Son günümüzün akşam üstünde Espasito kaleye çıktı.
Ben kaleyi daha önceki gelişlerimin birinde gezmiştim. Hem bu nedenle hem de yorulmamak için onunla gitmedim. Meydanda kaleye bakan banklardan birinde oturdum.
Bir eli annelerinin veya abilerinin elinde, beyaz düğün kıyafeti giyinmiş çocuklar geçti önümden; üç, dört, beş yaşında. Tebessüm saçıyorlardı.
“Benim her şeyim beyaz,” dedi bir tanesi önümden geçerken ama kime, Allah bilir.
Sonra gezide gördüğüm en güzel manzarayı gördüm:
Karşımdaki bankta, arkası kaleye dönük tek başına orta yaşlı, tesettürlü bir kadın oturuyordu. Çevresinde dolanan kızlı erkekli küçük çocuklar vardı, çiçekli bir bitkinin etrafında vızıldayan arılar gibi idiler.
Birdenbire çocuklar hep birlikte kadını kucakladı. Biri, bir kız, başını kadının sol omzuna dayadı. Biri, bir oğlan, arkasından kollarıyla kadını sardı. Bir başkası, bir kız çocuğu, başını göğsüne dayadı. İkisi kadını sağından kucakladı. Kadın sanki çadırdı, onlar da çadırı ayakta tutan ipler.
Öylece durdular. Kadın gülümseyerek onlara bir şeyler söylüyordu ama uzakta olduğum için ne dediğini duymadım.
Fotoğraflarını çekmek istedimse de rahatsız edeceğimi düşünerek yapmadım.
Gülümseyerek, modern giyinmiş iki kadın belirdi. Çocuklar onları görünce dağıldılar ve gelenlerin ellerine yapıştılar.
Galiba çocukları anneanneleriyle bırakıp kaleye çıkmış ve gezilerini bitirip geri dönmüş annelerdi. Tesettürlü kadın da kalktı. Hep birlikte, içimde hoş bir duygu bırakarak, az görülür bir huzur ve mutluluk tablosu, şehrin içine giren yollardan birine saptılar.
Hava soğumuş, serin bir rüzgâr çıkmıştı.
Gece olmaya başladığı için meydan kalabalığını kaybetmişti.
Şapkalı, gözlüklü adam KARS yazısının altında, aynı yerde bağdaş kurmuş kaval çalıyordu. Melodisiz bir şeydi çaldığı, ne modern ne eski. Genç bir çift yanından geçerken kadın eğilip önüne bir banknot bıraktı. Bir adam gelip üst başına oturdu. Adam çalmayı bıraktı ve onunla sohbete koyuldu. Sohbet uzadı. Belki ahbaptılar, belki ahbap oluyorlardı.
Sabahleyin erkence kahvaltı yapıp Ardahan’a gitmiştik. Delikanlılığımda Cahit Külebi’nin (1917-1997) “Edirne’den Ardahan’a kadar /Bir toprak uzanır,” mısralarıyla başlayan şiirini okuduğumdan beri orasını merak ediyordum.
Düş kırıklığı.
Ardahan bütün Anadolu kentleri gibi idi: Harika bir doğanın ortasında, harikalıktan uzak yapılarla dolu çirkin bir şehir. Oradan elmalarını merak ettiğim Posof’a gidelim istedim ama yolu uzatacağı için arabayı kullanan Espasito’nun vetosuna uğradım. Onun yerine Çıldır Gölü’ne gittik, sunduğu sakin güzelliğin çevresinde dolanarak Kars’a döndük.
Biraz üşüdüm. Hırkamın fermuarını boğazıma kadar çektim.
Birkaç dakika sonra Espasito eşkerdi.
“Tam yirmi beş dakika sürdü,” dedi.
“Ben birkaç saat burada oturmaya hazırlamıştım kendimi,” dedim, biraz abartarak. “Senin atlet olduğunu hesaba katmamışım.”
Puşkin Cafe’de Espasito için bir bardak Süryani şarabı molası verdik ve otele döndük.
Sn MM bana Kars gezisi biraz zorlama ile yapılmış geldi. Bilmem ben mi yanılıyorum. Kiralık arabayı kullanan Espasito, kaleye giden Espasito. Siz hep misafir sanatçı gibi seyretmişsiniz. Bence Kıbrıs, eski ada anılarınız çok daha ilgi çekici. Herkese musmutlu hafta sonları…
Serhat şehri Kars'tan selamlar. Şehrimiz çok çeşitli tarihi ve kültürel noktalara sahip olup, otellerimiz konforlu ve her türlü ihtiyaca cevap verebilecek niteliktedir. Saygılarımla.
Eski Kıbrıs anıları Metin Bey'in en güzel hikayelerini oluşturuyor. Onlar bambaşka.