Ana muhalefet lideri iken Annan Planı’nın savunucusu olan Nikos Anastasiadis; Cumhurbaşkanı seçildikten sonra inanılmaz bir değişim içine girdi...
Tıpkı Hristofyas gibi...
Belli ki; Makarios’un ruhu, saraya giren herkesi etkiliyor...
Anastasiadis; KKTC Cuımhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile müzakereleri başlatmak yerine ortaya bir şart koydu ve bunun adına ‘ortak metin’ dedi...
Amacı; bir an önce çözüm değil, zaman kazanmak...
Ve bunu yaparken de, Türk tarafını suçlu göstermek...
Tüm konuların tartışılmasını beklemeden, belirli konularda tavizler koparmak...
“Tek egemenliği, tek devleti, tek vatandaşlığı kabul et, diğer konuları görüşme masasında ele alırız” diyor...
Halbuki; sorunun tamamını ele almak ve bir defada bitirmek doğru olandır...
Bunun için de 40 yıl daha beklenmesine gerek yoktur...
Bugüne kadar ortaya çıkan planların en kapsamlısı olan Annan Planı’nı temel kabul edip, üzerinde ufak, tefek düzeltmeler yaparak yeniden referanduma gidilmelidir...
Üstelik; Annan Planı Anastasiadis tarafından kabul edilmişti...
Tarihi hata yaptılar
Eğer Annan Planı, CTP’nin yoldaşı AKEL Lideri Hristofyas tarafından da kabul edilseydi, uluslararası tüm toplantılarda şikayet ettikleri Türk askeri adada kalmazdı...
Yüz binden fazla Kıbrıslı Rum eski mülklerine dönerdi...
Ayrıca bugünkü ekonomik sıkıntılar yaşanmazdı...
Yalan mı?..
Kıbrıs sorunu çözülmüş olsaydı, sadece Maraş’ın açılmasıyla bu ülke turizmde patlama yaşardı...
Her iki toplum da ekonomik açıdan güçlenirdi...
İşsiz insan kalmazdı...
Mülkler iki, hatta üç misli değer kazanırdı...
Kilise boş durmadı
Ne var ki; faşizm buna izin vermedi...
Özellikle kilisenin yaydığı korkular nedeniyle Kıbrıslı Rumlar tarihi bir fırsatı yok etti...
Hristofyas; Cumhurbaşkanlığı’na seçilen ilk komünist liderdi...
Ve öncelikli hedefi Kıbrıs sorununu çözmekti...
Bunu başaramadı...
Kıbrıslı Türklerle (birkaç kişi dışında) iletişim kuramadı...
Çözüm konusunda insiyatif almadı...
Ve beş yıllık süre içinde çözümü gerçekleştirme imkanı bulamadı...
Şimdi ne yapılmalı
AB’ye üye olmuş bir ülkenin bölünmüşlüğünü kimse istemez...
Ve AB’nin Kıbrıs’la ilgili politikası bütünleşmeye yöneliktir...
Ancak, ‘ortak metin’ diyerek, oyalama taktikleri devam eder ve çözüm konusunda uzlaşı sağlanamazsa, o zaman kalıcı bölünmüşlük söz konusudur...
Bunun adına ister ‘B Planı’ deyin, isterse başka bir isim koyun, iki seçenekten biridir...
Tekrar ediyorum...
Bizim ilk tercihimiz kalıcı bir çözümdür...
Ama olmuyorsa, bu kez ‘bölünmüşlüğün’ müzakeresi başlatılmalıdır...