Bir yılı daha gride bırakırken, önümüzdeki yılda herkesin beklentileri ve öncelikle el atılmasını istediği sorunlar farklıdır.
1571’den beri yaşadığımız Kıbrıs adasında, varlığımızı sürdürmemizi garanti altına alınmasını sağlayacak bir statüye sahip olmamız her şeyin üzerindedir.
Varlığımızın sürdürmemizi garanti altına almadığımız takdirde, diğer gereksinimlerin hiç birinin de önemi olmayacak.
Bu nedenle bana göre, yeni yılda en öncelikli sorun, halkımızın belirsizlikten kurtarılması ve artık Kıbrıs sorunun konuşulmamasının sağlanmasıdır.
Kıbrıs sorununun çözümlenmemesinin nedeni statükonun devamının, Rum ve yandaşlarının çıkarına olmasından kaynaklanır.
1968’den beri bir anlaşma sağlanamamasının başlıca nedeni de, birleşme ve federasyonun TEK seçenek olarak dayatılmasıdır.
Yoksa etkili devlet ve kuruluşlar gerçekten Kıbrıs’ta iki halk arasında bir anlaşma yapılmasını isteselerdi, birkaç yıl sürdürülen görüşmelerde sonuç alınamadığını gördükleri zaman, masaya başka seçenekleri getirmeleri gerekirdi. Nitekim Kosova’da öyle yaptılar.
Ancak niyet çözümsüzlüğün devam ettirilmesi olduğu için, halen 52 yılda üzerinde anlaşma sağlanamayan birleşme zemininde görüşmelerin devam ettirilmesi dayatılmaktadır.
Aslında uluslararası kuruluşlar ve etkili devletler dünyadaki tüm uyuşmazlıkları kendi çıkarları doğrultusunda halledilmesini istedikleri için, sorunlar çözümlenmemekte ve anlaşma sağlanmamaktadır.
Yoksa iyi niyet ve hakça hareket edilmesi durumunda, dünyadaki tüm uyuşmazlıkların halledilmesi imkânsız değildir.
Hele Kıbrıs’ta 52 yıldan beri bir anlaşma yapılamamasının tek nedeni, statükodan yarar sağlamalarıdır.
Yoksa 1964’te Rumlar silah zoru ile iki halklı Kıbrıs cumhuriyetine el koydukları zaman, 3 garantör devlet olaylara müdahale etmeli ve asayişi yeniden tesis edilmeliydi.
Ayrıca Viyana anlaşması ile iki halkın ayrı bölgelerde toplanmasının sağlanmasından sonra, sorunun çözümü istenilseydi, yan yana iki devletli çözüm modeli ile, kalıcı olarak çözümlenecekti.
Etkili tarafların art niyetli olması nedeniyle, 1960’ta kurulan iki halklı Kıbrıs Cumhuriyetinin egemen eşit ortağı olmasına rağmen, ortaklıktan atılan Türk halkının kendi iradesi ile kurduğu yönetim tanınmadı.
Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlanmamız nedeniyle kurduğumuz devletinin tanınmaması, üstelik ambargolarla cezalandırılması dayanaksız ve olağanüstü haksızlıktır.
Güneyde sadece Rum halkını temsil eden yönetimin Kıbrıs cumhuriyeti kabul edilmesi, Rum-Yunan ve batılı emperyalistler bakımından sorunun çözümü anlamındadır.
Nitekim Yunanistan’ın eski başbakanı Simitis, 2004’de güneydeki yönetimin Avrupa Birliğine alınması nedeniyle, ENOSİS’in gerçekleştirildiğini ifade etmişti.
İki ortaktan bir olmamıza rağmen bizim onayımız alınmadan Kıbrıs’ın tümü, Avrupa birliğine alındı. Böylece ada etrafındaki hidrokarbon zenginliklerini de tek taraflı sahiplendiler.
Halen adanın kuzeyini de kontrolleri altına almak ve Türkiye’yi uzaklaştırılmak amacındadırlar.
İşte bu niyet ve hedefleri için 52 yılda bir anlaşma yapılması mümkün olmadığı halde, hala daha tek çözüm seçeneği olarak birleşme ve federasyonu dayatmaktadırlar.
Karşımızdakilerin art niyetli oyalama ve zaman kazanma tezgâhlarına karşı, biz de, sorunu kendimiz çözmeliyiz.
Bu çerçevede, Türk tarafı olarak, sadece belirlenecek kısa bir zaman dilimi içinde yan yan, egemen eşitliğe dayanan iki devletli çözüm seçeneğini görüşeceğimizi; kabul edilmemesi durumunda, savunma ve dış işlerimizde Türkiye’ye bağlı özerk devlet seçeneği ile sorunu kalıcı olarak çözeceğimizi bildirmeliyiz.
Kaybedilen zaman geri gelmez
- 30 Aralık 2020, 09:57
- 54
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi