Aile ortamında yaşamayan yaşlıların sağlık dışındaki, hatta belki sağlık dahil, en büyük problemi yalnızlıktır.
İleri toplumlar bu gerçeğin farkındadırlar. Oralarda devletlerin yaşlıların hayatını biraz olsun kolaylaştırmak için bütçeleri, kurumları, düzenlemeleri vardır.
İleri toplumlar zengin toplumlardır. Bu gibi girişimleri finanse edebilirler. Ama para kadar empatinin, kendini başkalarının yerine koyabilme yetisinin de önemi vardır.
İstanbul’da yaşadığım yıllarda dostum olan bir konsolosun eşi her hafta vaktinin bir bölümünü Balıklı Rum Huzurevi’ndeki yaşlıları ziyarete ayırdığını anlatmıştı bana. Başka konsolos eşleri ile paylaşıyormuş ziyaret günlerini.
KKTC’de bir kadın örgütünün başkanı olan arkadaşıma İstanbul’daki konsolos eşlerinin bu yardımseverliğini anlatmıştım. Hatta onu yıllardır tek başına kronik sızılar içinde yalnız yaşayan arkadaşım Galfa’yı ziyarete götürmüştüm.
Örgütü böyle ziyaretler düzenlemeyi düşünebilir miydi?
Düşünmezdi. Yemekler, geziler düzenliyorlar eğlencelerinden artan parayı seçtikleri bir veya birkaç hayır derneğine veriyorlardı. İyilik anlayışları orada başlayıp bitiyordu.
Lefkoşa Belediyesi’nin evinden çıkamayanlara öğle yemeği dağıttığını biliyorum. Bu övülesi bir girişim. Ama yemek yalnızlığı dağıtmaz.
Yalnızlık, depresyonun önemli bir habercisi ve nedenidir.
“Yalnızlığa ‘Sessiz Katil’ denir” diyor stajyer psikolog kızım Sara.
Sara çıraklığı sırasında tecrübe kazanmak için bir ara yalnız yaşayanlara karşılıksız yardım sağlayan bir kuruluşta çalıştı. Kimilerini parka, kimilerini alışverişe götürüyor, kimileri ile sadece oturup konuşuyordu.
“Onlardan ayrılmamı istemiyorlardı,” diye anlattı bana. “Alışverişten sonra hemen hemen her zaman benimle oturup kahve içmek veya bana yemek ısmarlamak istiyorlardı. Bana çiçek alıyorlardı.”
Sara İngiltere’de hükûmetin ve hayır kurumlarının bu sınıfa giren insanlara destek olduğunu anlattı. Onlara para yardımı yapılıyormuş, haftada birkaç saat ziyaret ayarlanıyormuş. Bu sahada faaliyet gösteren birçok hayır kurumu varmış, birçok insan gönüllü olarak bu kurumlarda çalışıyormuş.
“Beni en çok şoke eden şey bu insanların akrabaları olması ama ziyarete hiç gelmemeleri oldu,” dedi. “Bunda kabahatin tamamı akrabalara ait değil. Yalnız yaşayanlar, özellikle sızılı bir hastalık yaşıyorlarsa aksi oluyorlar, ters ve kırıcı konuşuyorlar.”
Yaşlı yalnızlar bir sorun ve ne yazık ki bu soruna yaklaşmakta, başka birçok sosyal sorunda olduğu gibi, geri ve duyarsızız.
“Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
“Ne açar kimse kapım bâd-i sabâdan gayrı”
Fuzuli (1480 veya 1494 – 1556) bu satırları kendisi için yazmıştı, ama bugün sayısız yaşlı yalnız insanın marşı olabilir.
"Yalnızlık Allah'a mahsus, her canlı bir eş arar. Taşın kalbi yok ama, onu bile yosun sarar." Hz. Mevlana