banner564

İşte bizim hikayemiz

  Liderler mutlu ve umutlu...
  Çünkü müzakere süreci iyi gidiyor...
  Türkiye’deki siyasi gelişmelerin bu sürece olumsuz etki yapmadığı belirtiliyor...
  Ve güneydeki seçimlerin 22 Mayıs’ta yapılması sonrasında sürecin daha da hızlanacağı anlaşılıyor...
  Hatta Rum basınının iddiasına göre; iki liderin ortak açıklama yaparak ‘uzlaşılan konuları’ açıklamaları bekleniyor...
  Kuşkusuz; bu sürecin en iyi ve en sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasını istiyoruz...
  Kıbrıslı Türkler olarak 1974 öncesinde çok büyük acılar yaşadık...
  Rumlara sorarsanız, onlar da 1974 sonrasında acı yaşadıklarını söylüyorlar...
  Bu da doğru...
  Ne var ki; 1974’ü davet eden, 1963’te başlayan saldırılar ve sonrasında Yunan faşist cuntasının darbesiydi...
  Bu gerçekleri herkesin bilmesi ve daima söylemesi gerekiyor...
  Çünkü Rum okullarında, 1974 öncesindeki olaylardan söz edilmiyor...
  Kıbrıs sorununun 20 Temmuz 1974’te ‘Türkiye’nin işgali (!)’ ile başladığı öğretiliyor...
  Şimdiki Rum lideri Nikos Anastasiadis, Akıncı ile müzakere masasında ‘olumlu adımlar’ attığını söylemekle birlikte, Rum eğitim sisteminin değiştirilmesine yönelik hiçbir şey yapmadı...
  Tam tersi, 15 Temmuz 1974 darbesinin okutulmasını da kaldırdı...
  Yeni doğan Rum çocukları 15 Temmuz 1974’ü hiçbir zaman öğrenmeyecek...
  Çözüm olsun, ya da olmasın yeni doğanlar da, şimdikiler gibi Kıbrıs’taki felaketin 20 Temmuz 1974’teki Türk askeri harekatı olduğunu öğrenecekler...
  Ve bizlere karşı hiçbir zaman yakınlık göstermeyecekler...
  Bizlerle dostluk kurmaya yanaşmayacaklar...
  Hatta içlerindeki düşmanlık duygularını yok etmeyecekler...
  Bunu herkes biliyor...
  
Peki bu çözüm nasıl yaşayacak?
 
  Kıbrıslı Türkler affedicidir...
  Kızıp, bağırsa da bir süre sonra değişen, affedebilen ve kin tutmayan insanlardır...
  Yaşanan büyük acılara karşın 24 Nisan 2004 referandumda Annan Planı’na “evet” diyen bir toplumda kin ve nefret duygusu aranmaz...
  Yeniden göç etme ve sıkıntıya düşme pahasına “evet” diyen bu halka, Türkiye dışında hiç kimse yardımcı olmadı...
  Hatta kendi yöneticileri ve sivil toplum örgütleri dahi bu halka doğru dürüst hizmet etmedi...
  Elde edilen paha biçilmez olanaklara karşın burada Avrupa standartlarında bir yaşam düzeni kurulmadı...
  Bugün oldu yağmur yağdığında kentlerimiz sular altında kalıyorsa...
  Kanalizasyon boruları tıkanıyor, kentlerimiz lağım sularıyla yıkanıyorsa...
  Otobüs terminallerimizin çatılarında hala asbestli malzemeler duruyorsa...
  Sütümüz içilemez, hellimimiz yenilemez duruma gelmişse...
  Hayvanlarımız hastalıktan kırılıyorsa...
  Ekmeklerimizin kalitesi sorgulanıyorsa...
  Musluklarımızdan kirli sular akıyorsa...
  İnsanlar çocuklarını götürebilecek bir Lunapark dahi bulamıyor ve çareyi güneyde arıyorsa...
  Dağlarımızın oyulmasına, ormanlarımızın, sahillerimizin çöplük haline getirilmesine göz yumuluyorsa...
  İnsanlar elbette mutlu olamazlar...
  Ve öyle bir noktaya gelirler ki; geleceğini tehlikeye atacağını bildikleri planlara dahi “evet” demek zorunda kalırlar...
  Hikayemizin özeti budur...

       ****
  Fedakar ve cefakar analar
  Bugün anneler günüdür...
  Klasik kutlamalardan daha ziyade, onları hatırlamak, saymak ve sevmektir önemli olan...
  Bu ülkede eşini, evladını şehit veren analar vardır...
  Yürekleri acılarla doludur...
  Göçmenlik yaşayan, yeni bir hayat kurarken çocukları için bir o kadar daha fedakarlık yapmak zorunda kalan analarımıza çok şey borçluyuz...
  Tüm analara sevgi ve saygılarımızı gönderiyoruz...
  
YORUM EKLE
YORUMLAR
Ulviye Bereket
Ulviye Bereket - 9 yıl Önce

Kelimesi kelimesine bütün yazdıklarınıza katılıyorum.
Yalnız 1957-58 olaylarından bahsetmemenize şaştım.
Diline saglık. Keşke nüfusumuzun yüzde onu böyle düşünse.

banner608

banner473