banner564

İnsan bir sormaz mı?..

  Televizyonlarda ‘kamu spotları’ dönüyor...
  Sürekli aynı slogan:
  Sigara ve alkol insan sağlığına zararlıdır...
  Bunu küçük çocuklar da biliyor...
  Ama önüne geçilemiyor...
  Kuşkusuz; sigara ve alkol bağımlılığının birçok nedeni vardır...
  Birincisi ‘Kıbrıs’ kültürü...
   Siyasiler ve işadamları önemli konuları meyhane masalarında çözüyor...
   Birçok insan iki tek atınca cesaretleniyor ve “yaparız, yıkarız, vururuz, keseriz” diyerek, olmayacak şeylere ‘olur’ garantisi veriyor...
   Meyhane masalarında bazı notlar da alınıyor...
   Sabah uyanınca, nereye, ne yazdığını hatırlamıyor...
   Ama olsun...
   Bu kültür,bizlere özel...
   Bazı insanlar, sevindikleri zamanlarda, bazıları üzüldüklerinde; siyasiler ve işadamları gibi soluğu meyhanede alır...
   Masanın donatılmış olması şart...
   Humus, tahin, cacık, kuru bakla, böğrülce, haşlanmış dil, samarella, peynir, çakıstes, pancar, patates... 
   İlerleyen saatlerde kızarmış ciğer, dalak, uykuluk, pide arasında pastırma, hellim, tavuk suyunda makarna, hatta bulgur pilavı ve bumbar...
   Bu kadarla da kalmıyor...
   Sırada kebap çeşitleri var...
   Tavuk ve et şiş, pirzola ve köfte...
   Kuşkusuz bu kadar mezeyi eritebilecek oranda alkole gerek duyuluyor...
   Bir taraftan bol gıda...
   Diğer yandan aşırı derecede alkol...
   Tansiyon ve kolestol tavan yapıyor...
Çocuklar korunmuyor
   Burada en önemli sorun, Kıbrıs kültürüne uyumlu olarak küçük çocukların da aileleriyle birlikte içkili meyhanelere götürülmesidir...
   Kapalı mekanlarda sigara yasağının uygulanmadığı ülkemizde, ailesiyle birlikte meyhaneye giden 5 yaşındaki çocuk çocuk zaman içinde alkole ve sigaraya alışıyor...
   Anne-babası ‘çın çın’ diyerek vurdukça, onun da işdahı kabarıyor...
   Ve 15 yaşına gelince, arkadaşlarıyla ‘çın çın’ yapmaya başlıyor...
   Özellikle sigara ve uyuşturucu tüketiminin artmasının en önemli nedenlerinden biri devletin ciddiyetsizliğidir...
   Birçok gelişmiş ülkede 20 yaşın altındaki gençler,  ‘alkol satışı yapılan’ yerlere giremiyor...
   Bizdeki gibi meyhanelere, restoranlara götürülmüyor...
   Cezası ağır olduğu için işletmeler de bu kuralı katı bir şekilde uyguluyor...
   Bizde ise, ülke yönetimini eline geçirenler, ‘sigara ve alkol insan sağlığına zararlıdır” sloganıyla ‘sorumluluklarını’ yerine getirdiklerine inanıyor...
   “Ne yapalım uyardığımız halde halk bizi dinlemiyor” diyerek, sorumluluktan kaçmaya çalışıyor...
   Halk sizi dinlemiyor, çünkü sizler iyi örnek olmuyorsunuz...
   Küçük çocukların içkili yerlere girmesini engellemiyorsunuz...
   Kapalı alanlarda sigara içilmesini önlemiyorsunuz...
Daha zararlıları da var
   Kuşkusuz, sigara ve alkolden daha zararlıları da var...
   Sakın olmaz demeyin...
   Yediğimiz sebzelerin üretiminde kullanılan zehirler vardır...
   Böcekler ısırmasın diye öldürücü ilaçlar kullanılıyor...
   Mahsulü erken toplayabilmek için de bol tafafından hormon veriliyor...
   Eğer hormon olmasaydı, kasım ayında piyasaya enginar çıkar mıydı?..
   Elbette çıkmazdı...
   Peki bunu sorgulayan yok mu bu ülkede?..
   Bu enginar nasıl yetişiyor?..
   Yetişmesi için ne tür ilaçlar kullanılıyor?..
   Soran olmuyor mu?..
   Vatandaşı koruyacak önlemleri almak devletin görevi değil midir?..
   Haftalardır bu ülkede hayvan hastalıklarını konuşuyoruz...
   Yüz binden fazla kuzuda Scarpi ve Maedi Visna hastalığı var...
   Büyük başlarda Brucella...
   Yetmezmiş gibi Karpaz’ın  bazı köylerinde LSD hastalığı görüldü...
   Çok sayıda hayvan itlaf edildi...
   Ya edilmeyenler?..
   Hastalıklı hayvanların kesilip, halka satılmadığının bir garantisi var mıdır?..
   Çok sayıda veteriner, bir veya iki salhane dışında kontrolsüz kesim yapıldığını söylüyor...
   Bu korkunç tehlike karşısında yetkililer hiç mi rahatsız olmuyor?..
   Gelelim su sorununa...
   Musluklardan akan sular çok kirli, çok ötü...
   İçmeseniz de, bunu kullanmak zorundasınız...
   Vücudunuzu, sebze ve meyvelerinizi yıkıyorsunuz...
   Sonra bu sebze ve meyveleri yiyorsunuz...
   Kötü su organlarınıza zarar veriyor...
    Öyleyse; kanser hastalıklarının patlamasında en önemli nedenlerden birinin de musluklardan akan suların olduğunu iddia edenler neden dikkate alınmıyor?..
   Devlet bu konuda neden halkı rahatlatacak ve tehlikeyi bertaraf edecek önlemler almıyor?..
   Sorun sadece barajların yetersiz olması değildir...
   Sorun, kuyulardan çekilen suların kullanılamaz olmasıdır...
   Rum tarafı, bu sorunu denizden su arıtma yöntemiyle çözdü...
   Musluklardan içilebilir kalitede su akıyor...
   Hiç kimse evinin zemin katına ve çatısına kanserojen su deposu dikmiyor...
   Onların başardığını, bizler neden başaramıyoruz?..
   Çünkü bizde yönetim zaafiyeti var...
   Bizde sorumluluk yok...
   Bizde halkın sağlığı önemsenmiyor...
   Genç yaşta insanlar gözümüzün içine bakarak kansere teslim olurken, bu ülkeyi yönetenlere “siz ne yapıyorsunuz?” diye insan bir sormaz mı?..
   Sormaz mısınız?..
YORUM EKLE

banner471

banner474