Kendi coğrafyamızda hala daha coğrafya bilimi, eğitim ve öğretim sistemi içinde öngörülen sıradan bir ders olarak düşünülmektedir. Bu anlayış çerçevesinde coğrafya dersleri, eski yaklaşımlardan biri olan Tasvir Coğrafyası olarak ele alınmaktadır. Bizler de doğal olarak günlük konuşmalarımızda coğrafyayı bu yönde kullanmaktayız. Kurak bölgeler, avlanma bölgeleri, koruma altına alınan Karpaz Bölgesi gibi…
Dünya’nın büyük kısmının denizlerle kaplı olması dolayısıyla, coğrafyayı geliştiren önemli katkılar öncelikle deniz keşiflerinden geldi. Özellikle pusulanın kullanılmaya başlaması daha uzak denizlere gidilebilmesini sağladı. Rönesans ile başlayan keşif gezileriyle Dünya’nın bilinmeyen kısımları bilinir hale gelmeye ve fiziksel boyutu insanoğlu için daha da genişlemeye başladı. Denizci Henry’nin başlattığı coğrafya keşifleri Bartholomeu Dias (1451-1500), Kristof Kolomb (1451-1506), Vasco da Gama (1469-1524), Amerigo Vespucci (1454-1512) ve Ferdinand Magellan (1480-1521) tarafından sürdürüldü. Bu dönemde bilinen Dünya yüzeyi iki katına çıktı ve bu keşifler sonucunda arktik bölgeler, çöller, tropik dünya, yeni iklimler ve doğanın yeni yüzleri ile tanışıldı. Coğrafya kavramı bu dönemde insan zihninde mekân tasviri olarak algılanmaktaydı. Bu dönemde coğrafya yerleşim yerleri, limanlar, dağlar, nehirler coğrafyanın ilgi alanını oluştururken, giderek iklim, nüfus, insan, ekonomi, madenler de coğrafyanın içine girdi ve böylelikle gündelik yaşam ve coğrafi çevre arasındaki ilişkiler öne çıkmaya başladı.
Coğrafya biliminden en üst düzeyde istifade edilebilmesi için onun anlam, içerik, araç-gereç ve metot olarak çağdaş düzeyde doğru kavranması ile mümkün olacaktır. Bu nedenle Avrupa ülkelerinde coğrafya dersleri, sosyal yaşantının karşılaştığı problemlerin çözümüne odaklanmıştır. İngiliz eğitim sistemindeki coğrafya dersleri içerisinde küreselleşme konusu işlenmektedir, örneğin;
Küreselleşmenin, insan ve mekânın etkileşimin günümüzdeki şekli olduğunu ve küreselleşme ifadesinin yeni bir terim olmadığını anlatmaktadır. İnsanların yıllarca seyahat ederek ticaret yaptıkları, fikirler paylaştıkları ve farklı ülkelerdeki insanlarla etkileşim içinde oldukları açıklanmaktadır. Yaşadığımız yüzyılda küreselleşmenin etkisi, gelişen teknoloji ile ulaşım ve iletişim imkânlarını hızlandırırken, ticaret, fikir paylaşımları ve kültürlerin yayılması için gerekli bağlantılarda öğretilmektedir. Kısaca Rönesans döneminde dünya somut olarak büyürken, küreselleşme sürecinde soyut olarak küçülmeye başladığını İngiliz coğrafya eğitimi sürecinden geçen öğrencilere anlatılmaktadır.
Küresel ticaret ağını ele alırsak günümüzde hiçbir ülke üretim yapmak için tüm materyallere sahip değildirler. Bu yüzden mal ve hizmet alımları için dünya ülkeleri birbirlerine güvenmek zorundadırlar. Bu gibi durumlarda ticaret hacmini artırmak isteyen ülkeler bir araya gelip, ticaret grubu oluştururlar. Küresel ticaret, üretim aşamasından satış noktasına kadar, zincir gibi birbiri ile bağlantılı aşamalardan geçmektedirler. Örneğin bir ürünü tasarımını Japonlar yaparken, hammaddesini Pakistan sağlamaktadır. Bu ürün ucuz işçiliğinden dolayı Çin’de üretildikten sonra, İngiltere’de satışa sunulmaktadır.
Bu öğreti sonucunda coğrafi bilgi, insan-mekân etkileşimi olarak ele alınırken, öğrencilerde küreselleşme sürecini çok daha kolay kavrayabilmektedirler. Ülke olarak sosyo-ekonomik ve siyasal açıdan kalkınmamıza önemli katkı sağlayacak olan coğrafya derslerinin yeniden yapılandırılması dileklerimle herkese iyi pazarlar.