Kıbrıs sorununun çözümünü gönülden arzulayan insanlarız...
Çünkü; içimizde ırkçı, fanatik duygular yoktur...
Çünkü; Kıbrıslı Türkler bağışlayıcıdır...
Geçmişte büyük acılar çeken insanlar olarak; bunların bir daha tekrarlanmayacağını düşündüğümüz içindir...
Yaşanan bunca acı olaydan sonra Kıbrıslı Rumların ‘ırkçı, şöven’ yaklaşımlardan uzaklaştığını düşündüğümüz veya kendimizi bu konuda aldatmamızdandır...
Maraş’ı mı istiyorlar?..
“Zaten onlarındır” düşüncesiyle “evet” diyoruz...
Güzelyurt’un verilmesine de “evet”...
Limasol, Larnaka ve Baf’taki mülklerimizden vazgeçtiğimiz için Girne’nin bizde kalmasını istememizden daha doğal ne olabilir ki?..
Eğer hala Girne’yi istiyorlarsa, o zaman iki bölgeliliğin nasıl oluşacağını bizlere anlatmak zorundadırlar...
Yönetim şekli önemli
Toprak tavizini bir kenara bırakalım...
Rum müzakereci ‘Dönüşümlü Başkanlık olmaz” diyor...
Neden?..
Demokratik değil de ondan!!!
Yani gelecek olan seçimle gelmeli...
Senin nüfusun 800 bin, benimkisi 200 bin...
Senin insanın benimle ‘evlenmek’ istemiyor...
Birlikte çalışmaya, üretmeye, dans etmeye karşı...
Bu şekilde şartlandırılan insan seçimde bana mı oy verecek?..
Kesinlikle vermez...
Öyleyse sadece Kıbrıslı Rumlar ‘Devlet Başkanı’ olabilecek...
Onu da kabullenelim
Hadi bir ‘iyi niyet’ gösterisi daha olsun...
Anastasiadis varsın bizim de Cumhurbaşkanımız olsun...
Ama yardımcısı Hüsnü Bey’in görev ve yetkilerini kısıtlamasın...
Ne diyor Rum müzakereci?..
Cumhurbaşkan Yardımcısı’nın ‘veto hakkı’ olamaz...
Vay vay vay...
Öyleyse niye o sandalyede otursun Hüsnü Bey?..
Kartvizit basıp, etrafa dağıtmak için mi?..
Olmaz öyle şey...
Kukla Cumhurbaşkan Yardımcısını biz ne yapalım?..
1960 ortaklığında ‘veto hakkı’ olduğu halde, Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları önleyememişti Dr.Fazıl Küçük...
Şimdi bizleri 1960’ın da gerisine götürme teklifini 1 Nisan şakası olarak kabul ediyoruz!..
Kukla bakanlar
Rum tarafı, Bakanlar Kurulu’nun 10 kişiden oluşmasını öneriyor...
Kabul ediyoruz...
Ama 7’si Rum, 3’ü Türk...
Onu da kabul ediyoruz...
Ama, kararlar basit çoğunluğa göre alınacak!!!
Ne demek yani?..
Altı kişi “evet” derse, karar alınabilecek...
Böylesi bir durumda Cumhurbaşkan Yardımcısı gibi 3 Türk bakan ‘kukla’ durumuna düşecek...
Adam kartvizit taşısın veya makam aracının arka koltuğunda otursun diye bunu yapar mı?..
Derelerin yönü değişti
Anastasiadis, sırf kilisenin, Papadopulos’un, Omiru ve Lillikas’ın desteğini alabilmek için bizi mercimek gibi küçültmeye çalışıyor...
Hayret verici bir durum...
Kuzey Kıbrıs’a bir gelse ve etrafı dolaşabilse, burada güneydekinden daha çok makam aracı olduğunu görecek...
Sonra düşüp bayılacak...
Sayın Anastasiadis...
Kuzey’de Cumhurbaşkanı’nın 2-3 tane...
Başbakan ve bakanların çoğunda ikişer tane makam aracı var...
Bırakın bakanları, müsteşarlar ve müdürler, kurum yöneticileri resmi araçların arka koltuğunda oturuyor...
“Çek oğlum Çatalköy balıkçısına” dedikleri zaman şoför basıyor gaza gidiyor...
Deluks arabada dünya birincisi
Makam aracı olayını bırakalım ve lüks otolara geçelim...
Kuzey Kıbrıs, nüfus oranına bakıldığı zaman, Almanlardan daha çok Mercedes ve BMW kullanan bir ülke...
Öyle memurlar var ki; eşlerinin servetinden dolayı devlet dairesine Şaroke ile gidiyor...
Şimdi çözüm olacak diye bu insanları attan indirip, eşeğe mi bindireceğiz?..
Anastasiadis; iklim koşullarının değiştirmesi nedeniyle derelerin de yön değiştirmiş olabileceğini unutuyor galiba...
Kıbrıslı Türkler ‘sırf çözüm olsun’ diye, geleceğini karartmayı göze alabilir mi Allah aşkına?..
Kesinlikle olmaz...
Öyleyse sadede gelelim...
Eşit iki halkın birarada ve barış içinde yaşayabileceği bir formül üzerinde uzlaşalım...
Kıbrıslı Türklerin barış duygularını istismar etmeyelim...
Ama uzlaşma niyeti yoksa, onu da açık yüreklilikle söyleyelim...
İnsanları boş yere umutlandırmayalım...