Bir günde yüzlerce defa duyduğumuz bu argüman, Filistin sorununun çözümü için “temel bir varsayım” haline getirilmek isteniyor.
Benzer bir argüman Kıbrıs Rum tarafında da var: Rumlara sorarsanız Kıbrıs’ın Türkler tarafından ilk işgali 1578’de yaşandı. Sonra kurtarır gibi oldular ama 1974’ye yeni bir işgal ile sorun daha da büyüdü! Bu işgal sorunu hala devam ediyor: “Kıbrıs, Türkiye’nin işgali altında…”
Wilders, Avrupa’nın Müslümanlar tarafından işgal edilmekte olduğunu ileri sürüyor. Anadolu da Türkler tarafından işgal edilmişti zaten…
Bütün bunların karşı argümanları da üretilebilir… Kimi Türkçüler, Türklerin Anadolu’ya gelişinin Malazgrit savaşı ile başlamadığını, daha önce Anadolu’da yaşamış olan kavimlerin de Türk olduğunu ileri sürerler. Amerika kıtasındaki yerliler de Türk’tür zaten!
Güncel bir sorun olduğu için Filistin’in işgal altında olduğunu her duyduğumda düşünceye dalıyorum, tarih bilgimi sınamaya çalışıyorum: Bu işgal ne zaman başladı? 1948-49’da mı; yoksa 1967’de mi? Arap tarafı, Filistin Arap devleti için 1967 sınırlarının esas alınması gerektiğinden söz ediyor… Filistin’in neresi işgal altındadır; neresi değildir?
Ortada çok soru var ya; İsrail tarafı bu sorulara yanıt olarak Filistin’in hiçbir zaman Arap olmadığını ileri süren açıklamalar yapıyor. Dinci Yahudiler, Filistin topraklarının 3000 yıl önce Yahudilere ait olduğunu ileri sürerek ve bu toprakların kendilerine “tanrıları tarafından vaat edildiğini” ifade ederek saldırganlıklarına “haklılık” kazandırmaya çalışıyorlar.
Gazze’de olanları izlemeye çalışırken çocuklarını kaybeden annelerin veya sokakta oynaması gereken çocukların ölümlere aldırmadan savaşmaktan söz eden videolar kaydetmeleri, insanın tüylerini diken diken ediyor.
Eskiden savaşların “haklı” ve “haksız” olarak ayrılabileceğini düşünürdüm. Halkı savaşlar, yurdu işgal edilen insanların işgalciye karşı sürdürdükleri savaşlar olarak tanımlanabilir. Artık kuşkuluyum… Kim işgalci, kim değil; bilemiyorum! Görüyoruz ki hiçbir toprak parçası tam olarak kavme veya topluluğa ait olmamış… Aslında bugünkü duygularımız ile sınırlarını belirlediğimiz toplulukların geçmişte aynı şekilde var olmadıklarını da biliyoruz. “Türk” diyoruz da, bize ne zamandan beri “Türk” dendiğini tam olarak saptayamıyoruz.
Tarihe meraklıyım… Nereden gelip nereye gittiğimizi de merak ederim… Ama tarihin derinlerine dalıp bugünkü savaşları haklı veya haksız göstermeye kalkışmak, bugünü savaşarak geçirdiğimiz yetmezmiş gibi çocuklarımızı da tehlikeye atarak onları “savaşçı birer militan” olarak yetiştirmeye yol açıyor.
Aslında hayalini kurmamız gereken şey, her ülkenin doğal sınırları içinde yaşayan insanların yurttaşlık haklarından eşit olarak yararlanacakları “demokratik devletler” kurulmasıdır ama böyle bir ideal için uğraşmak şimdiki durumda tam anlamı ile “ham bir hayaldir”. Örneğin, nehirden denize kadar olan bütün Filistin’de tek bir devlet oluşturmaya kalkarsanız bu sorunu bitirebilir misiniz? Bitiremezsiniz herhalde! Onların savaşmak için yeterli nedenleri vardır çünkü… Onlar, böyle bir devletin yurttaşları olmanın hayalini kurmak yerine, tanrılarına nasıl hizmet edeceklerinin peşinde koşuyorlar.
Bunların sadece Filistin sorununu anlamak için yazmadım… Dönüp kendimize bakmamıza yardımcı olmalarını da istiyorum: Bize ait olduğunu düşündüğümüz şeyler hakkında kuşku duymamız gerekmez mi? Bunları başkaları ile paylaşmaya açık olsak, dünya biraz daha iyi yaşanabilir bir yere dönüşmez mi?
Bugünün kavgalarını bir kenara bırakarak ve hatta “insanlığımızı unutarak” biraz daha fazla “hayvan gibi yaşamaya” çalışsak; kültürel değerlerimizin kurbanları olmak yerine bu değerleri de dönüştürerek tek bir dünya düzenine hazırlansak daha mutlu olmaz mıyız?
Siz ne düşüneceksiniz bilmem ama ben, Dünyanın kimsemize ait olmadığını, hepimiz için “geçici bir konak” olduğunu düşünerek yeni bir başlangıç yapabileceğimizi sanıyorum…
 
İnsanlar var olduklarından beri toprak için savaşıyorlar galiba… Neresi kime aitti, bilmiyoruz; durmadan savaşıyoruz!