını, muhakkak bir yere bağlanacağını, ama ne zaman ve ne şekilde bağlanacağının belli olmadığını belirten Akıncı,”Sonsuza dek böyle devam edemez” dedi.
Birleşmiş Milletler’in (BM) Kıbrıs’a ilk olarak 1964 yılında 3 aylığına geldiğini ve 50 yıldır ayrılamadığını anımsatan Akıncı “İnşallah bir 50 yıl daha bu ülkede kalmazlar” ifadesini kullandı.
Kıbrıslılar sahnede değil
Geçmişte olduğu gibi şu anda Kıbrıs konusunda yapılan görüşmelerde “Kıbrıslıların sahnede olmadığını” dile getiren Akıncı, şöyle konuştu:
“1960 yılında yapılan anlaşmada ABD, Türkiye ile Yunanistan’ı NATO’da herhangi bir çatlak olmasın diye zorlayarak anlaştırdı ve burada da imzalar atıldı. Ancak bu anlaşmadan hiç kimse tatmin olmadı. Zaten Makarios da ‘biz bunu ENOSİS için basamak olarak kullanacağız’ dedi. Türk tarafının ise o zamanlardaki görüşü malesef Taksim’den yana olduğu için bu anlaşma yürümedi. 10 yıl önce, 2004’te önümüze gelen Annan Planı da AB dinamikleri nedeniyle oldu. O dönemde bizim bu yönde bir iç dinamiğimiz oluştuğu için ‘evet’ fazla çıktı. Güney’de ise bu dinamikler oluşmadığı için ‘hayır’ çıktı. Yani 1960’ta NATO dinamiği ile yapılan anlaşmanın benzeri 2004 yılında AB dinamikleri ile yapılmaya çalışıldı ama olmadı. Bu dönemde AB’nin hedefi Doğuya doğru, Rusya sınırına doğru gelişmek idi. Bu genişlemede Yunanistan’ın vetosunun önüne geçmek için, biraz da bizim hatalı politikalarımız ile Rum tarafı AB’ye girdi. Rum tarafını tek taraflı AB’ye sokmak bana göre çok yanlıştı.”
“Biz hariç herkes istediğini aldı”
24 Nisan 2004’de yapılan Anna Planı referandumundan sonra “Kıbrıslı Türkler haricindeki tüm tarafların istediklerini aldığını” kaydeden Akıncı, şöyle devam etti:
“Rum tarafı AB’ye girmek isterdi girdi, AB Güney Kıbrıs’ı bünyesine alarak Doğu’ya doğru gelişmesini sürdürdü, Yunanistan Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınmasını istiyordu bu oldu. Türkiye AB ile üyelik müzakerelerine başlamak istiyordu bunu başardı ve ağır aksak da olsa bu müzakereler başladı. Bizler ise sadece bireysel anlamda aldığımız pasaportlarla Avrupalı olduk ama toplum olarak AB dışında kaldık. Aslında ben Annan Planı sonrasında, herkes istediğini aldığı için Kıbrıs konusu uzun süre buzdolabına kaldırılacak dedim ve bu da oldu. Şimdi ise enerji üzerinden yeni dinamikler ortaya çıktığı için buzdolabından çıkarıldık ve doğal gaz ile ısıtılıyoruz.
Şu anda yeniden başlayan görüşmelerin enerji temeline dayalı olduğuna inanıyorum, Ukrayna’daki son gelişmelerden sonra özellikle Avrupa’nın Rus doğal gazına olan bağımlılığını azaltmak için İsrail gazı ile 12’inci parselde bulunan gaz alternatif olarak düşünülüyor ve bu sebeple de bu bölgede istikrar sağlanmaya çalışılıyor”
Kilise ve iş adamları etkili
Kıbrıs sorununda kilisenin önemine ve gücüne dikkat çeken Akıncı şöyle dedi:
“Kilise geçtiğimiz günlerde toprak konusunda bir çıkış yaptı ama bu zaten bilinen bir şey idi. Yine de kilise daha önce yapmadığını yaparak ortak görüşme metnini desteklediğini açıkladı. Ayrıca Türk tarafına geçerek burada yemek yedi. Bunlar görüşmelere ek katkı yapabilir. Yine uzun yıllar anlaşmaya pek sıcak bakmayan iş adamları son 10 yılda yaşanan gelişmelerin ardından, fikirlerini değiştirmeye başladılar. Kıbrıslı Türk, Rum, Türkiyeli ve Yunan iş adamları bir araya gelerek nasıl iş yapabiliriz konusunu görüşerek ortak çıkış yolu aramaya başladılar. Benim tüm temennim bu çalışmaların barış sürecine ek bir katkı yapmasıdır.”
“Çözüm artık ortak ihtiyaç”
Akıncı “peki bundan sonra ne olacak?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Ben bundan sonra ne olacak bilemiyorum, ama ne olması konusunda bir yaklaşımım vardır. 1970’li yılların sonunda Lefkoşa Belediye başkanı iken kanalizasyon projesinde Rum tarafı ile beraber hareket ettik. Çünkü her iki tarafın da bu beraberliğe ihtiyacı vardı. Savaş sonrası Lefkoşa’nın arıtma tesisi Türk tarafında kalmıştı ve Rumların buna ihtiyacı vardı. Bizim ise K’si bile olmayan kanalizasyon sistemine ihtiyacımız vardı. Onun için her iki taraf ortak akılda buluşarak bu ihtiyacı çözme yoluna gitti ve işbirliği yaptı. Bence Kıbrıs konusunun çözümüne de bunu uygulamamız lazım çünkü çözüm artık ortak ihtiyaçtır. Her iki taraf da uzun yıllar bu ortak ihtiyacı çeşitli nedenlerle pek hissetmedi, ancak şimdi her iki tarafta da yaşanan ağır ekonomik kriz çözümün ortak bir ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor.”
Geleceğin kararları başka ülkelere bırakılmamalı
Mustafa Akıncı, bazı kesimlerin “madem büyük güçler ,işin içinde bu kez mesele bitmiştir” şeklindeki değerlendirmelerini şöyle yanıtladı:
“Egemen ülkeler istiyor artık bu iş bitti yaklaşımı yanlıştır. Günün sonunda bir anlaşma olursa bunu yaşayacak olan Kıbrıslı Türk ve Rum toplumlarıdır. Bu sebeple de bulunacak çözümün her iki toplum için adil olması lazım ki yapılacak referandumda gönül rahatlığı ile gidip olumlu oy versin. Kıbrıs toplumları gelecekleri ile ilgili kararları diğer ülkelere bırakmamalıdır. Çünkü bu ülkeler şu anda enerji ile ortaya çıkan dinamiği kısmi bir şekilde çözerek, Kıbrıs konusunu yeniden dolaba kaldırabilir. Bu da her iki toplum için kötü sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple de her iki toplum karar verirken çok dikkatli karar vermeli ve bu sorunun gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu kavramalıdırlar”
Mezara kadar siyaset
Mustafa Akıncı, son günlerde gündeme gelen “aday oluyor” söylemlerine cevap vererek şunları kaydetti:
“Siyaset ömürle birlikte biter. Bir defa girdin mi siyaset pazara kadar değil mezara kadar sürer. Ben ayrılırken milletvekili ve parti siyasetinin benim için bittiğini söyledim. Ama toplumsal görev bitmez, bu anlamda çalışma yaparak belediye başkanlığım dönemindeki yaşadıklarımı ve birikimlerimi kaleme alarak kitap haline getirdim.
Şimdi de yaklaşık 35 yıllık siyaset hayatımı kaleme almaya hazırlanıyorum. Son dönemlerde aday olacağım söylemlerine, aday olacağım demiyorum ama aday olmayacağım da demiyorum. Çünkü şartların ne getireceği belli olmaz, siyasette büyük lokma yiyeceksin ama büyük laf etmeyeceksin. Aslında şu anda benim herhangi bir talebim yok. Bir makama gelebilmek için ne bir çabam ne de bir kararım da yoktur. Bana göre bir siyasetçinin gelebileceği en yüksek makam halkın gönlündeki yerdir, gerisi de hikayedir”
Güncelleme Tarihi: 27 Nisan 2014, 14:29