Çok iri ve büyük lakırdılar kullanmak bu iktidar sahiplerinin en büyük meziyetidir.
Ulusal ve manevi değerleri istismar ederek, en büyük vatanperver pozlarına giren bu iktidar sahiplerinin en büyük sözü, "Devleti yaşatacağızdır."
Diğer temel unsurları bir yere bıraktım. Ama bu iktidarın en basitinden halkı ve kamu düzenini doğrudan ilgilendiren kamunun mesai saatleri ile ilgili düzenlemede içine girdiği trajikomik hal üzerinden bu lakırdılarına bakmak lazımdır.
Bu Hükümet, dur otur mesai saatleri düzenlemesi ilan ediyor.
Her ilandan sonra da memlekette bir tantana başlıyor.
Sendikalar ayağa kalkıyor. Grevler, tepkiler. Bunun üzerine çart çurtla tepki gösteren sendikalara dönük, sert sert sözler söylüyor bu hükümet.
Maaşlarınızdan %3 kesinti yapalım, yok profesyonel sendikacı sayısını azaltacağız! Hayda, al bir başka tartışma ortamı.
Sonra Hükümet oturuyor, kendi ilan ettiği mesai saatlerini, yarım saat, on beş dakika öteleyen yeni kararlar açıklıyor.
Sonra güya sendikalarla antlaşma yapmak için masalar kuruyor.
Bu yeni durumu eleştirmek veya desteklemek içinde kamuoyunda tartışmalar başlıyor.
Hükümetin bu açıklamalarını ciddiye alıp, konu ile ilgili olumlu veya olumsuz yorum ve değerlendirme yapanlar, bir bakıyor ki bir hafta sonra Hükümet ilan ettiği bu yeni mesai saati düzenlemesini de ötelemiş.
Destekleyenler elleri böğründe kalıyor. Eleştirenlerde çok ucuz bir başarı elde etme sarhoşluğuna düşüyor.
Böylece yeniden ilk noktaya dönüş oluşuyor.
Aynı kısırlıkta eski tartışmalar yeniden başlıyor.
Bunca hay huydan sonra en son Hükümet, bu konuda sendikalarla masa kurmuş oturmuş ve törenle de antlaşma imzalanmış haberleri ortalığı sardı.
Bu antlaşma üzerine Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Sendika Başkanları demeç üzerine demeçler verdiler. Nede güzel sözler edildi. Ne olmuş?
1 Mart'ta yeni mesai saatları uygulanacakmış! Herkes, "Hadi be böyle olsun da bu tatsız iş bitsin" dedi.
Sonra. Hop, 28 Şubat akşamı haber portallarına haber düşüyor.
1 Mart'ta uygulanacağı açıklanan bu yeni mesai saatlari de ötelenmiş.
Çünkü, Yasa istermiş. Vay ki ne vay.
Bunun yasa istediğini bilmezmiydin?
Bütün bunları da yapanlar o iri iri "devleti yaşatacağız" lakırdılarını gece gündüz söyleyenler.
Bunu dahi yüzüne gözünüze bulaştıranın o iri iri sözlerinin ne değeri olur?
Bam teli
Ha gelelim işin bam teline. Bu iş neden böyle?
Çünkü Ali Cengiz oyunu var.
Türkiye ile imzalanan protokole göre Eylül 2016’da bu mesai işini düzenleyecekleri sözünü verdiler. Olmadı, yapmadılar.
Ne zaman Türkiye'den ciddi uyarı ve mektup geldi. Bunun üzerine yola çıktılar.
Bu ilkel ayak oyunlarına başladılar.
Sonuçta 28 Şubat akşamı da o açıklama ile perdesini kapattıkları bu son oyuna başvurdular.
Daha evvel oturdular anlaştılar, sendikalarla. Yeni Kış ve Yaz mesai düzenlemesi yaptıklarını ilan ettiler. Uygulama tarihi olarakta 1 Mart'ı ilan ettiler.
Herkes buna inandı. Tüm halk ve insanlar da buna inandı.
Bu tavrı bekleyen Türkiye'de hali ile inandı.
Böylece bu adımı bekleyen Türkiye desteğini verdi ve Şubat ayını da atlattılar ve maaşları ödediler.
Bu iş garantiye alınır alınmaz, hemen 28 Şubat akşamı açıklama geldi. 1 Mart'ta yürürlüğe girecek uygulama yasal değişiklik istediği için eski mesai saatlerinin geçerli olduğunu ilan ettiler…
Yani, ilan ettikleri yeni mesai saatlerini bir kez daha ötelediler.
Yani herkesi maskara yerine koydular.
Üstelik bakın. Bu yeni maskaralığı dönük ne basından, ne sendikalardan, ne muhalefetten bir tepki de gelmedi. Çünkü işin fıcırığı çıktı.
İşte en büyük tehlike budur. Duyarsızlık artık yer etti.
İşte bu denli ilkel bir iş üretenlerin bu önemli konuda dahi duyarsızlığı geliştirmeleri ile o iri iri sözlerle ifade ettikleri, "devleti yaşatacağız" lakırdılarına duyarlılık ne kadar olur? Buna dönük olarakta yabancılaşmayı pekiştirirler. Bu işi dahi yüzüne gözüne bulaştıranların o iri iri lakırdılarına kim inanır?