Kıbrıs artık stratejik önemi olan bir adadır. Suriye’de Rusya’nın yerleşmesi, İngiltere’nin adadaki üsleri, Akdeniz’de dolaşan üstün teknikli Amerikan filosu Kıbrıs’taki Türk varlığını gerekli kılmaktadır. Müdahalenin 44. yılında bunun üzerinde durmalıyız. 44 yılda çok şeyler değişti. Değişen dünyayı, Türkiye’yi ve Kıbrıs’ı anlamak lazım.
9 Eylül 1570’te, II. Selim devrinde vezir Lala Mustafa Paşa’nın serdar, donanmanın serdarının ise Piyale Paşa olması ile Kıbrıs’ın kuşatılması ve adanın Venediklilerden Türklerin eline geçmesi mümkün oldu. Türkiye’de her zaman yazılı tarihin arkasında bir de meyhane tipi tarihçilik vardır. Güya Naksos Dükü tayin edilen Joseph Nasi, II. Selim’i bu konuda ikna etmiş ve Kıbrıs şaraplarının çeşnisi padişahı bu sefere sürüklemiş. Evvela; Joseph Nasi’nin diplomatlık görevi kendisinin Portekiz’den ve İtalya’dan Osmanlı ülkesine göç etmesinden evvel başlar. Gerçekten para hareketlerini iyi izleyen bir bankerdir. Akdeniz’deki donanma sahibi devletlerin gerçek yapılarını, iç ve dış politikalarını iyi tanırdı. Osmanlı Devleti ise Fatih ve Muhteşem Süleyman devirlerinde Ege adalarının fethini tamamlamakla birlikte Venedik’in elindeki Girit ve Kıbrıs alınmamıştı. Oysa bu iki ada Akdeniz’in kuzeyindeki güçlü devletlerden olan Osmanlı’nın güneydeki daha güçlü konumu için bir tehditti. Cezayir, Kuzey Afrika ve Mısır, Osmanlı Devleti’nin elindeydi. Fas Sultanlığı’yla sıkı bir ittifak ilişkisi vardı ve ticari yollar Venedik ve Kıbrıs’ın kontrolü altındaydı. Sefer kaçınılmazdı.
Akdeniz tarihinin en karışık sorunu
Kıbrıs; tarih boyunca medeniyeti ve gelen halklar nedeniyle de Akdeniz tarihinin en karışık sorunlarından biridir. Ama adadaki Helen hâkimiyeti mutlak bir egemenlik değildi. Yunan dilinin kullanılması keyfiyeti ise beynelmilel bir anlaşma aracı olduğu için doğrudur. Kıbrıs bu tarihten sonra Türkler tarafından kolonize edildi. Getirilen Türk grupların etnojenesi üzerinde en doğru bilgiye sahibiz. Bütün 16. yüzyıl yazışmalarımız ve mühimme defterlerimiz, yerleştirilenlerin Toroslar’da hem birbirleriyle aralarında, hem de devletle sık sık itilaf çıkaran göçebe Türkmenler olduğunu gösteriyor. Yaşamlarındaki kendi başına buyrukluk ve dini alanda taassuptan uzak ilk şamanlık devirlerine yakın duruşla göze batan bir kitleydi. Halen Kıbrıs’ta kullanılan Türkçe, yüzyıllık İngiliz iktisadi, idari hâkimiyetini, adadaki Rum komşular kelime haznesi olarak ifade ettiği halde ön planda bu Türkmen aşiretlerinin ve lehçelerinin özelliklerini ve yapısını taşır.
Yunan EOKA çıktı çatışmalar başladı
Kıbrıs Rusya’ya karşı Mısır’daki İngiliz hâkimiyetinin ve Süveyş Kanalı’nın bir bekçi üssü olarak bu Britanya İmparatorluğu için önemliydi. Berlin Kongresi’nde Rusya’nın ve Avusturya’nın aç gözlü politikalarına karşı zor durumdaki Osmanlı’yı daha kolay ikna ettiler ve hâkimiyet Osmanlı’da, idare kendilerinde olmak üzere işgal ettiler. Bu geçici işgal güya 1920’lerde bitecekti. Plebisitin yapılmaması ise Britanya ile Osmanlı imparatorluğu Birinci Dünya Harbi’ne girerken karşı cephede yer aldıklarından Britanya’nın işgali ilhaka çevirmesi diye izah edildi. Her halükârda ada Türkleri ve Rumlar birbirlerine girmeye başlamışlardı, henüz silah kullanılmadı ama silah kullanılması için 1950’lerde Türkiye’de kamuoyu ve Kıbrıs Türk halkının Yunanistan’ın ilhak taleplerine karşı çıkmaya başlaması yetti. Yerli Kıbrıs Türkleri Yunanların EOKA’cı hareketlerine karsı Britanya gücünü desteklemeye başladıkları anda çatışmalar ortaya çıktı. Türklerin ve Helen unsurun anlaşması ise mümkün değildi. Dünyanın bu parçasında azınlık unsura tahammül edilmez. Bu yıllarda Türkiye’de “Ya taksim ya ölüm” sloganları geçerliydi. Yunanistan Türklerin adada harekete geçmesiyle paniğe kapıldı. EOKA Türk unsurun Britanya polis ve idaresine teslim olmasını yoksa ölümle cezalandırılacağını ilan etmişti.
Fransa’ya destek gibi lüzumsuz hata
Nitekim siyasi suikastlara başladılar. Siyasi suikastlar Türk polis birliklerinin çok dışına yayılmaya başladı. Türkiye o tarihte henüz kendisinden beklenmeyecek bir cesaretle adaya müdahale etmek ihtiyacını hissetti. Burada bir tutarsızlık vardı. Bir yandan cesurane kararlar alınır, hatta adaya bir büyükelçi (Burhan Işın) temsilci olarak gönderilirken öbür taraftan da sözde diplomatik manevrayla güvenlik konseyi üyeleri kazanılmaya çalışılıyordu. Nitekim bu sıralarda Cezayir konusunda Fransa’nın desteklenmesi gibi lüzumsuz bir hata da işlendi.
Hukuk ve polislik okumanın nedenleri
1959 rejimi yani Zürih ve Londra anlaşmalarıyla ortaya çıkan ve Kıbrıs halkının yüzde 70 Rum, yüzde 30 Türk temsilciler tarafından idare edilmesini federal sınırlar tespit edilmemekle birlikte her iki tarafın da kendi cemaat meclislerinin kurulmasına, Makarios idaresi fevkalade tepki göstermeye başladı. Bu anayasanın işletilmez ve Kıbrıs halkının haklarını köstekleyici bir oyun olduğunu ileri sürüyorlardı. Türk Cemaati Meclisi Başkanı Rauf Denktaş İngiltere’de hukuk okuyan parlak bir hukukçuydu. İngiliz yönetimi boyunca iktisadi gücü ticaret ve sanayiye değil daha çok imparatorluktan kalma toprak sahipliğine dayanan ve adada da dağınık olarak yasayan Türk cemaatinin gençlerinin hukuk dalında ve polislikte okuyarak idarede söz sahibi olması dikkat çekicidir. Nitekim Makarios’un ikna edilemeyeceği anlaşıldı ve çift coğrafyalı değil ama çifte statülü cumhuriyetin 1960’larda EOKA hareketi ve buna karşı artık silahlı direnişe geçmeye başlayan Türkler arasında karanlık günlere gittiği görüldü. Türkiye o vakte kadar Kıbrıs Türklerinin sadece okullaşma ve yayınlarına yardım ediyordu. Giden güçlü eğitmenler ve milli eğitimin desteğiyle Kıbrıslıların iyi yetiştikleri ve kültürlerini korudukları açıktır.
Makarios’un Planına Anglosakson tepkisi
1960’tan sonra kaçınılmaz olarak askeri destek de işin içine girdi. 10 yıl kadar süren bu dönemde Kıbrıs halkının yer yer daha çok kuzeydeki belirli merkezlerde toplanmaya başladığı görülüyor ama nüfusun dağınıklığı henüz devam ediyordu. Bir Kıbrıslı olan Albay Girivas’ın EOKA’sı ve barışın teminatını sağlayan taraflardan biri olan Yunan tümeninin birlikte hareketiyle Kasım 1967’de ada kana bulandı. Daha evvel 1964’te Limasol, Baf ve Gaziveren’deki bu tip saldırılar Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması ve 9 Ağustos günü Türk jetlerinin müdahalesiyle bastırılmıştı. Bu kısmi müdahale ancak 1972’ye kadar etkisini duyurabilmiştir. Sorun çözülemedi, 1967’de gelen Yunan cuntasına bağlanan grup ve EOKA ayrı bir politika takip etmeye başladı. Makarios ise üçüncü dünya liderlerinin ekserisinin politikasını tekrarladı. Gayelerinin gerçekleşmesi için Sovyet Rusya’ya yanaştı. Bu politika onun durumunu Anglosakson dünyanın nezdinde sarstı. Kıbrıs çıkarması sırasında Kıbrıs Rumları ve Yunanistan’daki çevreler Kıbrıs Türklüğüne ve Türkiye’ye aşırı bir Amerikan ve hatta İsrail desteğinden söz ederler. Amerika’nın 1964’teki tutumunu terk ettiği açıktır. Johnson mektubu Türkiye’de birleşik cepheyle karşılaştı. Lakin Sovyet Rusya’nın ve Kıbrıs Rumları arasında kuvvetli olan AKEL’in (kendine özgü Kıbrıs Rum Komünist Partisi) varlığı ABD’nin Türk denkliği için geçerli bir neden değildir.
Mağusa’dan beklerken Girne’den çıkarma
Nitekim bu iddianın delilleri abartılmıştır. 1974 çıkarması Yunanistan ve Kıbrıs’ı en zayıf anında buldu. Makarios ve tarafları EOKA ile çatışmaya düşmüşlerdi. Yunanistan yakın tarihinin en karanlık günlerini yaşıyordu ve kıta Yunanistan’ına sosyalistler de muhafazakâr liberaller de yani Karamanlis’in partisi mevcut rejimle karşı karşıyaydı. Kıbrıs müdahalesi Türkiye’de askeri yönetimin yeni kurulan bazı birliklerinin etkin olduğunu gösterdi. Özellikle kara ordusunun eğitimi, komando tugayları, deniz kuvvetlerindeki yeni düzelmeler bunda etkindir. Strateji iyi saptanmıştı. Kıbrıs Rumları ve Yunan birliği Türkleri harita üzerinde en müsait yerden Mağusa’dan beklerken çıkarma Girne’den yapıldı ve iki safhada muvaffak oldu. O günden bugüne Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi olayı işgal olarak niteliyor. Dış dünya 15 Kasım 1983’te ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımıyor.
Türk tarafında yapılan hatalar
Fakat tanınmanın yolları değişmeye, kurumsallaşmış ilişkiler çoktandır ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu arada Türk tarafında da vahim hatalar yapıldı. Annan Planı’nın oylanması sırasında Kıbrıs Rum tarafının inatçı tavrı, Türk tarafında da kısmen adaya sonradan gelenler tarafından desteklenen görüşün reddine neden oldu. Yerleştirilen topluluğun içinde Kıbrıs’ın ekonomisine müspet katkısı görülenler daha çok Bulgaristan’dan getirtilen Balkanlı Türk unsurudur. Eğitim ve hayat tarzı bakımından yerlilerle daha iyi anlaşmaktadırlar.
Adadaki Türk varlığını gerekli kılan unsurlar
Kıbrıs artık stratejik önemi olan bir adadır. Suriye’de Rusya’nın yerleşmesi, İngiltere’nin adadaki üsleri, Akdeniz’de dolaşan üstün teknikli Amerikan filosu Kıbrıs’taki Türk varlığını gerekli kılmaktadır. Müdahalenin 44. yılında bunun üzerinde durmalıyız. 44 yılda çok şeyler değişti. Değişen dünyayı, Türkiye’yi ve Kıbrıs’ı anlamak lazım.